HIRS VE İKBAL
HAYATI ÖDÜNÇ YAŞAMAK!
(Bu yazımı, tertemiz başladıkları Devlet Memurluğunda istemedende olsa yolsuzluk çarkında un ufak olan bahtsızlara ithaf ediyorum...)
Gençliğinden bu yana vatana, millete hayırlı bir evlat olmaya adamıştı kendisini.İlk, orta ve liseyi birincilikle bitirmiş istediği bir bölümü kazanamasa da dört yıllık bir üniversiteye yerleşebilmişti.Üniversitede daha da idealist olmuştu.Doğruluk, dürüstlük üzerine nutuklar atıyor, toplumun ancak dürüst, çalışkan ve fedakar insanlarla yükselebileceğini yakın çevresine ateşli nutuklarla anlatıyordu.
Okulu bitirince memuriyete atanmış ve gözünü idareciliğe dikmişti.İdareci olmayı çok istiyordu.Mevcut idarecileri beğenmiyor ve onların yönetim tarzlarını içine sindiremiyordu.İdareci olursa asla görevini kötüye kullanmayacak, adil bir yönetim sergileyecek ve rüşvet almayı, yolsuzluk yapmayı aklının köşesinden geçirmeyeceği gibi bu işe tevessül edenleri engelleyecek ve adalete teslim edecekti.Bu konuda büyük yemin etti…
Görevde yükselme sınavını kazanarak İdare Memuru olmayı başardı.İdare memuru olmuştu olmasına ama maaşı yarı yarıya düşmüş üstelik rotasyona tabi olarak başka bir şehre atanmıştı. Üç yıllık İdare memurluğu görevini bir an önce bitirip maaşı yüksek olan müdürlük kadrosuna yükselmek tek hedefiydi.
İkbal beklentisi içinde hırslı çalışarak amirlerinin gözüne girdi ve sonunda muradına erdi.Orta Anadolu’nun küçük bir ilindeki kamu kurumuna müdür olarak atandı.Çalıştığı kurum eski, hantal bir binaydı.Merkezi yönetimden bakım ve tadilat ödeneği istedi ama istediği ödenek bir türlü gelmiyordu.Kurumun alım satım ihalelerine giren firma temsilcileri yeni müdürün kafasını karıştıran teklifler yapıyorlardı.
“Müdür Bey, yakıt ihalesini bize verirseniz, kurumun çatısını ücretsiz tamir ettiririz..”
“Müdür Bey, demirbaş alımlarını bizden yaparsanız, kurumun boya badanası bizden..”
“Müdür Bey, iaşe alımlarını bizden yaparsanız, büro mobilyaları bizden...”
“Müdür Bey, personel maaşlarını bizim bankaya yatırırsanız, elektronik cihazlarınızı yenileriz...”
Çiçeği burnunda yeni müdür, bu tekliflerin büyüsüne kapıldı.Genel Müdürlükten ödenek gelmiyordu.Kurum kasasından beş para çıkmadan planladığı bütün tadilat,tamirat ve alımları yapabilirdi.Zaten, kurumun zorunlu ihtiyaçları sebebiyle ihale yapılacaktı.Bu durumu değerlendirmeye karar verdi.Üç yıl içinde kurum yepyeni oldu.Bütün büro mobilyaları değişmiş, örnek bir kamu kurumu olmuştu.Genel müdürlükten gelen yetkililer, genç müdürü tebrik ediyor, çalışkanlığı ve iş bitirici idareciliğini öve öve bitiremiyorlardı.
Başarılı çalışmalarından dolayı Genel müdürlüğün takdirini kazanarak, memleketin en büyük kurumuna atanarak onore edildi.Genç müdürün ünü kısa zamanda bütün şehre yayıldı.Her gittiği yerde ayakta karşılanıyor ve el üstünde tutuluyordu.Göreve başlayalı iki ayı geçmesine rağmen tebrik ziyaretlerinin ardı arkası kesilmiyordu.Makam odası çiçek ve hediyelerle dolup taşmıştı.Her tebriğe gelen zevat, teklifleriyle müdürün başını döndürüyordu;
“Müdür Bey, ben bu şehrin en büyük toptancısıyım.Herhangi bir malzemeye ihtiyacınız olursa bir telefon yeterli.Ödenek gelmiş, gelmemiş önemli değil.Ben hemen gönderirim.Paranız ne zaman gelirse o zaman ödersiniz...”
*****
Müdür Bey, şehri tanımak için arabasıyla dolaşmaya karar verdi.Yakıt almak için bir istasyona girdi.Depoyu doldurttu.Bu sırada istasyonun sahibi koşarak geldi.
“Müdürüm, nasılsınız?
“Sağolun, siz nasılsınız?”
İstasyon sahibinin ısrarlarına dayanamayıp kebabçıya gittiler.Oradan şehir kulübüne derken gece yarısı evine dönebilmişti.Ay sonu hesap ekstresini kontrol ettiğinde istasyondan aldığı benzin parasının hesabından çekilmediğini fark etti.İstasyon sahibine telefon etti, durumu anlattı.İstasyon sahibi bir yanlışlığın olmadığını, benzin parasını bilerek almadığını, ne zaman isterse karşılıksız benzin alabileceğini söyledi.Müdür Bey çok kızmıştı.
“Bir daha sizden yakıt almayacağım..” diyerek telefonu kapattı.Şehrin hangi istasyonuna yakıt almaya gitse hiçbir pompa görevlisi kart veya nakit almadığı gibi depoyu ağzına dolduruyorlardı.Pompacılara dayanamayıp sordu;
“Siz beni nerden tanıyorsunuz? Benden niye para almıyorsunuz?”
“Sizi herkes tanır Müdür Bey…Bizim patron sizin müdürlüğünüzün ihalelerini alır.”
“Eee! Ne var bunda?”
“Sizden önceki müdür Bey’den de para almıyorduk, sizden de almayız…”
“……!?.”
Müdür Bey, kurumun yakıt ihalesini incelediğinde milyonlarca liralık yakıtın aynı firmadan alındığını fark etti.Ambar memurunu çağırıp niye aynı firmadan yakıt alındığını sordu;
Ambar memuru sırıtarak cevap verdi;
“Müdür Bey, bu şehrin yakıt tedarikçisi ve bütün yakıt istasyonları aynı firmaya ait.İhaleye sadece bunlar giriyor..”
"......!!?"
*****
Sene başında kurumun bir yıllık yakıt ihalesi yapılacaktı.Müdür Bey toplantı salonuna girdiğinde firma temsilcilerinin şıklığı dikkatini çekti.Hepsi pahalı ve markalı takım elbiseler giyinmiş genç beyler ve şık bayanların kol saatlerinden, bileklik, kolye ve cep telefonlarına varıncaya kadar dış görünümleri müdür Bey’i çok etkilemişti.Üzerindeki takım elbiseyi iki yıl önce indirimden almıştı.Koskoca bir devlet kurumunu temsil eden müdürün takım elbisesi ihaleye katılan temsilcilerden daha iyi olmalı, diye düşündü.
Ertesi gün kurumu daha şık temsil etme adına bir giyim mağazasına gitti.En pahalı takım elbiselerden iki takım beğendi.Parasını ödemek için kasaya geldiğinde derin bir şok yaşadı.Sonradan mağaza müdürü olduğunu öğrendiği bir satış temsilcisi koşarak yanına geldi;
“Müdür Bey, hoş geldiniz…Geleceğinizi söyleseydiniz sizi kapıda karşılardık.Buyurun, buyurun..Size bir şeyler ikram edelim, bir acı kahvemizi içiniz lütfen…”
Mağazadan çıktığında elinde takım elbiseler şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Ne kadar ısrar ettiyse takım elbiselerin parasını almamışlardı.Akşam eve gittiğinde biraz araştırınca mağazanın on yıldır kurum ihalesini kazanan firmaya ait olduğunu öğrendi.
Hafta sonu ailesiyle hangi lokanta ve kafeye oturup bir şeyler yiyip içseler bir şey ödemeden çıkıp gidiyorlardı.Çünkü ne kadar ısrar ederse etsin kimse para almıyor, kapıya kadar uğurluyorlardı.
Yıllık iznini güneydeki beş yıldızlı bir otelde yapmaya karar verdi.Rezervasyon yaptırdı.Ertesi gün otelin resepsiyonunda kayıt yaptırırken otel müdürü koşturarak geldi.Bir göz işaretiyle resepsiyondaki memuru uyardı.Burda da ne kadar ısrar ettiyse de bir haftalık otel parasını almadılar.
Büyük şehrin büyüleyici ve baş döndüren sosyal yaşamı idealist müdürü yavaş yavaş zehirlemeye başlamıştı.Arabasının deposuna giren bedava benzinden sonra, kurumun iaşe ihalesini kazanan firmalardan gelen promosyon ve eşantiyonlar evini doldurmaya başlamıştı.Dershane sahibinin yeğeninin işini kolaylaştırdığı için çocukları bedava dershaneye gitmeye başlamıştı.Akşamları başını yastığa koyduğunda vicdan muhasebesi yapıyor ve kendi kendine;
“Ben rüşvet ve para almıyorum ki…Bunlar eşantiyon ve promosyon, benim yerimde hangi müdür olsa aynısını yapardı…” diyerek kendini rahatlatıyordu.
Aradan on yıl geçmiş ve müdür Bey, şehrin en ileri gelenlerinden hatırı sayılır biri olmuştu.Şehir kulübünde şehrin ileri gelenleriyle oturup yiyip, içmek ve iskambil oynamak en büyük hobisiydi.Hayat ne kadar güzeldi.Emekli oluncaya kadar bu şehirde çalışabilirdi.
Bir gün başka bir şehre tenzili rütbe müdür yardımcısı olarak tayin olduğu yazısı geldi.Büyük bir şok yaşadı.Bu şehri ve hak etmeden kazandığı nimetleri bırakmak istemiyordu.Başka bir şehirde aldığı maaşla geçinemez, ser sefil olup giderdi.Bu korkularla ilk uçakla hemen Ankara’ya gitti. Kimi araya soktuysa işe yaramadı ve eli boş döndü.
Büyük bir hayal kırıklığı içinde yeni görevine başlayınca aklı başına geliverdi.İhale komisyonunda görev verilmedi.Yeni kurumun lojmanı yoktu ve ev kirası neredeyse maaşının yarısı kadardı.Parasızlıktan çocuklarını dershaneye gönderemedi.Önce bir işadamının hediye ettiği lüks arabasını sattı.Sonra hepsi eşantiyon olan çok pahalı kol saatlerini sattı.Ama yinede maaşı yetmiyordu.Evde huzursuzluk başladı.Hanımı çocukları da alarak baba evine döndü.
Müdür Bey, hak etmediği bir yaşam tarzını on yıl boyunca ödünç yaşamıştı.Şimdi sıra bu ödünçleri ödemeye gelmişti.Hayatın gerçekleri acıydı…Hem de çok acı…
İkbal beklentisi içinde hedefine dört nala koşan hırslı ve idealist insanların yoldan çıkması, terü taze tereyağının bozulup etrafa kötü kokular yaymasına benzer.Tereyağı bozuldu mu iflah olmaz, ancak çöpe atılır…
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...