ELEŞTİRİ
AÇIKLAMA
“Peki, o zaman senin eleştirilerini ve şikâyetlerini diğerlerininkinden daha özel kılan şey nedir?” ifadesi işlenerek iki çalışma yapıldı.
İlki yalın, gizli özneli, ayrıntısız bir şekilde, sadece tema üzerinde yoğunlaşarak yazıldı.
İkincisi, öyküleştirilerek, kişiler kullanılarak, ana temaya yan temalar eklenerek yazıldı. Bu şekilde ilk defa yazdım. Hangi çalışmanın keyif verici olduğunu belirtmeniz bana katkı sağlayacaktır. Teşekkürler.
ELEŞTİRİ
Eleştirmeyi ve şikâyet etmeyi severdi. Girdiği her ortamda muhakkak eleştireceği bir şeyler bulurdu. Zamanla insanlar bu durumdan sıkılmaya başladı. Tekrara düşüyor ve anlamsızca uzatıyordu konuşmayı. Konuya neresinden baktığına ve nereye ulaşacağını hesaplamadan.
Rahatsız olunan bu durum karşısında ilk başlarda tepkisini ortaya koyamadığını fark edenler, artık aynı ortamlarda olmamaya gayret ediyordu. Birlikte olsalar da dinleyici durumunda kalmayı tercih ediyorlardı.
Günün birinde kendisine yöneltilen şu iki soruyu cevaplamak zorunda kaldı.
- Birisi sana şikâyetlerini sıralayıp ardından da eleştirileri yağmuruna başlasa ve bunu sürekli yapsa, kendini nasıl hissedersin?
- Bilmem. … Rahatsız olurdum herhalde.
- Peki, o zaman senin eleştirilerini ve şikâyetlerini diğerlerininkinden daha özel kılan şey nedir?
- … !!!
Sonuç mu? Aynı durumuna devam ediyor. Birileri de onu yazıyor.
ELEŞTİRİ
Üç tarafı geniş peykelerle çevrili, hasır yastıkların sıralı ritimle dizildiği, ortasında odun sobası ve közü hiç eksik olmayan mangalı. Yaklaşık kırk kişiyi alan bu köy odasının müdavimiydik artık. Her akşam, bacası tüten odaya girdiğimizde, keskin bir ıhlamur kokusu karşılardı bizi. Ardından Halil İbrahim sofrası. Sohbetler edilir, tatlı – tuzlu şakalar yapılırdı. Teknolojiye inat, maziyi yâd edercesine. Bazen monotonlaşır, üç beş konu dönerdi ortamda, eteklerindeki taşları dökercesine.
Birinin ismi geçince sorarlardı, hangisi diye. Lakabıyla tanınırdı herkes, iyi veya kötü farkı gözetmeden, tüm kabullenilmişliğiyle. Bilge Akif ‘ten tutun, Cahal Gundi ‘ye (cahil köylü) kadar uzardı bu nitelendirme. Kimin nereye oturacağı da belliydi sanki. Lakabıyla eşdeğer, yazılmamış bir hiyerarşi içinde.
Akif Dede erkenden gelir, dinler, dinlettirir ve giderdi. Şikâyet ve amaçsız eleştirilere tahammülsüzdü. “Boş lakırdı etmen” derdi. Kızardı hatta. O gittikten sonra başlardı şamata, gece yarılarına kadar.
Bir gün Muhtar haber göndermişti. Okuldan çıkar çıkmaz köy odasına gelsin diye. Çıkışta öğrencilerle birlikte çıktım köy odasına. Elimde sopa olmadan, köpeklere inat. Karşı köye kız istemeye gidilecekti Çakırın oğlu için. Minübüse bindik. Şöför mehlinde Muhtar. Ön koltukta Akif Dede ve ben. … en arkada Cahal Gundi. Kazma, kürek, urgan ve bir balya saman. Karda kalmayalım diye sanki görevliydi en arkada oturan.
Aramızda tatlı bir sohbet başlamıştı. Laf döndü dolaştı köy odasındaki muhabbete geldi.
- Akif Dede bazen kızıyorsun insanlara.
- Kızmayımda nedeyim Hoca. Lafı niye konuşuyorlar, ne için konuşuyorlar belli değil.
- Rahatsız oluyorsun.
- Hemde nasıl. Eskiden dinlerdim onları. Baktım beni pek sarmıyor. Getmemeye başladım odaya falan. Bahtım olmiy. Dalga geçiy bennen gundiler.
- Eee,
- Sonra gidecem dedim. Hemde tavrımı goyacam. Dediğimi de yaptım. Bele oldu işte, gördüğün kimin.
Bir müddet sessizlik oldu. Akif Dedenin yüzüne baktım. Gizli bir tebessüm vardı dudaklarında. Tanımıştım. Lafı gediğine oturturdu bu durumlarda. Döndü ve sordu.
- Hoca, birisi sana her şeyi şikâyet etse, her şeyi eleştirse ve bunu sürekli yapsa, kendini nasıl hissedersin?
- Bilmem. … Rahatsız olurdum herhalde.
- Peki, o zaman senin eleştirilerini ve şikâyetlerini diğerlerininkinden daha özel eden şey nedir?
- … !!!
Sonuç mu? O insanlar olmasa ben bunları yazamazdım. Ayrıca Gundinin aletleri olmasa kız da isteyemeyecektik. Her istediğimiz kızı aldığımız gibi Çakırın oğlu için istediğimiz kızı da aldık. Hatta bu bende alışkanlık yapmış olacak ki, eşimin ailesi ile tanışmaya gittiğimde, kendimi kayınpederimden kızını isterken buldum.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...

