Bugün Kime Dokundun?
Ankara’dan dönüşte bir pazar akşamı… Maceralı bir yolculuktan sonra evimdeyim. Her eğitimden sonra duyulan bir şeyler yapmış olmanın hazzıyla uzanırken günü düşünüyorum.
Atanamamış 135 öğretmenle yapılan bir eğitim. Pırıl pırıl 135 genç insan. Zorlu bir sınav süreci sonunda üniversiteye yerleşmiş, sınıfını geçmek için çabalamış, üniversiteyi bitirmiş… Girdikleri sınavları yeterli görmemiş, sizi tekrar sınava alacağız demişiz. Sınavı geçmişler ancak biz hepinizi alamayız, sadece küçük bir kısmınızı alacağız demişiz. Onları umutsuzluğa mahkum etmişiz.
Toplum olarak bir önyargımız var: “Ben tek başıma ne yapabilirim.” Böylece sorumluluklarımızdan, vicdan azabından kurtuluyoruz. Bu ne kadar doğru acaba? Herkes üzerine düşeni yapsaydı bu durumda olur muyduk? Kendimi bundan soyutlamıyorum. Kendimi sorguluyorum. Benim yapabileceklerim bu kadar mıydı? Daha fazla insana dokunamaz mıydım? Bunun yolu yok muydu?
Bu noktada ORAV’ın önemi ortaya çıkıyor.Çoktandır güncelere bakmıyordum. Geçen akşam Oğuz’un “Örav’ın 30. Kuruluş Yılı” güncesi okudum. Beni gerçekten duygulandırdı. Mizahi bir bakışla kaleme almış ancak gerçeğin yolunu da göstermiş. Biz daha çok insana dokunmak zorundayız. Eğer daha iyi, daha güzel, daha yaşanılır bir dünya istiyorsak Örav’ı sahiplenmek, önemsemek, yükseltmek zorundayız.
Bugün eğitim verdiğimiz atanamamış öğretmenlerimizden birinin anlattığı bir öyküyü paylaşarak bitirmek istiyorum.
“Baba yorgun argın eve gelir. Koltuğa uzanır. Oğlu heyecanla babasının onu parka götürmesini ister. Baba yorgundur, bir şekilde oğlunu bu düşünceden vazgeçirmek ama bunu onu kırmadan yapmak ister. Gözüne masa üzerindeki dünya haritası ilişir. Haritayı alır, parçalara böler, oğluna: “Bu haritayı eski haline getir, ondan sonra parka gidelim” der. Düşünür ki, oğlu saatlerce uğraşacak, o arada uykusu gelecek ve baba da onu parka götürmekten kurtulacaktır. Oğlu parçalaları alır, on dakika sonra “Baba tamam, eski haline getirdim. Hadi parka gidelim” der. Baba şaşırır, “Nasıl bu kadar çabuk yaptın” Çocuk.: “ Haritanın arkasında bir insan resmi vardı. Onu düzelttim, dünya da düzeldi”
Kıssadan hisse: Önce insanı – kendimizi- düzeltelim, dünya kendiliğinden düzelir. Hadi her gün kendimize şunu soralım: “ Bugün kime dokundun?”
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...
İnsan kendisine dokunmadan başkalarına nasıl dokunur ki? İyi iş eline sağlık Abdullah hocam..
Sedat Subaşı
28.4.2014
Teşekkür ederim Sedat Hocam. inanıyorum ki, duyarlı insanlar arttıkça, ÖRAV ailesi büyüdükçe dünya daha güzel bir yer olacak.
Abdullah Berberoğlu
28.4.2014
abdullah hocam tam da söylediğiniz gibi. güzel şeylere sahip çıkmalı onları yüceltmeliyiz ki güzellikler çoğalsın. önce kendinden başlamalı insan ve hiç umutsuzluğa kapılmamalı. emeğinize bilginize sağlık.
Oğuz Öztürk
29.4.2014
Umutların bittiği yerde ufacık bir ışık umutların yeşermesini sağlar. Anımsarsın Hafik eğitimlerinin nasıl bir dönemde başladığını. Kalemine kelamına sağlık. İyi ki varsınız.
Yusuf Ziya Güldere
29.4.2014
Teşekkürler Oğuz Hocam. Yazı için ilham senden geldi. Ortak kaygımız olduğunu düşünüyorum.
Abdullah BERBEROĞLU
29.4.2014
Yusuf Ziya Hocam, yazıdaki "dokunma" kavramını bir bakıma sizden aldım. Bir eğitimde "Bizler binlerce öğretmeniz. Her birimiz bir çocuğa dokunsak kaç çocuk eder?" diye sormuştunuz. Gerçekten "dokunmak" , umudu yükseltmek gerekir. İyi ki sizler varsınız.
Abdullah BERBEROĞLU
29.4.2014