ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM!
ÖĞRETMEN OLDUM, YA SONRA?
Çocukluk yıllarından itibaren ne olacağını soran herkese aynı cevabı veriyordu;
“Öğretmen olacağım..”
Yıllar sonra hedeflediği bölümü kazanmış ve en sonunda öğretmen olabilmişti.Bir Sınıf Öğretmeni olarak bayrağın dalgalandığı en uzak coğrafyaya gözü kapalı gidecek ve eğitim fedailiğinin nasıl yapıldığını cümle aleme gösterecekti.Ama öğretmen olarak atanabilmesi için önünde aşılması gereken büyük bir dağ vardı.Kaf dağından daha büyük, Allahuekber dağlarından daha soğuk, Himalayalardan daha dik ve çok az babayiğitin geçebildiği bu geçitin adı KPSS idi.
Birkaç yıl boyunca can havliyle KPSS’yi geçmeyi çalışan ve bunda başarısız olan genç ve idealist öğretmen adayımız başka bir yol denemeye karar verdi.Yetmiş beş puanla Milli Eğitim öğretmenliğine atanamayınca, Adalet Bakanlığı memurluğuna atanmayı kabul etti.Amacından vazgeçmiş değildi.Ne yapıp edecek adaylığı kalktıktan sonra yatay geçişle Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenliğine geçecekti.Bu arada evlenmiş ve bir çocukları olmuştu.Eşi de üniversite hastanesinde hemşireydi.
Birkaç yıl memurluk yaptıktan sonra çalıştığı kurum içinde yapılan görevde yükselme ile öğretmenliğe geçiş sınavına girdi.Bu fırsatı iyi değerlendirdi ve sınavı geçerek öğretmen kadrosuna geçmeyi başarabildi.Ama şimdi başka bir sıkıntıyla karşı karşıyaydı.Ataması Artvin’e çıkmıştı.Göreve başlayabilmesi için Artvin’e gitmesi gerekiyordu.Yıllardır özlemle beklediği ideali olan öğretmenlik mesleğine başlayabilecekti ama eşi ve çocuğunu İzmir’de bırakması gerekiyordu.
Mesleği uğruna eşini ve çocuğunu bırakıp Artvin’e gelip göreve başladı başlamasına ama buradaki öğretmenlik Milli Eğitim Bakanlığı okullarındaki gibi bilinen öğretmenlik değildi.Adalet Bakanlığına bağlı bir müdürlükte masa başı, büro işleri ve seminer planlama çalışmaları yapıyordu.İçindeki öğretmenlik aşkı onu yakıyordu.Kendini, iki sınıflı küçük bir okulda mini mini öğrencilere karatahta önünde bağıra çağıra okuma-yazma öğretirken hayal ediyor, iç geçiriyordu.Tamam, öğretmen olmuştu ama idealindeki öğretmenliğe ulaşamamıştı.
Birkaç defa Genel Müdürlüğe dilekçe yazdı.Milli Eğitim Bakanlığına yatay geçiş yapmak istiyordu.Ama Genel Müdürlük öğretmen ihtiyacı olduğunu belirtip muvafakat izni vermedi. “Sınıf öğretmeni olarak mezun olduğunu ama almış olduğu eğitim alanı dışında öğretmenlikle alakası olmayan bir memuriyette istihdam edildiği” iddiasıyla İdare mahkemesine dava açtı.Neredeyse bir yıl süren dava sonucunda “Davacının herhangi bir hak kaybının olmadığı ve eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında çalışıyor” olması gerekçesiyle mahkeme aleyhinde karar verdi.
Eş durumuyla İzmir’e tayin istedi ama görev yaptığı kurumun tayin yönetmeliğinde “Görevde yükselme sınavı ile bulundukları yere atananlar her türlü tayin talebinde bulunabilmek için en az iki yıl çalışmak zorundadırlar” gerekçesiyle talebi reddedildi.İki yıllık çalışma zorunluluğunu bihakkın yerine getirdikten sonra İzmir'e eş durumundan tayin istedi.İzmir'in öğretmen kadrosunun dolu olduğu ve eşinin kendisine tabi olduğu gerekçesi ile tayin talebi reddedildi.Üçüncü yıl yine tayin talebinde bulununca, "İzmir'e öğretmen kadrosunda tayin edilmesinin mümkün olmadığı, isterse zabıt katibi kadrosuna geri dönmek şartıyla tayin talebinin kabul edileceği" kendisine bildirildi.
Eş ve çocuğundan iki yıl ayrı kalmak çok zordu. İzmir-Artvin arasında doğrudan uçak seferide yoktu.Ayda bir gidip gelmek istese yirmi dört saatlik otobüs yolculuğuyla hafta sonu izni kalmıyordu.Tek çaresi vardı.Dilekçe yazıp İzmir’e memur kadrosuna geri dönmek...Oda onu yaptı.Ailesi uğruna çok sevdiği öğretmenlik mesleğini bırakıp İzmir’e memur olarak geri dönmek zorunda kaldı.
İçindeki öğretmenlik aşkına engel olamıyordu.Bir yıllık geçimini sağlamak amacıyla bankadan kredi çekip çalıştığı kurumdan istifa etti.Amacı, altı ay veya bir sene sonra kurumlararası açıktan atama yöntemiyle Milli Eğitim Bakanlığı okullarına öğretmen olarak atanabilmekti.Bir yıllık sabırsız bir bekleyişin ardından muradına erdi. Kurumlararası atamayla tayini Muş’a çıktı.Muş’un en ücra köyüne Sınıf Öğretmeni olarak atanmıştı.Öğretmenlik idealine engel olamayıp yine ailesini İzmir’de bırakıp Muş’a giderek göreve başladı.Göreve başladığı köyde tek öğretmendi ve birleştirilmiş Sınıf Öğretmenliği yapıyordu.Doksan öğrencisi vardı.Birleri ve ikileri sağdaki pencere kenarına, üçleri ortaya, dörtleri ve beşleri soldaki pencere kenarına oturtmuştu.Çok zorlanıyordu.Almış olduğu eğitim, ideali ve donanımı yetersiz kalmıştı.Çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden soğumak üzereydi.Aileden uzak, ücra bir köyde tek başına görev yapmak sinirlerini yıpratmıştı.Zor bela bir yılı tamamlayıp İzmir’e eş durumundan tayin istedi.Şehir merkezini istediği halde norm kadro fazlalığından Ödemiş’in dağ köylerinde okullar atamaya açıktı.Bir yıl çalıştıktan sonra merkeze tayin olurum düşüncesiyle Ödemiş'in dağ köylerinden birine tayin oldu.Bir yıl boyunca çok sıkıntı çekti.Şehir merkezine ailesine ulaşabilmek için her gün yüz elli kilometre yolu gidip geliyor ve maaşının yarısını arabasının yakıtı için harcıyordu.İkinci sene şehir merkezine tayin olmak istediğinde hizmet puanı çok düşük olduğundan başvuru bile yapamadı.
Sınıf öğretmenliğinin kaderi buydu.Şehir merkezinde istediği bir yere tayin olabilmek için en az on yıl sıra beklemesi ve hizmet puanının yükselmesi gerekiyordu.Ani bir kararla hiç düşünmeden Milli Eğitim Bakanlığından istifa etti.Bir yıl bekledikten sonra Adalet Bakanlığı zabıt katipliği kadrosuna geri döndü.
Şimdi çalıştığı adliyenin karşısındaki bir sitede ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürüyor.Hayatın acı gerçekleri ve dolambaçlı yolları öğretmenlik idealini bir balon gibi patlatmıştı.Nasrettin Hoca gibi eşşekten düşen müstafi öğretmenimizin tek bir amacı var; bir zamanlar başını döndüren idealizminin aksine İlkokula giden biricik çocuğunun öğretmen olmasını engellemek...!
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...