Aile Eğitimleri İçin Küçük Bir Hatırlatma
Transaksiyonal Analiz Eğitimlerini bilenler özellikle 101 ve 202 gibi başlangıç bölümleri tamamlandığında “süpervizyon ve didaktik” başlığında bir eğitim bölümü olduğunu bilirler. Didaktikte temel mantık transaksiyonal analiz kuramındaki kavramların eğitim alanlar tarafından kendi uygulamalarında nasıl kullandıklarını veya kavramlardan ne anladıklarını paylaştıkları bölümdür. Süpervizyon ise kişilerin kendi hayatlarında yaşadıkları bir durum veya olayı analiz etmek için vakalarını sundukları, grupla ve eğitimci ile analiz ettikleri bölümdür. Uygulamaların teknik ayrıntıları var ama detaya girmeye gerek yok.
Bu süpervizyon süreçlerinden birinde beni hem şaşırtan hem de farkındalığımı arttıran bir geri bildirimle karşılaşmıştım. Eğitimcimiz Nicolle Pierre idi. Olaydan öte süpervizyonda fark ettiğim ve aile eğitimleri için bir yere not ettiğim, sonra da literatürde bu farkındalığa uygun uygulamaların olduğunu fark ettiğim bölüme geçelim.
Süpervizyonda fark ettiğim temel nokta her anne baba adayının aslında yıllar içinde kendisi ile birlikte büyüttüğü bir çocuk imajının olduğudur. Anne baba olabilme ihtimalimizin doğduğu andan itibaren sokakta karşılaştığımız çocuklardan, kurduğumuz hayallerden, inkar ettiğimiz veya kabullendiğimiz çocuk yetiştirme algısından v.s biriktirdiğimiz bir imaj var. Kısaca şöyle özetlenebilir herhalde, bir sinemaya gittiğinizde çocuklu bir aile veya bireyle karşılaştığınızda bu imaj devreye giriyor ve siz çocuğunuzla sinemaya geldiğinizi, çocuğunuzun özelliklerini boyunu, posunu, cinsiyetini, sorduğu soruyu, kişilik özelliklerini ve benzeri birçok şeyi farkında olamadan zihnimizde fotoğraflandırıyoruz. “Aman sen ne kadar güzelsin” veya “ Ne tatlısınız” derken kendiniz ve olası çocuğumuzun imajının ne kadar da gerçek bir görsel olduğu netleştiriyoruzdur.
Bu imaj aslında kendimize atıfta bulunduğumuz anlamlarda paralel noktalar içeriyor. Kendinize atfettiğiniz olumlu özellikleri içeren, olumsuzları ise yok sayan, mükemmel çocuğa endeksli bir imaj. Bu imajın sorunu mükemmel olmasıdır ve çocuktan bağımsız olarak size ait olmasıdır. Bunun en popüler ve eleştirilen ama aslında yüzeysel olan boyutu da “Ben piyano çalamadım, o çalsın” ifadesine indirgenenidir.
Özde olan şu herkesin bir imaj var, bu imaj gerçekçi veya değil ama var. Bunun farkında olmak önemli. Bir diğer önemli nokta ise bu imaj ile yeni gelen gerçekle birlikte vedalaşabilmek. Çünkü yeni gelenin, yani kendi çocuğunuzun hayal edemediğiniz kadar güzel yanlarını ancak o zaman görebiliriz. Eğitimlerde hep tekrarladığım ve gerçekliğine yönelik kuşkumun olmadığı bir durum var ki “ sen bir tanesin ve dünyada senin gibi bir kişi daha yok.” Bu yeni gelen için de aynı ve gerçek. O bir tane ve dünyada eşi benzeri yok, duygusu ,düşüncesi, saçı , elleri, yürüyüşü v.s her şeyi bir araya geldiğinde dünyada tek.
Peki bu aile eğitimleri için ne söylüyor? Nasıl ve ne içerikte bir eğitim planlıyor ve uyguluyor olursak olalım, öncelikle aileleri bu doğum öncesi var olan imajla yüzleştirmek ve bu imajla vedalaşmaya davet etmek önemli. Aile tutumları, iletişim becerileri, olumlu disiplin yöntemleri hepsi etkili ve önemli konular, ama öncelik atıfla, algıyla ve imajla yüzleşmek ve vedalaşabilmeyi sağlamak temel hareket noktası gibi görünüyor.
Hepinize ailelerle zevkli ve keyifli paylaşımlar.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...