HELGA'NIN İFTAR YEMEĞİ
HELGA’NIN İFTAR DAVETİ
Öğrencileri arasında Yasin ve Yasemin adında iki tane gurbetçi çocuğu vardı Nihat öğretmenin.Bir gün yarım yamalak bir Türkçe ile Yasin, Nihat öğretmene;
“Ögretmenim, annem yarın akşam sizi iftara davet ediyor.Gelecek misiniz?”
“Yasin, annene bu nazik iftar davetine geleceğimizi söyle..”
“Yaşasııın, babamda çok sevinecek..”
“Evinize nasıl geleceğim, adresini verir misin?”
“Öğretmenim, siz Teleferik tesislerinin önüne gelin, bizim ev orada.Ben sizi duraktan alırım..”
Nihat öğretmen, gurbetçi bir ailenin evine ilk defa iftar davetiyle gidiyordu.Baklavacı Cemil Baba’dan hediyelik baklava aldı.Acaba Helga Hanım, iftar yemekleri için neler hazırlamış olabilirdi.Bu düşüncelerle duraktan inen Nihat öğretmeni, öğrencisi Yasin karşıladı.Evleri durağın hemen arkasındaydı.Baba Hayati Bey, anne Helga Hanım ve ablası Yasemin kapıda karşıladılar.Evleri iki katlı bir villaydı.Halleri vakitleri iyi olmalıydı.Alman usulü döşenmiş kocaman bir şöminesi olan bir salona buyur ettiler.Pencerelerde perde yoktu.Camlarda guaj boya ile çizilmiş resimler vardı.Koca salonda sadece bir tane üçlü koltuk ve bir tane TV koltuğu vardı.Zemin laminat parke döşeliydi ama halı yoktu.Şöminenin önündeki kocaman sehpanın altında kuzu postu seriliydi.Salonun avizesi çok sade ve loş ışıkları vardı.Duvarlarda kılıç kalkan ve dere kenarlarında yetişen sazlardan yapılmış ney’ler asılıydı.
Hayati Bey, Nihat öğretmen sormadan Almanya’ya gidişini ve Helga ile nasıl tanıştığını anlattı.Çocukların Annesi Alman, babaları ise Trabzonlu bir Türk’ mühendisti.Hayati Bey, Almanya’ya mühendislik eğitimi almaya gider.Fakültede okurken sınıf arkadaşı Helga ile evlenmeye karar verirler.Evlendikten sonra balayı için Türkiye’ye gelen Helga İzmir’e hayran kalır.Çocukları dünyaya geldikten sonra Helga bir türlü unutamadığı İzmir’e yerleşmek ister.Hayati Bey, eşi Helga’nın kendi isteğiyle Müslüman olmasıyla Almanya’daki işlerini bırakır ve İzmir’e yerleşir.
Hayati Bey, Nihat öğretmenin duvar dekoru olarak kullanıldığını zannettiği neylerden birini aldı.Bir kutudan ağızlık çıkardı ve ucuna taktı.Nihat öğretmenin şaşkın bakışları altında bir “ney taksimi” çaldı.Almanya’da Türklere ait bir kültür derneğinde ney çalmayı öğrendiğini söyledi.
Bu sırada Yasin, Nihat öğretmenin elinden tutarak;
“Ögretmenim, evimizi gezmek ister misin?” dedi.
Hep beraber kalktılar.Üst kata çıktılar.Odaların pencerelerinde perde olmaması dikkati çekmişti Nihat öğretmenin.
“Helga Hanım, pencerelerde niye perde yok?”
“Nihat ögretmen, biz Almanlar perde bilmeyiz.Hem siz Türkler güneş ışığını engellemek için pencerelere perde takıyorsunuz.Sizi anlamak zor.Biz Almanlar sabahtan akşama güneşe hasret bir milletiz.Ben İzmir’in güneşine hayranım.Bu güneşi para versen Almanya’da bulamazsın...”
“...........!?”
Duvarlarda, pencerelerde, kapılarda, hatta tavanda bile rastgele çizilmiş resimler, pastel boya çizikleri, çeşitli renklerde el ve parmak lekeleri, posterler, şekiller vardı.Yasin ile Yasemin bütün evi neredeyse boyalarla kirletmişti.Nihat öğretmen dayanamadı;
“Helga Hanım, çocuklara bu boyalar için kızmıyor musunuz?
Helga, Nihat öğretmene adeta Eğitim Bilimleri dersi verir gibiydi.
“Nihat ögretmen, biz Almanlar çocuklarımızın güzel sanatlar gelişimi için bütün evi doyasıya kullanmalarını teşvik ederiz.Onlara kızmayız.Ama siz Türkler çocuklara çok kızıyorsunuz...”
“.....!?”
İftar saati oldukça yaklaşmıştı.Nihat öğretmen iyice acıkmış, aklına etliler, sütlüler, tatlılar geliyor, içi gidiyordu.
Büyük salona bir yemek masası hazırlanmıştı.Masanın üstünde Türk motifleriyle işlenmiş bir masa örtüsü vardı.Ezan okunmadan önce çorbalar geldi.Nihat öğretmen ilk defa Alman usulü bir çorba içiyordu.Tadını pek beğenmese de ayıp olmasın diyerek hepsini bitirdi.Aklı biraz sonra gelmesini hayal ettiği ana yemekteydi.Helga, mutfaktan elinde bir fırın tepsisi ile geldi ve olduğu gibi masaya bıraktı.Tepside pasta gibi kabarmış, üstünde dumanları tüten, desenli makarnaya benzer bir şey vardı.
“Lazanya bizim en meşhur yemeğimizdir, kıymetli misafirlerimize lazanya ikram ederiz..” dedi Helga.
“Elinize sağlık, çok güzel görünüyor..” dedi Nihat öğretmen..
Elindeki çatalla lazanyayı yemeye çalışan Nihat öğretmen, Almanların kıymetli misafirlerine ikram ettiği bu yemeği hiç beğenmedi.Ama beğenmiş gibi yaparak yemeye çalıştı.
“Ben, Türk baklavası yapmayı örgendim, size bugün kendi ellerimle yaptığım baklavayı ikram edeceğim” dedi Helga.
Nihat öğretmen, Baklavacı Cemil Baba’dan aldığı tatlıyı yemeyi hayal ederken, Helga’nın kendi elleriyle hazırladığı baklavaya benzer şekerli suya bandırılmış yufka talısından yemek zorunda kaldı.
Yemekten sonra ikram edilen kahve hoşaf tadındaydı.Yemekte karnı doymayan Nihat öğretmen, yemekten sonra Hayati Bey’in ney taksimi ile aç karnını ve ruhunu da doyuramadı.
Nihat öğretmen evden ayrılırken Helga Hanım’ın ellerini bütün samimiyetiyle tutarak;
“Helga Hanım, ellerinize sağlık, çok nefis yemekler hazırlamışsınız.Özellikle Türk baklavasının tadına doyamadım.Tarifini sizden alıcam...Her şey için çok teşekkür ederim.Benim için unutulmaz bir iftar yemeğiydi.” dedi.Tam ayrılacakken;
“Hocam, Alman Kültür Derneğinin yarın akşam iftarı var, sizi oraya davet ediyorum..” dedi Helga Hanım.
Nihat öğretmen aklına saniyenin onda biri kadar hızla giren cevabı yapıştırıverdi.
“Yarın mı? Mümkün değil, yarın annemin iftar yemeğine davetliyim, gelmezsem çok kızar.İnşallah başka sefere, çok teşekkür ederim..” diyerek oradan hızlıca uzaklaştı.Karşısına çıkan ilk kebabçıya girerek aç karnını doyasıya doyurdu...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...