ON DAKİKA FİLM ARASI...
Baştan sona heyecan dolu ve sizi, gerçek hayattan alıp sanal alemin doruklarına taşıyan filmin en can alıcı sahnesinde "On dakika ara" verilir, kendinize gelirsiniz..Hayatımız bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden akıp giderken "esas oğlan" veya "esas kız" olarak gerçek rollerimizi oynamaya devam ediyoruz...25.Bölüm, 12.Sahne;Evcilik oyunu:
DAMAT-KAYINVALİDE
Birbirini seven çiftlerin bu birlikteliğini kalıcı hale getirmek için yapılan anlaşmalara evlilik deniyor.Evlenmek için kurulan yuvaya da evlilik müessesesi deniyor.Aynen ticari işletmelerdeki gibi belli bir ideali, hedefi ve amacı olan evlilik müessesesinde her ne kadar gelin ile damat % 50 hissedar gözükse de, akrabalık bağı ile bağlı olan birinci derece anne-baba, kayınvalide-kayınbaba da görünmez ortaklardır.Doğacak olan çocuklarda bu işletmenin gelir hanesine yazılıyor.
İster kız olsun ister erkek olsun sadece birbirleriyle evlenmekle kalmıyorlar.Aynı zamanda karşı tarafın ailesiyle de akrabalık evliliği otomatik olarak yapılmış oluyor.
Şimdiye kadar gelin-kaynana sorunlarını çok duymuşsunuzdur hatta bizzat yaşamışsınızdır.Sizlere gelin-kaynana sorunlarını değil, damat-kayınvalide muhabbetinden bahsedeceğim.Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere konu damat ile gelinin annesi olunca kaynana ifadesi kendiliğinden kayınvalide oluveriyor.Gelin ile damadın annesi genelde birbirlerinden pek hazzetmedikleri için, gelin “el kızı”, damadın annesi ise “kaynana” oluveriyor.
Damatların kayınvalidelerle pek alıp veremediği olmaz.Genelde birbirlerini severler ve kabullenirler.Damat-kayınvalide ilişkisini anlatan çok güzel yaşanmış bir örnek;
Ahmet yeni evlenmişti.Geleneklere göre kız evinden gelin alınıp oğlan evine getirilmiş, evlilik tamamına ermişti.Bir hafta sonra “kız ardı” denen geleneğe göre damat ve gelinin kız evini ziyaret etmeleri gerekiyordu.Kapıdan içeri girdiklerinde, kayınvalide kızını gözyaşları içinde öyle bir hasretle ve muhabbetle kucaklar ki, gören bir asırdır görüşmediklerini zanneder.Damada kuru bir hoş geldin denilmiş ama kucaklayan olmamıştır.Damat Ahmet Bey bu duruma dayanamaz, birkaç kere kuru kuru öksürür ama nafile.Kız ile anasının muhabbeti bitmemiştir.Ahmet Bey hemen araya girer;
“Kayınvalideciğim, kızına elini öptürdün ve yarım saattir kucaklıyorsun.Artık bende senin oğlun sayılırım.Bir tane annem vardı, senle beraber iki tane annem oldu….”
Kayınvalide ve kızının şaşkınlığı geçmeden damat şaşırtıcı konuşmasına devam eder;
“Kayınvalideciğim, eminim sizde beni çok seviyorsunuzdur…Sevmeseniz, canınızdan çok sevdiğiniz kızınızı bana verir miydiniz?”
Bu can alıcı konuşmadan çok etkilenen kayınvalide kızını bırakarak damadına öyle bir sarılır ki, muhabbetleri aradan on beş yıl geçmesine rağmen artarak devam etmektedir.
************
GELİN-KAYNANA
Gelin ile kaynana arasındaki ilişki rekabet boyutludur.Oğullarına çok düşkün olan anneler, gelinlerinin oğullarına kendileri gibi bakamayacaklarından o kadar emindirler ki.B u konuda gelinlerine yol yordam göstermek için aşırı gayretkeş olurlar.Bu durum çatışmaya yol açar.Baskıya dayanamayan gelinler kocalarına iki seçenek sunarlar… “Ya ben, ya annen!”
Damat, eşini tercih ettiğini söylese de inandırıcılık açısından bunu annesinin yanında söylemesi istenir.Oğlunun zoraki tercihine çok kızan anne duygusal saldırıya geçerek oğlunun evini terk etmek zorunda kalır.Giderken de;
“Seni doğuracağıma taş doğursaydım da, bugünleri görmeseydim.El kızını annene tercih ettin, sütüm sana haram olsun..” feryatlarıyla oğlunun aklını başından alarak çeker gider.
Birinci raundu gelin kazanmıştır.Gel zaman git zaman, gelin hamile kalır.Hamileliği boyunca gelinin annesi evdedir.Çocuk dünyaya geldiğinde geçici bir barış meydana gelmiştir.Aksilik bu ya, gelinin annesi diğer kızının çocuklarına bakmak için evden ayrılır.
Kaynana bu fırsatı kaçırmaz.Yeni bebeğin yüzü suyu hürmetine bütün sevecenliği ile yeni bebek ile gelinine bakmaya başlar.Gelinine, “Sen yeni doğum yaptın, kendini yorma.Ortalığı ben toplarım, yemekleri ben yaparım” diyerek evde hakimiyetini iyice pekiştirir.
İlk başlarda bu yardım gelinin hoşuna gitse de, ileriki günlerde sızlanmalar başlar.Sonuçta yine anne, oğlunun aile saadetini bozmamak için gönülsüz bir şekilde evi terk eder.Ama uzaktan da olsa hakimiyetini sürdürmeye kararlıdır.Gelininin çalışan bir anne olduğunu bildiği halde her akşam oğlunu telefonla arar ve hal hatır sorar;
“A benim güzel oğlum, bebek nasıl?”
“Bebek iyi anne, sen nasılsın?”
“Şşşt..Bana bak, akşam yemeğini yediniz mi?”
“Yedik anne..”
“Ne yediniz..?”
“Makarna yedik anne..”
“Neee! Makarna mı, dün akşamda makarna yemiştiniz evladım..?”
“Soslu makarna yedik anne, bu seferki çok güzeldi..”
“Bana bak oğlum, karın olacak o cadı sana soslu makarnayı yemek diye yutturuyor…”
“Anne, biz rejim yapıyoruz, hafif soslu makarnayla idare ediyoruz..”
“Oğluuum! Soslu makarna zayıflatmaz ki, daha çok kilo aldırır.Ben seni makarna yiyesin diye mi evlendirdim?”
“İkimizde çalışıyoruz anne, yemek yapmaya vaktimiz olmuyor..”
“Ben geleyim de hem bebeğe bakarım, hem de size yemek yaparım..”
“Tamam anne..”
Bu can alıcı teklife hayır diyemeyen gelinin, aradan geçen iki haftada sigortaları atar..Kaynana evde tam bir hakimiyet kurmuş ve evin bütün düzenini değiştirmiştir.Gelin, mutfakta aradığı hiçbir şeyi bulamamaktadır.Yatak odasındaki çekmecelerin iç düzenine bile karışan kaynanaya tahammül dayanılmaz hale gelmiştir.Gelin işteyken bebek bakımı kolaylaşmış ve her akşam türlü yemekler hazırlanmıştır ama evde özel hayat diye bir şey kalmamıştır.Akşama annesinin pişirdiği güzel yemekleri yiyecek olmanın mutluluğu ile eve gelen damat, sabırsız bir panter edasıyla üzerine atılan eşinin haykırışıyla donakalır;
“Ya ben, ya annen!”
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...