İLM-Ü SİYASET
İLMİ SİYASET
Vakti zamanın birinde ünlü bir Hocaya talebe olan toy bir delikanlı aklı ve zekası sayesinde kısa zamanda müthiş bir tekemmül göstererek bilgide hocasını geçtiğini fark etmiş.”Küp, içinde ne varsa dışarı onu sızdırır” misali kendini Hocasından üstün görmeye başlayınca, bu sinsi ve zehirli egosuyla ukala bir şekilde;
“Hocam, ben bütün aşamaları geçtim.Bana icazetimi veriniz...” der.
Hoca, sakalını sıvazlayarak bu yeni yetme talebesindeki cüreti görmezden gelerek,
“Dünyevi ve uhrevi bilgileri benden daha iyi bildiğini kabul ediyorum ama icazet için beş yıl daha ilmi siyaset dersi alman gerekiyor...Bu dersi almazsan diğer dersler hiçbir işe yaramaz..”
“Hocam, iki yılda sizi geçtiğime göre, bu beş yılda bana ne dersi vereceksiniz ki? Siz, bendeki bu tekemmülü kıskanıyorsunuz...Ben artık oldum, ilmi siyaset dersi almak istemiyorum, icazetimi istiyorum.
“İcazeti alınca ne yapacaksın?”
“Memleketime gidip en büyük camisinde Hocalık yapacağım”
Hoca, talebesinin gözlerindeki sabırsızlığı görünce, tahta masasının üzerindeki hokkanın içindeki mürekkebe tavus kuşu tüyünden yapılmış divitini bandırarak anlı şanlı bir icazetname yazar ve imzalar.
İcazeti alan genç Hoca, bir an önce memleketine varmak için yola koyulur.Yolu Cuma vakti bir kasabaya düşer.Abdest alır, camiye girer.Cami imamı hutbe okumaktadır.Ama okuduğu hutbede öyle yalan yanlış bilgiler verir ki, genç Hoca dayanamaz, ayağa kalkar ve,
“Ey, Cemaati müslimin...Bu Hocanın anlattığı hiçbir şeye inanmayınız, bu Hoca cehennemlik” der.
Hutbedeki imamın gözleri faltaşı gibi açılır ve öfke içinde bağırır..
“Ey, cemaat! Bu densiz, dininize ve imamınıza laf etmiştir.Tiz, bu dinsizi camiden atın, kasabanın dışına çıkarın.Öyle bir dövün ki, bir daha buralara uğramaya cesaret edemesin” der demez cemaat genç Hocayı yaka paça, ite kaka, döverek camiden çıkarırlar.Uyuz bir eşeğe elleri bağlı ters bindirerek geldiği yere üstü başı perişan bir şekilde gönderirler.
Kan revan içinde Hocasının kapısını çalan yeni yetme talebe beş yıl daha ilmi siyaset dersi alır.Bir gün hocası, genç ama ilmi siyaset donanımı almış ve olgunlaşmış olan talebesini karşısına alır.
“Hamdın, piştin, oldun.Seni azat ediyorum, var bildiğin gibi eyle diyerek, her yerde ve her ortamda ders verebilir ve de kadılık dahi yapabilir icazeti verir.
İlmi siyaset icazeti alan genç Hoca, bir an önce memleketine varmak için yola koyulur.Yolu yine Cuma vakti dövülüp kovulduğu kasabaya düşer.Abdest alır, camiye girer.Yine aynı cami imamı yalan yanlış hutbe okumaktadır.Bu sefer kendinden emin bir şekilde ayağa kalkar ve cemaate seslenir.
“Ey, Cemaati müslimin...Bu Hoca var ya, bu Hoca...Öyle mübarek bir zattır ki sakalının bir kılını koparan cennetliktir” der demez cemaat öyle bir aşka gelir ki imamın üstüne çullanırlar.Zavallı imam iki Dakka da yolunmuş kaza döner, kan revan içinde camiden kaçarak kendini zor kurtarır.
Cuma namazını kıldıracak başka kimse kalmayınca ilmi siyasetçi Hocaya cübbeyi giydirirler ve imamete geçirirler.Genç Hoca, kısa zamanda öyle ünlü olur ki memleketin en büyük dersi azamlarından biri olur.
KISSADAN HİSSE
Nasrettin Hoca, cami kürsüsünden cemaate seslenmiş..
“Ey, cemaat..Benim ne anlatacağımı biliyor musunuz?”
Cemaatin bir kısmı, “Biliyoruz” bir kısmı da “ Bilmiyoruz” demiş..
Hocada, lafı gediğine oturtmuş..
“O zaman bilenler, bilmeyenlere anlatsın” diyerek kürsüden inmiş.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...