KIRK YAŞ
KIRK YAŞ ...
Kırk yaş üzerine bir yazı kaleme aldığınızda yakın çevreniz hemen teşhisi koyar...”Hımm... Sende kırk yaş sendromu başlamış, antropoza da girmişsindir sen.Son günlerde çok sinirlisin...”
Kırk yaş grubunun kendi kendini rahatlattığı en kestirme sözdür “insan hissettiği yaştadır” deyimi.Kırk yaşına kadar her daim bir an önce büyümek, babasının yaşına gelmek isteyen insanoğlu her nedense kırkından sonra günler bitmesin, zaman geçmesin, yaşlanmayayım sendromuna girer.
Yazılı ve sözlü edebiyatımızda kırk yaşla ilgili olumlu ve olumsuz atasözleri ve deyimler vardır. “Hayat kırkından sonra başlar” veya “kırkından sonra azanı teneşir paklar” gibi...Bu iki deyime “kırkından sonra ya yazarsın yada azarsın” cümlesini eklersek yanlış olmaz.
Neden kırk yaş...İnsanoğlu içi boş bir küp gibidir.Kırk yaşına gelince bu küp dolmaya başlar.Küpün içini neyle doldurursanız, dışına o taşar.Edebiyat, kültür, felsefe, vb.entellektüel birikimler siz isteseniz de istemeseniz de dışarı sızar.Havai ve hercai kültürlerin dolduğu küplerden dışarıda abazalık ve azgınlık eseri haller sızar.Yani “azgın teke” dönemi başlar.
Kırkından sonra yazamayanlar “her çiçekten bal alma” dönemine girerler.
Kırkından sonra su gibi elimizden kayıp giden gençlik yıllarımızın ardından bakakalırız.Fotoğraf albümleri düşmez elimizden.
Şairin dediği gibi;
“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?”
Gençlik resimlerimize tebessümle bakar, iç geçiririz.Simsiyah,dalgalı, biryantinli saçlar, sivri bir çene, kemikli bir yüz,
bol pileli, dar paçalı pantolonlar...Kırk yaşından sonra vücudumuz daha bir oturur yerine, yüzümüz dolar, olgunlaşırız.
Giydiklerimiz yakışmaya başlamıştır artık.Gardrop önünde daha rahat giyinmeye başlarız.
“Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.”
Merdivenleri üçer beşer çıkamadığımızı fark ederiz, soluk soluğa kalırız,nefes nefese.Halı sahada eskisi gibi depar atamadığınızı
fark eden arkadaşlar sizi hemen kaleye geçirir.
“Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”
Rahmetli Cahit Sıtkı Tarancı otuz beş yaşında kırk yaş sendromu yaşamış bir şair.Şiirin adı kırk yaş şiiri olsaydı daha iyi olurdu.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...