EV YAPARSIN TUĞLADAN...
ZORDUR ALMAK BİZDEN KIZI...
Nihat, yeni atandığı okuldaki ilk gününde öğretmenler odasında diğer öğretmenlerle tanışıyordu.Kel kafası ve pala bıyıklarıyla ilk başta kendini fark ettiren Ahmet Hoca, gayet nazik bir şekilde Nihat’la tokalaştı.
“Hocam, hoş geldiniz, ben Ahmet Hoca.Sınıf öğretmeniyim..”
“Hoş bulduk Hocam, ben Nihat.Bende sınıf öğretmeniyim..”
“Hocam, memleket nere?”
“Muğlalıyım..”
“Hocam, Muğlalılar iç güveysini çok seviyormuş.Hani derler ya.. “Ev yaparsın tuğladan, kız alırsın Muğla’dan..”
“Ama ben Muğla’dan evlenmedim..”
“Niye Hocam, kız mı vermediler,ha, ha, hayy..”
“Siz o deyimin ilk iki mısrasını biliyorsunuz..”
“Nasıl yani..?”
"Onun birde üçüncü mısrası var..."
"Hadi yaa! Neymiş o üçüncüsü?"
“Ev yaparsın tuğladan,
kız alırsın Muğla’dan,
pişman olursun sonradan..”
“............!!??”
**********************
ÇEVİR KAZI YANMASIN...
Arkadaş ortamında, sevilmeyen biri hakkında dedikodu yapılırken içlerinden biri diğerlerini fısıltıyla uyarır;
“Arkadaşlar, iti an çomağını hazırla...Sizinki geliyor...”
Herkes toparlanır, içlerinden en pişkin olanı ayağa kalkar ve gelen arkadaşına yer gösterir..
“Oooo! Ahmet, hoş geldin..”
“Hoş bulduk..”
“Bizde senden konuşuyorduk.Hani derler ya “İyi insan lafının üstüne gelir...”.
“........!??”
**************************
SEVGİ KARIN DOYURUR MU?
Birbirini seven iki genç evlenecektir.Evlilik arefesinde ideal bir birliktelik isteyen çiftlerin ilk başta tek istedikleri sevgidir.
“Ben, seni.. senin beni sevdiğinden daha çok seviyorum..”
“Bende, seni.. beni sevdiğinin iki katı daha çok seviyorum..”
“Hayatım, evin içini eşyayla doldurmayalım...”
“Niye?. Eşya almayacak mıyız...Nereye oturacağız?”
“Evin içinde ne kadar çok eşya olursa sevgiye o kadar az yer kalır...”
“Eeee!”
“Eşyamız az olsun ki, yuvamızın her yerini sevgi doldursun..”
“Ben ağaç kavuğunda doğmadım.Benim bir çevrem var.Dayalı döşeli ev isterim...”
“Hayatım..Hani iki gönül bir olursa, samanlık seyran olurdu...”
“Sen kendine başka bir enayi bul...Ben sana onun doğrusunu söyleyeyim.İki çıplak bir hamama yakışır...Ben gidiyorum, aklın başına gelinceye kadar beni arama..”
“........!??”
********************
MİLLETİN AĞZI TORBA DEĞİLKİ BÜZESİN...
“Şu bizim Ahmet Hoca var ya...Çok paspal giyiniyor..”
“Evet ya..Hiç kendine bakmıyor.Adam kırk yaşına girdi hala giyinmeyi öğrenemedi..”
Ahmet Hoca konuşulanları bir şekilde duymuştu.Modadan anlayan bir arkadaşıyla bir giyim mağazasına giderek bütün kreasyonunu değiştirdi.
Pazartesi günü Ahmet Hoca grand tuvalet şık bir şekilde öğretmen odasının kapısından endam edince bütün gözler ona çevrildi.
“Hayırdır Ahmet Hocam, miras falan mı kaldı?”
“Kredi kartına on iki taksite böldürdüm...”
“Ooo! Ahmet Hocama bak hele...Ye kürküm ye!...”
“........!!??”
“Ahmet Hocam, bu ne hal? Sen böyle giyinmezdin..Kırkından sonra azanı teneşir paklar derler....”
“Ne azması, ne teneşiri..?”
“Yeme bizi Hoca..Sen azmasan kırkından sonra böyle güzel giyinmezsin, metres falan mı tuttun lan..?”
“........!!??”
"Ahmet Hocam, yere bakan yürek yakan cinsinden..Kimbilir saman altından ne sular yürütüyordur o!.."
"Arkadaşlar üstüme gelmeyin, siz demiyormuydunuz paspal giyiniyorum diye..."
"Allah versin Hoca!..Hayat kırkından sonra başlar demişler, ha,ha,hay.."
"Yapmayın arkadaşlar alt tarafı yeni bir takım elbise aldım o kadar, niye bu kadar üstüme geliyorsunuz?
Konuşmaları uzaktan kulak misafiri olan Müdür Yardımcısı Ümit Bey, Ahmet Hocanın kolundan tutarak dışarı çıkardı.
"Hocam, sen bunlara bakma...Bunlar adamı sulu dereye götürür, suzuz geri getirir..."
"Ama Hocam, bunlar üstüme çok geliyor..."
"Ahmet Hocam, bunlarla ağız dalaşına girme...Milletin ağzı torba değilki büzesin..."
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...