3 KADIN
Geçen hafta tatilde, üç kadın derinden etkiledi beni... İlki Anna Cooper'dı.Eşini kazada yitirdikten sonra 3 çocuğunu da evlendirmiş ve kendini boş bir evin ıssızlığında yapayalnız bulmuştu.Eski arkadaşlarının onunla çene çalacak vakti yoktu.Evde ölmüş kocasının çoraplarını yamıyor, gömleklerini ütülüyordu.Hayatı böyle sürdüremeyeceğine karar verdi.Kocasının yaş gününe kadar işlerini toparlayacak ve o gün, bir jilet darbesiyle ona kavuşacaktı.İntiharına 2 hafta kala bir arkadaşı biraz da zorla, büroya götürdü onu... Bomboş hayatı bir anda işe boğulmuş, yeniden üstü başıyla ilgilenmeye, ruj sürmeye başlamıştı.Hayata tutunur gibi olduğu o günlerdeki bir iş gezisinde otelde yine yalnızlık büyüdü içinde... Konuşacak birine ihtiyacı vardı.Liseden beri görmediği sınıf arkadaşı Conrad'ı aradı. Eşinin ölümünden 2.5 yıl sonra ilk kez bir erkekle baş başa kalıyordu. Hem de yakışıklı, anlayışlı, dul bir doktorla...Üçüncü martininin sonunda, beynine üşüşen anıları dağıtmış ve Conrad'ın kolunda odasına çıkmıştı.Odada önce o soyundu, sonra Conrad gömleğini ve fanilasını çıkardı, dikkatle katlayıp iskemlenin koluna bıraktı. Ardından ayakkabılarını çıkarıp yarısı yatağın altında kalacak şekilde yerleştirdi. Çoraplarını katlayıp özenle ayakkabıların yanına koydu. Pantolonunu katlayıp iskemlenin arkasına astı.Conrad, yatakta "doktorlaşırken" Anna, kocasının adını sayıklayarak ağlıyordu.Doktor odayı terk ederken, o banyoya kapanıp rujunu sildi ve...* * * İkinci kadının adı, Sylvia Plath...Amerikalı şair, genç yaşta bir başka şairle evlenmişti. İkisinin de hayata söyleyecek sözleri vardı.Lakin evlilik, eşinin şiirini uçururken Sylvia'nınkini bitirdi.Artık o, gelmek bilmeyen ilhamı mutfakta bekleyen ve içinde kımıldayan dizeleri süslü pastalara dönüştüren bir ev kadınıydı. ...çocukların telaşında daktilo başına oturamayan yaratıcı bir kadın......eşinin çevresini saran güzel kadınlara ve onun büyüyen hoyratlığına dayanmak zorunda olan, "ondan korkan" kıskanç bir kadın...Sonunda kovdu eşini evden... Artık iki küçük çocukla baş başaydı.Çaresiz kaldığı bir gece, bir dost numarası çevirdi; "işi çok"tu.Ailesine mektup yazdı. Pulu yoktu. Komşusuna inip pul istedi, parasını bıraktı.Çıkıp çocuklarının kapısını kapattı. Mutfağa gidip gazı açtı. Ve sonsuzluk uykusuna yattı.Henüz 30 yaşındaydı.Geride bıraktığı kitap, onu tarihe kazıyacaktı.* * * Ve üçüncü kadın:Anita Gadiava...41 yaşındaki Rus sosyolog, o sabah 9 yaşındaki kızı Alana'yı okula yollamış, sonra da korkunç haberi duyunca 1 yaşındaki kızı Milena'yla okula koşmuş, iki çocuğuyla Çeçen teröristlerin eline düşmüştü.Bir grup rehineyi serbest bırakmaya karar veren teröristler, "Sadece bir çocuğunu alabilirsin, diğeri bize kalacak. Seç" dedi.Anita, bu ölümcül karar anında, küçük Milena'yı seçti.İki gün sonra Alana'nın cesedi morgda bulundu.Anita artık ilelebet küçük kızının sevgisi ile büyüğün vicdan azabını aynı yürekte birlikte taşıyacaktı.* * * Bu 3 kadının öyküsüyle çarpıldım geçen hafta tatilde...İlkini Murathan Mungan'ın derlemesi "Kadınlığın 21 Hikayesi"nde (Metis, 2004) Roald Dahl imzalı bir öyküde tanıdım.İkincisini "Sylvia"nın adını taşıyan filmde...Üçüncüyü, Beslan cehenneminde...
Üç kadınla gezdim kadınlığın loş labirentlerini... ...ve döndüm yüreğimde derslerle... CAN DÜNDAR
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...