OKUMA YAZMA BİLENLE BİLMEYEN ARASINDAKİ FARK NEDİR?
OKUMA-YAZMA BİLENLE BİLMEYEN ARASINDA FARK VAR MI?
Herkesin malum olduğu bir deyim vardır. “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” Bu deyimle ilgili ilk-orta ve yüksek öğretimde bir çok münazara, tartışma ve yarışma düzenlenmiş olsa da çok gezenle çok okuyan yenişememişlerdir.
İşin içine pek girmeyen ve konuyla magazinsel boyutta eğlencesine takılanlar bile ilkokul yıllarında çokça duydukları “Bir kilo pamuk mu ağır, bir kilo demir mi?” sorusunun tuzak kokan etkisinden olsa gerek bu tip sorulara hep temkinli yaklaşırlar ve orta yolu bulmaya çalışırlar.
“Okuma-yazma bilen ile bilmeyen arasında fark var mı? Sorusu da içinde böyle hain tuzaklar saklayan netameli bir soru gibi anlaşılsa da verilen ilk tepki malumunuzdur;
“Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu?”
Tabi ki olmaz.Ne demişler; “Bilen dağları aşmış, bilmeyen düz ovada şaşmış”
Meseleye bilen, bilmeyen olarak değil de, okuma-yazma bilen ile bilmeyen arasında fark var mı? Şeklinde daha net yaklaşır isek mevcut durumun hiçte göründüğü gibi olmadığını fark ederiz.
Belki seksen yıldır, millet mekteplerinde, okuma-yazma seferberliğinde milletimizin makus talihi olan cahilliği yenme adına çok gayret sarf edilmiş.Ama ne yazık ki ülkemizde okur-yazar oranı hala % 100 seviyesine ulaşabilmiş değil.
Bırakın doğu illerini, gayri resmi bilgilere göre sadece İzmir’in Buca ilçesinde otuz bin okuma-yazma bilmeyen insan olduğu tahmin edilmektedir.Bunların büyük bir kısmı kadındır.Buca ilçesi, aşırı göç aldığı için sosyal yapısı değişmiş olsa bile merkez köylerinde bile şu an otuz kırk yaşın üstündekiler yarım yamalak ilkokul mezunudur.
Peki günümüzde iletişimin çağ atladığı bir dönemde bu kadar okuma-yazma bilmeyen yetişkin insan sosyal hayatlarını nasıl idame ettirmektedirler.
Artık okuma yazma bilmemek bir mağduriyet yaşatmıyor.Okuma-yazma bilmeyenler eski yıllarda imza atmayı bilmedikleri için parmak basarlardı.Çok yaşlı insanlar dışında günümüzde okuma-yazma bilmeyenler bütün resmi iş ve işlemlerinde imza atmaktan çekinmiyorlar.Hatta bazılarının imzaları, Genel Müdürlerin imzalarıyla yarışacak düzeyde çok etkileyici ve de çok şık..
Ceza infaz kurumlarında açılan okuma yazma kurslarına mahkumlar pek katılmak istemiyorlar.Sebebi ise maço ve mafyavari kılıklı, delikanlı geçinen bu çetebaşı tipler koğuş arkadaşlarının önünde madara olmak istemiyorlar.Kategorize edersek;
1)Okuma-yazma bilmemek lider olmaya engel değil.Memleketimizde o kadar çok okumuş adam var ki ama lider özellikli insan bulmak çok zor.
İbretlik bir örnek;
Seksenli yıllarda bir bakan, lise mezunu bir yakınını genel müdür yapmak istemiş ama mevzuatta genel müdürlerin üniversite mezunu olması gerektiği hükmünü görünce şaşırmış ve demiş ki;
“Bu ülkede lise mezunu biri başbakanlık ve ilkokul üçe kadar okumuş olan ben bakanlık yapıyorum da, lise mezunu nasıl genel müdür olamaz?”
2)Okuma-yazma bilenlerin arasından eğitim seviyesi yükseldikçe kimse risk alıp lider olmak istemiyor.Çünkü ağır sorumlulukları var.
3)Cahil cesareti bile desek, okuma-yazma bilmeyenler daha cesur, daha atak ve riski seven tipler.Öyle olmasa cezaevlerindeki bütün koğuş ağaları üniversite mezunları arasından seçilirdi.
4)Okur-yazar olmayanlar bir şekilde ezberden bine kadar sayabiliyor ve rakamları tanıyor.
5)Rakamları okumayı bildiklerinden sosyal çevrede hiçbir sıkıntı yaşamadan, kimseye sorma ihtiyacı duymadan otobüse, uçağa, trene, dolmuşa binebiliyor.
6)Şans oyunlarını herkesten daha iyi oynayabiliyor.İyide para kazanıyorlar.
7)Hayati riskleri hiç düşünmeden göze aldıklarından ticarette çok hızlı yükseliyorlar.
8)Bilgisayar, cep telefonu, akıllı telefon, internet şubesi kullanabiliyorlar.(Bu cihazları kullanmak için okur-yazar olma şartı aranmıyor)
9)Dört işlem becerisi olmasa bile hesap makinelerinden ve zihinden işlem yaparak pazarda mal alıp, mal satabiliyor.Bütün paraların (dolar, euro, vb) kıymetini biliyor, para üstünü hesap edebiliyorlar.
10)Medeni cesareti, özbenliği, öz güveni okur-yazar ve eğitimli olanlardan çok yüksek olduğundan şirket kurup kamu ve özel sektör ihalelerine girip pazarlık yapabiliyorlar.
11)Sahte okur-yazar veya ilkokul diploması temin ederek ehliyet alıp bilimum kara, deniz araçlarını kullanabiliyorlar.
12)Bir kamu kurumunun açtığı yakıt ihalesine şık bir takım elbiseyle firma temsilcisi olarak katılıp, ihale komisyonundaki üniversite mezunu müdürlerle kıyasıya pazarlık yapabiliyorlar.
13)Kamu kurumlarının açtığı yakıt, tedarik malzemeleri, gıda ihalelerine katılım şartlarında ihaleye katılacak kişinin okur-yazar olması veya eğitimli olmasıyla ilgili herhangi bir müeyyide olmadığından okur-yazar olmayanlar veya işin ehli olmayan mafyavari oluşumlarda ihaleye katılıp, gerektiğinde zor kullanıp işi alabiliyorlar.
14)Özellikle ceza infaz kurumlarında Anayasa hukuku, Ceza Hukuku, mevzuat bilgisi, insan hakları vb. konular okur-yazar olmayan mahkumlar tarafından en ince ayrıntısına kadar bilinir ve uygulanır.
15)Kamu kurumları iş ve işlemleri için arzuhalcilere dilekçe yazdırıp altına imza atarak işlerini çok rahat görebilmektedirler.
16)Bankamatikten para çekebiliyor, para yatırabiliyor ve işlem yapabiliyor.
Bu örnekleri çoğlatmak mümkün.Şimdi bir daha düşünün...Okuma-yazma bilen ile bilmeyen arasındaki fark nedir?
İBRETLİK BİR HİKAYE
Danimarka başbakanı, özel kalem müdürüne uzak bir şehirde hiç kimsenin tanımadığı ve hiçbir özelliği olmayan bir kadının cenazesine katılacağını not aldırır.Ertesi gün ülke çapındaki yazılı ve görsel medya başbakanın bunca önemli devlet işleri varken hiçbir akrabalık bağı bulunmayan sıradan bir kadının cenazesine katılmasını eleştiren haberler verir.Ülke çalkalanmaktadır.Acaba başbakan hiçbir sebep yokken bu kadının cenazesine niçin katılma ihtiyacı hissetmiştir.Çeşitli dedikodular alıp başını gidince başbakan bir basın toplantısı düzenler ve gerçeği şöyle açıklar;
“Bu yaşlı kadın, ülkemizde okuma-yazma bilmeyen son kişiydi.Bu son kişi ölünce ülkemizin okur-yazar oranı %100’e ulaşmış oldu.Ben bu kadının cenazesine değil, ülkemi esir almış son cehaleti gömmeye gittim.Bu cenaze töreni, sembolik manada ülkem için çok önemli olduğundan başbakan seviyesinde temsil etme gereği duydum….”
****************
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...