SUSA'RSIN BAZEN !..
Susarsın bazen. Sanki anlatacak hiçbir şeyin yokmuş gibi susarsın. Aslında anlatmaya susamışsındır ama, yine de susarsın. Anlatmazsan, dile dökmezsen artık, sanki daha az acıtacakmış gibi gelir canını. Susarsan, bırakacaklarmış gibi gelir peşini yeteri kadar beklediğinde. Sessiz bir savaştır aslında bu. İçinde fırtınalar koparken, için içine yerken, susarsın. Önemsemediğini göstermek için önemsemiyormuş gibi yaparsın. Hep yanındadır “İyiyim.” masken. Hatta sesli yanıt sistemi bile mevcuttur bu sorunun. Kim sorsa “Nasılsın?” diye, hemen yapıştırıverirsin “İyiyim.” cevabını. Ne olacaksa sanki anlatsan aslında ne olduğunu, anlatsan aslında ne durumda olduğunu. Aslında sırf bu yüzden anlatmazsın. Çünkü, bilirsin anlatsan da ne olmayacağını. O yüzden anlatmazsın artık. Bu bir göstergedir aslında. Kesmeye başlamışsındır artık yavaş yavaş umudunu. O yüzden içindekileri hep daha derinlere gömmeye çalışıp olması gerekenleri koyarsın daha üstlere. Böyle yapınca daha az üzüleceğini sanırsın. Böyle olunca da altta kalanlar duyguların olduğu için aslında, duygusuzlaşmaya başlarsın yavaş yavaş. İşin(in) içinde, hissettiklerinin içinde duygu olmayınca da bir şey hissetmediğin için mutlu olduğunu da hissedemez olursun. Beklersin sadece öyle sessiz ve duygusuz. Daha ne kadar bekleyebileceğini bilmeden beklersin. Tek umudun hala bekleyebiliyorken sen, sessiz ve duygusuz, beklediğinin gelmesidir. Sen, sen olmaktan çıktığında, “Gelse ne olur, gelmese ne olur.” diyeceğin için; sen, sen olmaktan çıkmadan gelmeli beklediğin.
Ben de Eylül’ ü bekliyorum işte öyle sessiz ve duygusuz. Günler geçmek bilmiyor her günüm bir öncekiyle aynı geçtiği için. Her sabah uyandığımda sanki o gün yaşayacaklarımı biliyormuş gibi kalkıyorum yataktan, öyle isteksiz, öyle duygusuz. Bir adım öteye gitmek istemiyorum sanki. Beni sevmesinler, bana alışmasınlar diye, aslında biraz daha bencilce, ben onlara alışıp, bağlanmayım diye elimden geldiğince geri duruyorum onlardan. Çünkü;
Parçalandım,
Ve her bir parçam ayrı yere bıraktım
Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam yerine
Yenisini doğurdum
Daha güçlü, daha sakin
Daha mutlu, daha suskun
Daha olgun, daha kırgın
Daha yalnız, daha yorgun
Şimdi de dilimde dolaşan şarkı bu … En çok tekrar ettiğim sözü ise ; PARÇALANDIM!
Buzlarım erimeye başladı ve KOR’KUYORUM!.. Çünkü çok tatlı, saf ve ÇOCUKLAR…
Görüntülenme Sayısı:Google.Apis.Requests.RequestError User does not have sufficient permissions for this profile. [403] Errors [ Message[User does not have sufficient permissions for this profile.] Location[ - ] Reason[insufficientPermissions] Domain[global] ]
Duygularını ancak yaşayanlar bilir.Eşim hep susmaktan yana.Ben konuşmaktan yana.Şunu anladım ki sussan da konuşsan da değişen bir şey yok.Yöneticilerin dedikleri illa ki olacak .Öyle bir şeyler yapmak gerek ki herşey öğrencilerden yana,daha iyiye,daha güzele sistemi oturtulmalı.A yöneticisinin istediği değil,bir sistem oturmalı.Kişilere göre olmamalı eğitim sistemimiz.A partisi ,B partisi de önemli olmamalı.Çocuklar bizim geleceğimiz,herşeyimiz.Önce çocuklarımız diyebilmeliyiz.
Daha güçlü,daha mutlu ,daha olgun güzel günler seninle olsun.Kırılma,susma,yorulma...Güzel günler seni ileride bekliyor Berna öğretmenim.Çocuklarla beraber...Buzlar her zaman erimiştir ve eriyecektir de .Öğrencilerin yüreklerindeki öğretmen sevgisi kutuplardaki buzulları bile eritir.
Esin Tufan Özbay
28.4.2013
Çok teşekkür ederim Esin Öğretmenim, moral verdiniz. Aynen dediğiniz gibi olmalı, bu işin siyaseti, partisi olmamalı ama maalesef henüz o seviyede değiliz. Çocuklar konusunda da haklısınız, onların karşısında buzların erimemesi çok zor. Öyle masum, içten ve pazarlıksızlar ki... Ama işte buzlar erise bir türlü; erimese bir türlü...
Berna Baysa Öz
29.4.2013
Okumaktan zevk alıyoruz kaleminize sağlık
VEYSEL PARLAK
30.4.2013
Teşekkür ederim Veysel Öğretmenim. Kalemi daha iç açıcı şeylerde kullanmak umuduyla diyelim o zaman :) Bu arada yanlış hatırlamıyorsam siz alan değiştirip Beden Eğitimi öğretmenliğine geçmiştiniz. Nasıl gidiyor, memnun musunuz ya da alışabildiniz mi?
Berna Baysa Öz
1.5.2013
Hayatta bize üç şey mutluluk verir; yapacak bir şey, sevecek birisi ve umut edecek bir şey. (Joseph Addison)
Gelecek Eylül ayında sizi; heyecanla, sevinçle, yüzlerinde tebessüm ve gözlerinde ışık saçan öğrencilerinin olması umuduyla...
Zülküf Memiş
30.4.2013
Güzel dileğiniz için teşekkür ederim Zülküf Öğretmenim. Umarım dediğiniz gibi olur ama olmazsa da başka düşüncelerim var. Çünkü Eylül'den sonra da aynı şekilde devam edemem. Geçici öğretmenliğin bana göre olmadığını anladım ve aslında bence hiçbir öğretmene göre de değil gibi geliyor.
Berna Baysa Öz
1.5.2013
Yazdıklarınız bana İlhan İrem'in "konuşamıyorum" şarkısını hatırlattı. "Duyuyorum, biliyorum...konuşamıyorum..." diye devam ediyordu sözleri. Neden farklı olsa da siz kaleminizle öylesine konuşmuşsunuz ki tüm o gerçekler susmuş Berna hanım.
Korkuları kadar yaşlı, cesareti kadar gençmiş insan... Öyle yalın ifade etmişsiniz ki kendinizi, sanki sizi tanıyor gibiyim. Siz biriciksiniz ve hayatınız da öyle. Virgüle takılsanız da noktayı koyacaksınız. Sevsinler sizi bırakın... Sevginin gücü, gerektiğinde serbest bırakmayı da içerir, çocuk olsalar bile... :)
Dilber Engin
2.5.2013
Korkuları kadar yaşlı, cesareti kadar gençmiş insan...
Sevginin gücü, gerektiğinde serbest bırakmayı da içerir, çocuk olsalar bile... :)
Yorumunuzu okuduktan sonra bu iki cümleyi dönüp tekrar okudum ve düşündüm. Gerçekten öyle ama; diye başlayıp kendime göre doldurdum arkasını bana göre bahanelerle. Bir sürü şey yazıp yazıp sildim Dilber Öğretmenim. Sadece duygusallık başa bela desem anlatır herhalde durumumu :))
Yorumunuzla beni düşündürdünüz . Ayrıca güzel sözleriniz için de teşekkür ederim.
Berna Baysa Öz
3.5.2013