ÖĞRETMENİM GEÇ KALMADIM DEĞİL Mİ?
Karacadağ sis ve pus içinde… Akşam başlayan kar aralıksız devam ediyor. Beyaz bir örtü, önce dağın zirvesini, sonra bayırdan aşağı, tüm evleri, köyü kapladı. Rüzgar kamçı gibi vınlayarak çarpıyor suratlara… Latif öğre...tmen, eline aldığı tezeği dizine vurarak ikiye böldü, sobaya attı. Kalktı, gitti, pencereden yağan kara baktı. “Keşke” dedi, “Keşke bugün gelmeseler…” içine, yüreğine bir huzursuzluk, sıkıntı çöktü. Nefes almakta güçlük çekti. Öğrenciler ellerinde tezeklerle bir bir içeri giriyorlardı. Tezekler sınıfın girişinde üst üste atıldı. Tezeğini bırakan öğrenci, dumanla dolan sınıfa girip, sırasına oturdu.lastik ayakkabılı çocuklar dizlerine kadar ıslanmıştı. Çocukları sobanın başına çağırdı öğretmen, “Gelin önce kendinizi bir iyice kurulayın çocuklar, üşüteceksiniz” dedi. Çocuklar birden teneke sobanın başına üşüştüler, sobaya iyice sokuldular. Latif öğretmen içini kemiren ateşle kavruldu. Bir kez daha yüreği kapana kıstırılmış gibi ürperdi. Gitti, kalın kor kara taşlardan yapılmış pencereden dışarı baktı yine. Kar yağmaya devam ediyordu. “Dışarıda kalanların vay haline!” diye geçirdi içinden, sonra “Keşke, çocuklar bugün gelmeseler” dedi. Dağın öte yakasından, üç kilometre kadar uzaklıktaki mezradan beş öğrencisi geliyordu her gün. Dört erkek, bir kızdı. “Haydi Kızlar Okula” kampanyası başladığında Latif öğretmen mezralara gitmiş, kızları okula göndermeleri için velileri ikna etmeye çalışmıştı. Sekiz yaşını bitirmesine rağmen okula gönderilmeyen sarı saçlı, mavi gözlü Nevres’i orada, bir ağacın altında oynarken görmüştü. Günlerce mezraya gidip gelmişti, kızın babasını ikna etmek için. Birgeni beş altı haneli bir mezraydı. Arazi anlaşmazlığı nedeniyle kavga etmişti köylüler. Sonra birkaçı dağın öte yakasına gidip oraya yerleşmişti. “Hoca” demişti Nevres’in babası Hamit. “Bak kız sana emanet, başına bi’şey gelirse sen mesulsün!” Bir çocuğu emanet almak sorumlulukların en büyüğüydü. Ama her şeye rağmen “tamam” demişti Latif öğretmen. Bu yıl ikinci sınıfa devam ediyordu Nevres. Okulu çok seven bugüne kadar bir gün bile devamsızlık yapmayan bir öğrenciydi. “O ne inatçıdır o, kalkar bu karda da gelmeye çalışır mutlaka” dedi kendi kendine. Elbiselerini kurutan çocuklar sıralarına geçip oturmuştu. Sınıfın içi çamurla dolmuştu. “Dışarının çamurunu içeri taşımışlar” diye düşündü. Her öğrenciden birer yedek ayakkabı istemişti daha önce, ama veliler duyarsız kalmıştı. Kalktı, yeniden pencereye yürüdü, evlerin bacalarından dumanlar yükseliyordu. Ders boyunca kısa aralıklarla dışarı baktı. Gözleri dağdan inen patika yoldaydı hep… Yol karlarla kapanmıştı. Keklik kayalıklarına bakıp, yolun ayrımına varıyordu. Öğleye doğru son dersi işlediği sırada dağdan aşağı aceleyle inen karartıyı fark etti. Dersi bitirdi, çocukları evlerine gönderdi, dışarı çıktı. Dağdan inen yolcuyu bekledi. Bu havada dağdan inen biri hayra alamet değildi. Kalbi endişeyle attı. Düşündüklerinin gerçek olmaması için dua etti. Dağdan inen yolcu iyice yaklaşınca, korktuğunun başına geldiğini anladı. Gelen Nevres’in babası Hamit’ti. Kalın paltosuna iyice sarılmıştı. Başı bir çefiye ile örtülüydü. Dudaklarına akan bıyıkları buz kesmişti. Hızlı adımlarla direk sınıfa girdi, selam bile vermeden… Sobanın önüne çöktü titreyerek, sobayı kucaklar gibi kollarını açtı. “Donuyorum hoca!” dedi. “Sobaya tezek at!” Latif öğretmen koştu, birkaç tezeği parçaladı sobaya attı. Hamit ısındıkça kendine geldi, rahatladı. Gözlerini kocaman açtı, “Nevres okula geldi mi?” diye sordu merakla. “Yok” dedi Latif öğretmen, hüzünlü bir sesle. “Onu bu havada okula mı gönderdiniz yoksa?” Hamit hüsrana uğramış gibi, büktü boynunu… “Kız sabah erkenden kalkmış annesine çocuklarla okula gideceğiz demiş, sonradan farkına vardık ki, diğer çocukların hepsi köydeymiş sadece bizim kız yok…Tek başına gelmiş olmalı. Kesin kayboldu…” Sonra kalktı Hamit, “Karanlık çökmeden bulmalıyım…” dedi. Hızla yürüdü, dağa tırmanmaya başladı. Dizlerine kadar kara batıp çıkıyordu. Latif öğretmen okulun kapısını kilitledi, lojmana gitti, paltosunu giydi, atkısıyla başını iyice örttü, eldivenlerini aldı. Köyün içine doğru yürüdü. Birkaç köylüye durumu bildirdi. Köylüler kısa sürede haberi birbirine ulaştırdı. Erkekler toplandı, kızı aramak üzere guruplara ayrıldılar. Sonra da dağın zirvesine doğru yola çıktılar. Latif öğretmen de onlarlaydı. Birkaç defa mezradan köye gidip geldiler. Hiçbir ize rastlamadılar… Hamit de yoktu ortalıkta. Hamit’i donmak üzereyken bulup köye getirdiklerinde karanlık çökmek üzereydi. Kızdan henüz bir haber yoktu. Hamit durmadan kızının adını sayıklıyordu. Çok üzgündü Latif öğretmen… Köylüler kızdan umudu kesmiş, evlerine dağılmıştı. Hava kararmak üzereydi. Latif öğretmen birden Keklik kayalıklarının altındaki küçük mağarayı anımsadı. Oraya inmek zordu ama Nevres’i bir gün orda oynarken görmüştü. Mezradan gelen çocuklar özellikle sıcak günlerde mağarada soluklanırlardı. Kalktı, kimseye bir şey söylemeden dışarı çıktı, Keklik kayalıklarına doğru dağı tırmandı…Karanlık iyice çökmeden oraya ulaşmalıydı. Birkaç kez durdu, soluklandı. Nefes alıp verdikçe ağzından burnundan buharlar göğe doğru devinip gitti. Yüzünden, alnından, saçlarının arasından ter boşaldı. Kayaya ulaştığında kıyısından aşağı bıraktı kendini. Mağaranın ağzına geldi, eğildi içeri baktı. Yüreği sevinçle attı… Yanılmıyordu, kız en dipte bacaklarını karnına doğru çekmiş, yere uzanmıştı. Eğilerek mağaraya girdi, Nevres sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu. Yüzü dudakları morarmıştı, kendinde değildi. Latif öğretmen paltosunu çıkardı, onu iyice sardı. Bir poşetin içinde defterleri vardı, poşeti aldı, kızı kucaklayıp çıktı mağaradan. Köye vardığında karanlık iyice çökmüştü. Kızı lojmana götürdü, giyitlerini çıkardı. Gitti, avuç avuç kar getirdi, her yerini karla ovdu. O ovdukça kız titredi, sayıkladı, alnı, yanakları iyice morardı. Sonra ateş gibi yandı her yanı. Saatlerce karla ovdu onu Latif öğretmen… Battaniyeye sardı, götürdü yatağa uzattı. Sabaha karşı gözlerini açtı Nevres; önce çevresine baktı, nerede olduğunu anlamaya çalıştı, öğretmenini anımsadı. Duyulur duyulmaz bir sesle, “Öğretmenim ben okula geç kalmadım değil mi?” dedi. Latif öğretmen gülümsedi, saçlarını okşadı… Dışarıda rüzgar kamçı gibi vınlayarak esiyordu...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...