STK Çalışanı olmak;
Geçen ay birçok eski arkadaşımla karşılaştım. Ortak özellikleri STK çalışanı olmalarıydı. Düşününce STK çalışanı olarak 20 yıla yaklaştığımı fark ettim, herhalde bu nedenle tüm dostlar STK çalışanı.
Bu farkındalıklar insanı düşünceler ve anılarla baş başa bırakıyor. Bu anılardan bazıları:
İlk STK’da çalışma teklifi, çocuk gelişimine katkı sağlamanın, babanın çocuk gelişiminde etkisini arttırmanın ve sosyal dinamikleri etkileyebilme potansiyelinin verdiği coşku ve umut.
Ramazan’da Kurfalı’da yapılan bir eğitimden sonra bir babayla kızı hakkında yapılan derin sohbetin sonunda, minibüslerin saatinin geçtiğini fark etmek. E5’e yürümeye karar vermek ve önünüze çıkan o koskoca köpekler. Akıldan geçen “Erçin gecenin bu saatinde bu ıssız yerde senin ne işin var” düşüncesi sonrasında o zaman hepimize temel motivasyon olarak bulunan cevap: “Bir çocuk bir tokat az yesin, bu emeğe değer.” Hep söylemişimdir “Ben dünyanın en şanslı insanlarından biriyim” diye, özellikle hayatımın bir döneminde bu cevabı yüreğinden verebilen insanlarla aynı yolda yürüyebilme şansına sahip oldum.
Bir başka unutamadığım anım, ERG’de bir toplantıda Türkan Saylan’la aynı masada oturduğumda duyduğum heyecandır. Büyük onur. Konu YİBO’lar. O zaman bir proje için yeni YİBO ziyaretinden gelen ben “Türkan Hanım bu YİBO meselesi gerçekten sorunlu, bir daha düşünseniz” iç konuşması ile masada oturuyorum. Türkan Hanım bu ülkenin kızlarının okutulması için YİBO’lar önemli, görüşünde o kadar samimi ve içten ki, yüksek sesle düşündüğünü söyleyemeyen göreceli genç STK çalışanı olduğum gün. O esnada aklımdan geçen bir başka düşünce YİBO müdürleri ile yaptığımız ve informal sohbetlerde kız çocuklarının neden okula gönderilmediğini sorguladığımız eğitimde bir müdürün bu soruya verdiği çarpıcı cevap: “ Erçin Hocam ne zaman ki bu adamlar kendi kızlarını belli bir yaştan sonra kadın gibi görmeyecekler o zaman okula gönderecekler.”
STK çalışanı olmanın en büyük kazanımlarından biri de, belki hayatınızda sadece bir seminerde görebileceğiniz kişilerle birlikte çalışma fırsatını bulmaktır. Bu isimlerden birkaçı:
Hocaların hocası Çiğdem Kağıtçıbaşı ile birlikte katıldığım her toplantıda (iki dakika konuşsa bile) bir öğreti ile çıkarmanı sağlayan birikimin gücünü fark etmek. Neler mi öğrendim? “veri ile hareket etmenin önemi.” “programının gücünün, insan gücü ve yaklaşımı ile ilişkisi”, “evrenseli anlamak, kültüre bakmak, sahayı dinlemek, var olanı sorgulamak.”
Bir başka isim Sevda Bekman, çok şey öğretti bana, öncelikle iş disiplini ve ayrıntılarda yer alan tüm detayların aslında detay değil işin iyi yapılmasının ana kaynağı olduğu öğretisi.
Bir başka isim Michael Lamb, kısa süren sohbetten öğrenilen. Konu Baba Destek Programıydı Lamb’in şu sözü kulağıma küpe oldu: “Bir müdahale yapıyorsanız duvardan hangi tuğlayı çektiğinize dikkat edin, bazen öyle bir tuğla çekersiniz ki duvar yıkılır.”
Öğretilerin her zaman uzmanlardan gelmesine de gerek yok. STK çalışanı olmak, duymak istediğinizde, birçok insanla karşılaşmaktan gelen zenginliği yaşamaktır. Okuma yazma bilmeyen ve ısrarla BADEP’e katılmak isteyen Ali amcanın eğitim esnasında “hoca, hoca eşle, çocukla serin olacan diyorum, serin” ifadesinin gelişim psikolojisinin söylemek istediklerinden birinin en sade anlatımı olduğu ve sonrasında Çiğdem hanımın “özerk ilişkisel benlik kavramını” nın uzantısı olduğunu fark etmek gibi.
İlk Ceza infaz kurumu personeli ile tanışmanın şaşkınlığı. Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’nın teşekkür töreninde kurumda kalan çocukların, yaptığı resimlerden verdiği hediyeden duyulan gurur. Ceza İnfaz kurumları izleme komitesi üyesi olarak genel müdürle yapılan görüşme sonucu çıkan karar ve bu karardan birebir etkilenen çocuklar olması ve bu sonuçta küçük de olsa katkın olduğunu bilmenin gururu. Başka bir gün yapılan bir kurum ziyaretinde yaşanan hayal kırıklığı, kurumda yapılan ziyarette yaşanan kavgadaki çaresizlik, ziyaret sonrası yapılan küçük iyileştirmelerle azalmayan hüzün.
7-19 yaş Aile Eğitim Programı’nın yıllar sonra halen uygulandığı bilgisini almanın sevinci ve 10-19 Yaşam Becerileri Akran Eğitimi’nin sönüp gitmesine duyulan hüznü birlikte yaşamak. STK çalışanı olmak bu hüzün ve sevinç arasında gidip gelmek herhalde.
Eşimden aldığım geri bildirim, oğlum Can Tuna ile birlikte yaptığım çalışmalarda dönüşüm yaşadığım, Baba Destek Programı’na rağmen babalıkta sınıfta kalan ben Can Tuna ilkokula başlayınca (belki de tesadüf) ÖRAV ve ilköğretimle tanıştım. Yolculuk liseye doğru devam ediyor galiba.
Son 5 yıl ÖRAV’la her gün binlerce çocuğa dokunan bu ülkenin önemli ve göz ardı edilen değerleri olan öğretmenlerle yapılan kısa yolculuklar. Ve her yolculukta paylaşılan ve umudu arttıran öğretiler ve hayal kırıklıkları.
Bildiğim bir şey var ise o da bir daha dünyaya gelirsem yine bir STK çalışanı olmayı tercih ederim.
Sevgiyle
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...