Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
FETHİYE ÖLÜDENİZ, ÖLÜMÜNE GEZERİZ... 0 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

FETHİYE ÖLÜDENİZ, ÖLÜMÜNE GEZERİZ...

ÖLÜDENİZ’DE…

Hasan, Eğitim Fakültesi son sınıfta okuyordu.Okulların tatil olmasına bir hafta kalmıştı.Sabah okula geldiğinde en yakın arkadaşı Nihat koşarak yanına geldi.Çok heyecanlıydı;

“Günaydın ortiğim…Ne haber?”

“Günaydın Nihat, senden ne haber? Ne bu telaş, paşaya kelle mi yetiştiriyorsun?”

“Daha ne olsun…Birde en yakın arkadaşım olacaksın…”

“Söyle ne oldu?”

“Sizin memlekette Ölüdeniz denen bir yer varmış, hiç bana bahsetmedin..”

“Bizim memleketteki Ölüdeniz’den sana ne kardeşim, hem niye bahsedecekmişim ki?”

“Valla, ben anlamam..Okullar kapanınca beni Ölüdeniz’e götüreceksin..”

“Tamam, seni götüreyim de, şimdi nerden çıktı bu Ölüdeniz’e gitme hevesi?”

“Bugün gazetede okudum, dünyanın en güzel denizlerindenmiş, plajı dünya çapında ünlüymüş..”

“Hiç mi plaj görmedin oğlum?”

“Evet ortiğim, ben bu yaşa geldim, daha deniz yüzü görmedim...”

“Çok mu merak ediyorsun Ölüdenizi?”

“Evet, çok merak ediyorum.Ne olur, okullar tatil olunca beni Ölüdeniz’e götür müsün?”

“Götürmesine götürürüm ama hani para? Okuldan yeni mezun olacağız.Daha atamamız yapılmamış olacak.Bu iş yatar oğlum..”

“O zaman atanır atanmaz ilk maaşımızla gideriz, olmaz mı?”

“Olmaz, çünkü ilk maaşımızı Eylül 15’te alırız ve sezon bitmiş olur.Bütün turistler ülkeyi terk etmiş olur.”

“Tüh be!..Peki ne yapalım..?”

“Önümüzdeki yazı bekleyelim, paramızda olur.Alırız bir külüstür araba, Ege turuna çıkarız..Nasıl..?”

“Söz mü?”

“Tamam söz! Önümüzdeki yaz bir maaşı ayırıp Ölüdeniz’e gidiyoruz..”

“Gitmeyen…”

“Gitmeyen eşek olsun..”

“Hem de eşşeoğlu eşek..”

Hasan, Nihat’ın bu saf, güngörmemiş halini seviyordu.Bu yüzden en yakın dostu ve arkadaşı olmuştu.Aynı evde kalmıyorlardı ama yedikleri içtikleri ayrı değildi.

Nihat, Maraş’ın Sıvas sınırına yakın ücra bir dağ köyünden gelmişti.Orta boylu, zayıf, tıknaz bir yapısı vardı.Siyah saçlı, iri ela gözlü ve esmerdi.Babası fakir bir çobandı.Nihat’ı fakirlikten okutamamıştı ama Nihat içindeki okuma hevesi yüzünden evden kaçmış, Adana’da limon tuzu fabrikalarında çalışarak liseyi bitirebilmişti.Üniversiteyi de Başbakanlık bursu alarak zar zor okuyabiliyordu.Arkadaşlarının eskiyen elbiselerini giyiyordu, çoğu kez okula aç gelir, Hasan’ın ısmarladığı ekmek arası döneri bir solukta bitirirdi.

 

                                               ***************

 

Aradan bir yıl geçmiş ve Hasan Sakarya’da göreve başlamıştı.Nihat’ın tayini de İstanbul’a çıkmıştı.Arada bir görüşüyorlardı ama Ölüdeniz muhabbeti çoktan unutulmuştu.Yeni atandıkları okullar ve şehirlere alışma, öğretmenliğin ilk günleri derken bir yıl çabucak geçivermişti.Hasan yaz tatili için memleketine dönme hazırlıkları yaparken telefon çaldı.Arayan Nihat’tı;

“Ne haber ortik, napıyorsun?”

“Eşyalarımı topluyorum, yarın memlekete dönüyorum”

“Hani Ölüdeniz’e gidecektik..”

“Ölüdeniz mi..? Sen unutmadın mı Ölüdeniz’i?”

“Sakın ben unuttum deme…Bana söz vermiştin..”

“Paran var mı peki….?”

“Bir maaşımı ayırdım, hepsini Ölüdeniz’de çıtır çıtır yiyeceğim…”

“Tamam, ben yarın memlekete gidiyorum.Beraber gidelim, oradan Ölüdeniz’e geçeriz..”

“Araba işi ne olacak, arabamız yok..”

“Bir arkadaşımın babasının satılık bir arabası var.Bana satmak istiyordu.Arabayı al, memleketine git, gez..Beğenmezsen geri getir diyordu…Anlayacağın arabamız hazır Nihat..”

“ Yihhuuu! Bekle bizi Ölüdeniz…Tamam ortiğim, ben yarın sana geliyorum…”

 

                                         ****************

İki arkadaş eski model bir arabayla Sakarya’dan yola çıktılar.İlk durak Muğla’ydı.Hasan’ın kafasındaki gezi planında Muğla’da ailesinin yanına gelip birer gün arayla Bodrum, Gökova, Marmaris’e gitmek ve  oradan Fethiye’ye doğru uzanmak vardı.Muğla’ya gelinceye kadar Nihat durmadan “ Ölüdeniz’e gelmedik mi, daha çok var mı?” sözleriyle Hasan’ın başının etini yemişti.Nihat’ın aceleci tavırları yüzünden Muğla bölgesini adam akıllı gezemeden bir sabah alacakaranlıkta Ölüdeniz’e geldiler.Sabah erken gelmelerinin sebebi otoparkta boş yer bulabilmekti.Otopark bomboştu, plajın en yakın ve en güzel yerine arabayı parkettiler.Güneş daha yeni yeni yüzünü gösteriyordu ama hava çok sıcaktı.Plaj şemsiyesini kumsalın en güzel yerine diken Hasan, birkaç battaniyeyi de şemsiyenin üzerine örttü.Nihat’ın aceleci tavırları Hasan’ı deli ediyordu.

“Ortiğim, hani turistler nerede? Ortalıkta kimse yok..”

“Nihat, burası tatil beldesi.Sabahın köründe bizden başka kimse sahile gelmez.Turistler gece geç yattıklarından öğleden önce plajda kimseyi bulamazsın..”

“Olsun, sen bana uluslararası plajın yerini göster, ben ara sıra kontrol ederim..”

Hasan, Nihat’la beraber uluslar arası plaja götürdü.Bütün plaj bomboştu.Birkaç başı boş köpek yiyecek arıyordu.Nihat dayanamadı:

“Ortiğim, biz niye buraya yerleşmedik..?”

“Nihat, burası paralı ve pahalı bir işletme.Biz buraya yerleşirsek yer parası, şemsiye parası derken soyarlar, soğana çevirirler…”

“Tamam, anladım..”

Tekrar halk plajına geldiler.Hasan hemen şezlongun altına girdi.Ama Nihat’ın aklı uluslar arası plajda kalmıştı.Öğleye kadar turistlerin gelip gelmediğini kontrol etme bahanesiyle şezlongun altına hiç oturmadı.Hasan, Nihat’ı uyarma ihtiyacı hissetti:

“Nihat, burası Ölüdeniz.Güneşi adamı iyi çarpar.Güneş kremi olmadan ortalıkta pek dolaşma.Kendine dikkat et.”

“Ben Adanalıyım ortiğim.Bana bir şey olmaz.Biz Adanalıyık, asfalta yatarık..”

“Sen bilirsin, sonra demedi deme…”

Hasan öğleden sonra Nihat’ı uzun bir süre göremedi.Acaba başına bir şey mi geldi düşüncesiyle endişe etmeye başlamıştı ki Nihat çıka geldi.Biraz çıkıştı;

“Nihat nerdesin ya..Çok merak ettim seni..”

“Ortiğim, cennete gelmişiz de haberimiz yokmuş oğlum..Hepside üstsüz..Bir görsen..Birde birbirlerini yağlıyorlar ki sorma…”

“Güneşten yanmamak için yağlanıyorlar, sen yağlanmadın ama akşama güneş çarpabilir, dikkat et…”

“Atın ölümü arpadan olsun ortiğim…Ben yanmaya razıyım.Suyumu içeyim bir daha gidicem…”

“Yanımda su kalmadı, arabada su var, git al..”

“Tamam ortiğim, görüşürüz, bay bay..”

Nihat akşama kadar ortalıkta görünmedi.Hasan biraz meraklandı ama fazla dert etmedi.Birden otoparktan bir uyarı anonsu yapılmaya başlandı;

“Dikkat, dikkat! 51 DY 9000 plakalı aracın sahibi! Lütfen aracınızın yanına geliniz… Dikkat, dikkat! 51 DY 9000 plakalı aracın sahibi! Lütfen aracınızın yanına geliniz…”

Bu araç plakası Hasan’ın arabasının plakasıydı.Arabaya bir şey mi oldu telaşıyla hızlıca otoparka gidince arabanın etrafında bir sürü kalabalığın biriktiğini gördü.Acaba ne olmuştu?

Kalabalığı yararak telaş içinde insanlara sordu;

“Ben araç sahibiyim, ne oldu? Kim anons etti?”

 

“Delikanlı, arabanızda bir genç ölmek üzere..Yakınınız mı?”

“…..!!???”

Hasan, arabanın içine baktığında Nihat’ın iki büklüm olmuş bir halde, zangır zangır sıtma tutmuş gibi titrediğini gördü.Eli, yüzü ve vücudu güneş yanığından kapkaraydı.Ne yapacağını bilemedi.Çok korkmuştu.Arabanın etrafı meraklı insanlarla dolmuştu.İçlerinden biri Hasan’ın kolundan tutarak;

“Bak delikanlı, şimdi buraya ambulans falan gelemez.Sen arabaya bin, al arkadaşını, doğru Esnaf hastanesine götür.Hemen yetiştir, arkadaşın ölmek üzere…”

Hasan, arabaya basıl bindiğini, hastaneye nasıl geldiğini hatırlamıyordu bile.Nihat’ı sedyeyle içeri aldılar.Acil servis bir anda karıştı, doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar telaşla koşturuyorlardı.

Aradan birkaç saat geçtikten sonra bir bayan doktor seslendi;

“Hastanın yakını siz misiniz..?”

“Evet, ben arkadaşıyım..”

“Arkadaşınızı güneş çarpmış, az daha beyin kanamasından ölüyordu.Bir kaç gün gözlem altında tutmalıyız ama yerimiz yok.Şu karşıki pansiyondan bir oda tutun.En az üç gün güneş yüzü görmeyen perdeleri çekilmiş loş bir odada kalsın.Bu gece küvetin içini buz doldurun ve arkadaşınızı içine oturtun ama sakın sabaha kadar uyumasın.Kola, ayran, su ne bulursanız içirin.Acil bir durum olursa bize haber verin.Birde şu kremi vücuduna saat başı sürün, tamam mı, anladın mı..?”

“Tamam, anladım efendim..”

Nihat’ı sedyeyle pansiyona taşıdılar.Hasan, telaş içinde yakınlardaki bir buz fabrikasından iki büyük poşet kırılmış buz aldı, küvete doldurdu.Doktorun dediği gibi içi buz dolu küvette sabaha kadar bekletti Nihat’ı.Nihat, sabaha kadar yanıkların acısından inleyerek ağlayıp, sızlayıp durdu.Vücudunun her yeri su toplamış, kabarmıştı.Yanmayan bir tek apış arası kalmıştı.Hasan, Nihat'ı buralara getirdiğine bin pişman olmuştu.Ya sabaha kadar dayanamaz, ölürse ne yapardı?

Hasan, Nihat’ın başında beklerken uyuyup kalmıştı.Rüyasında, yarım yamalak karabasanlar içinde, Nihat'ın cenaze namazını kılarken görüyordu kendini.İçi geçmiş bir haldeyken birden Nihat’ın sesiyle irkildi;

"Ortiğim öğlen oldu, kalk!"

Uykusuzluktan kızarmış olan gözlerini ovalayıp Nihat'a baktı.Zaten esmer olan Nihat, kapkara olmuş, sabaha kadar kabaran deriler soyulmuş adeta yılan gibi kabuk değiştirmişti.Nihat kendisine şaşkın şaşkın bakan Hasan'ı dürterek seslendi;

“Ortiğim, öğlen oldu.Haydi kalkta Ölüdeniz’e gidelim.Şimdi orası turist kaynıyordur, buraya yatmaya mı geldik..?”

“…..!!??”

                                                               ********************

"DÜNYADA VE AHİRETTE YANMANIN YOLU PLAJDAN GEÇER"

 "ÇÖLDE SERAP GÖRÜP SUSUZLUKTAN ÇATLAYIP ÖLMEK BÖYLE BİR ŞEY OLSA GEREK"

 "ATIN ÖLÜMÜ ARPADAN MI OLSUN, YOKSA ÇATLAYARAK MI ÖLSÜN"

 "KELEBEKLER ÖLECEKLERİNİ BİLE BİLE IŞIĞA PERVAZ OLURLAR"

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...