GÖREVDE YÜKSELME PSİKOZU
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ!
Hasan, kendi halinde bir mapushane öğretmeniydi.Yaşı kırk üçe gelmiş bir Ceza İnfaz Kurumu öğretmeni olarak emekli olmayı düşünmese de hayalini kurmuyor değildi.Çalıştığı kurumun adı her ne kadar ürkütücü olsa da, on bir yıldır emek verdiği bu yerden ayrılmayı düşünmüyordu.
Cezaevinde çalışanlar için Denetimli Serbestlik Müdürlüklerine tayin olabilmek bulunmaz bir fırsattır.Tayin olabilmek için birilerini araya sokmak, Ankara’nın yollarını arşınlamak, kırk takla atmak gerekir.Hasan’ın hiç düşünmeden, öylesine yazdığı tayin dilekçesinin kabul edilip Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne atanması, başta kendisini olmak üzere herkesi çok şaşırtmıştı.Kendince olmayacak duaya amin demiş ve duası kabul edilmişti.
Yeni kurumuna çok kolay uyum sağladı.Çalıştığı yer çarşı içinde, hareketli ve eğlenceli bir caddede bulunuyordu.Öğle tatilinde dışarı çıkıyor, sahilde yürüyüş yapıyor, martıları simitle besliyordu.Yosun kokulu, temiz deniz havasını ciğerlerine doldurup mutlu bir şekilde işyerine dönüyordu.Burada çok mutluydu.Çalışabildiği kadar burada çalışmayı ve emekli olmayı düşünürken Görevde Yükselme Sınavı ilanını okumasıyla ani bir karar verdi.Bu sınava girecek ve müdür yardımcısı olmayı deneyecekti.
Sınava gireceğini duyan mesai arkadaşları odasına gelip hayırlı olsun dileğinde bulunup akıl veriyorlardı;
“Hocam, bu yaştan sonra olacak iş mi bu? Bir kere, sınavı kazanamazsın…Kazansan bile, sözlü mülakatta kesin seni elerler…”
“Önce yazılıyı bir kazanayım, gerisini sonra düşünürüm…”
“Hocam, iyi düşündün mü? Hakkari’ye gönderirlerse gidecek misin? Yenge Hanım, çoluk-çocuk ne olacak..?”
“Malatya’nın ötesi çıkarsa tek başıma giderim.Çoluk çocuğun rahatını bozmam.”
“Yenge Hanım ve çocuklar ne olacak?”
“Çocuklar zaten liseye gidecek kadar büyüdüler.Ayda bir atlarım uçağa eve gelirim.Böylece iki sene idare eder, sonrada İzmir’e tayin isterim.”
“Ne yapacaksın bu yaşta tek başına oralarda? Kalacak yer sorun, yemeğini yapan olmaz, çamaşırını yıkayan olmaz…”
“Hangi cezaevine atanırsam atanayım, lojman var.Günde üç öğün cezaevinde yemek pişiyor,çamaşırhanesi, terzisi var, elbiselerini bile ütüleyecek görevli var.Sadece aileden ayrı kalmak biraz zor olacak..”
“Tayinin İzmir’e çıkmazsa ne olacak?”
“Yüzde doksan çıkar diye düşünüyorum.Çünkü İzmir’de yirmi cezaevi var ve yüz tane 2.müdür kadrosu var…”
“Pes yani…En ince ayrıntısına kadar düşünmüşsün.Baya ciddi ciddi gideceksin yani..”
“Valla, o kadar ayrıntılı düşünmedim.Atanma yazısı gelsin, o zaman bir daha düşünürüm...”
“Bu yaşta şehir, şehir dolaştırırlar seni Hocam…Bak, burası deniz kenarı, sıcak iklimi var…Sen yapamazsın uzak diyarlarda, rezil, kepaze olursun…”
“Arkadaşlar, ben kendimi denemek için sınava giriyorum.Atanma hakkımızdan feragat edebiliyoruz.Atandığımız yere gitme mecburiyeti yok..”
“Öyle diyorsun ama sen kararını vermiş gibi duruyorsun..Arkana bile bakmadan kesin gidersin sen..Hocam, sana rahat batıyor galiba…”
“Yahu arkadaşlar, ilk defa böyle bir fırsat çıkıyor.Sınava girmesem, iş işten geçtikten sonra, niye bu fırsatı kaçırdım dememek için şansımı denemek istiyorum…”
“Hocam, sen müdürlüğü kolay mı zannediyorsun? Herkes bayramda seyranda tatiline gider, sen mapusanede nöbet tutarsın…”
“Her şeyin bir bedeli var arkadaşlar, kimseye durduk yerde müdürlük vermezler…”
“Senden idareci olmaz Hocam…Sen yumuşak huylusun, millet ensende boza pişirir…”
“Yumuşak huyludan bal gibi müdür olur.Ben bir kurumda müdür olsam, personelin rahat ve huzurlu çalışmasını isterim.Varsın beni saymasınlar..”
“Diyelim ki yazılıyı kazandın…Anakara’da dayın var mı?”
“Yahu sizde ipe un seriyorsunuz…Nasipse olur bu işler..”
Hasan, bu konuşmalardan ve telkinlerden etkilenmiyor aksine müdür olmak için daha çok bilendiğini hissediyordu.
********
Hasan, görevde yükselme sınavına katılmak için bir gün önceden Anakara’ya gitti.Eğitim merkezinde bulunan misafirhanede kalacaktı.Kaldığı oda yedi kişilikti.Yurdun dört bir yanından gelen oda arkadaşlarıyla muhabbete başladılar.
“Merhaba arkadaşlar, ben Hasan, öğretmenim...2.müdürlük sınavına gireceğim, ya siz..?”
“Merhaba Hocam, ben infaz koruma memuruyum.Öğretmenlik sınavına katılacağım ama size bir sorum olacak..”
“Buyurun sorun..”
“Hocam, ben öğretmen olmak için uğraşıyorum.Ama siz öğretmen olduğunuz halde müdürlük sınavına gireceksiniz.Öğretmenlikten sıkıldınız mı?”
“Öğretmenlikten sıkılmadım.Ama yaşım kırk altı oldu.Mesleğe ilk başladığımda müdürlerimizin yaşı benden büyük olurdu.Onların idareleri altında çalışmak çok zor gelmezdi.Ama şimdi ben, hepsinden yaş olarak daha büyüğüm.İnsanın kendinden yaşça küçük birinden emir ve talimat alması zoruna gidiyor.Rotasyonu göze alarak ve “Yönetici olmak, yönetilen olmaktan her daim iyidir” düşüncesi ile müdürlük sınavına girmek istedim. Mesele budur..”
******
Her insanın, hangi yaşta olursa olsun bir ideali vardır.İnsanoğlu hedefsiz ve amaçsız yaşayamaz.Kırkından sonra yerleşik hayata geçen bir memur kolay kolay risk almaz ve yer değiştirmek istemez.Hayatın dolambaçlı yolları bazen “Köprüden önce son çıkış” yazılı tabela görmüş şoför gibi insanı iyi veya kötü bir karar vermesi için iki seçenek sunar.Kararsız olanlar köprüyü geçip tekrar dönmek zorunda kalabilirler.Ama ne olursa olsun, insan hiçbir zaman “Ah! Keşke…” dememeli…
Son söz…“Ne oldum deme..Ne olacağım de..” veya “Her şey olacağına varır”
*****
Ne olursanız olun, ister Başbakan, ister vali, isterse öğretmen.Dağdaki çoban bile olsanız kararlarınızı iyi veya kötü yönde etkileyen bir sosyal çevreniz mutlaka olacaktır.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...