Hayat, Mors alfabesi gibi...
Usulca yürüdü, çekmeceyi açtı. Annesinin altın küpelerini alıp, kalem kutusuna yerleştirdi…
Neden küpe diye düşündüm, bilezikler, diğerleri varken! Kulak duyma organıydı... Sessiz haykırışları bir çığa dönüşecek ve birilerinin kulağına küpe olacaktı...
Günlerdir bağırıyordu aslında. Babasının fotoğrafına sarılıp uyuyarak, arkadaşlarının çantalarını karıştırarak. Öğretmeni farketti durumu ama anne-baba arasındaki sorunları bildiğinden üstüne gitmedi.
Annenin gözlerini gördüm yalnız, karşımdaki koltukta. O gözler, kederle öyle büyümüştü ki sanki tüm bedenini kaplamıştı. Aile, bağlılık, çocuk ve başka bir kadının varlığı kaosunda bir süre bocalamış, sonra "Git!" demişti eşine. Gitmişti, o da... Zaten eve geç gelen baba, günlerdir gelmemişti. İşyerine uğrasa da kızı okul çıkışı, geceleri saçlarını okşayan ellerden biri eksilmişti.
Tercih edilmeyen kadın olmak. Bir hayalet gibi bembeyazdı yüzü. Güzeldi, sonra farkettim. Seviyordu, "git!" dese de, aslında "kal!" dediği adamı...
Çocuğun ruhu gibi saçları da dağınıktı. Taramıştı aslında sabah çıkarken. Önce biraz bocaladı. Maskeler taktı, mumyaladı olan biteni. Sonra çözüldü, soyundu hepsinden. İlk damla, ikincisi... yağmur. Annesine sarıldığında bardaktan boşanırcaya dönüştü. Ben yok oldum o anda, onlar için. Söylenmemiş onlarca duygu uçuşuyordu odamda. Bir çizgi acı, bir nokta mutluluk. Bir çizgi sadakat, bir nokta aldatılma. Bir çizgi düzen, bir nokta karmaşa!
Beklemediğim bir şey oldu sonra, minicik kolları boynuma dolandı. Bir kelebek gibi titriyordu kalbi. Son göz yaşları omzumda kaldı. "Baban evde olacak kızım." demişti annesi, ikinci damlada.
"Bir adam düştü o gün Galata Kulesi'nden. O adam benim oğlumdu..." diyordu Ü.Yaşar, intihar eden oğlu Vedat için. Sanki bu olayda Vedat, kollarımın arasında, yaşıyordu...
Kadın yanım "Gitsin!" diyordu adama. Diğer yanım, kapıyı kapatıp onların ardından, sessizce ağladı.
Upuzun yastıklar vardı eskiden. İki başın, bir ömrün sığdığı... Sırtını dönen çiftleri bile, çukurlaşıp ortaya çeken; yaramaz yastıklar. Ruhlarımızı attığımız çöplüğün bir yerlerindeler şimdi... Bildiğim, Atlas.. Atlas olalı taşımaktan böyle yorulmadı Dünya'yı...
Tek yastıklı hayatlarımızda yayılmış, geviş getirirken, kimdi elmayı ilk ısıran unuttuk.
Unuttuğumuz o şeylere, ağır bastı "tek kişilik" kuş tüyü yastıklar...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...