PAZEN GECELİKLİ, ÇİZGİLİ PİJAMALI SEYİRCİLER
Pantolon Recep lakaplı bir İNGİLAZCA öğretmenimiz vardı üniversitede. Yanlış yazmadım. Katışıksız bir lazdı ve böyle tanıtmıştı kendini ilk derste, "dersimiz İngilazca" diye. Pantolon kısmına gelince... İçine giydiği çizgili pijamaları, pantolonun paçalarından aşağı sarkardı hep. Böyle kazanmıştı, pantolon ünvanını. Gülse Birsel, "Gaffur" karakterini yarattığında da Avrupa Yakası'nda, kulakları çok çınlamıştı eminim. Tabii sadece pijama boyutunda. Beyefendi, naif, babacandı zira... Eski Anadol marka arabası her akşam bir arıza yapar, insan gücüyle okul çıkışına dek geçirirdik Pantolon Recebi. Severdik onu, sayardık da...pijamalarına gülmemiz dışında.
Geçenlerde davetimle yine geldi, seyircilerin arasına oturdu. Oturmasıyla ceketlerini çıkarmaları bir oldu diğerlerinin. Oyun başladı...
"Heyecanlanıyorum öğretmenim." dedi Ayşe.
"Seni heyecanlandıran ne?" diye sordum.
"Takım elbiseli, ciddi görünüşlü bir sürü insan gelecek."
"Peki ceketlerinin altında ne var biliyor musun? Hepsinde ya çizgili pijama, ya babaannenin pazen geceliklerinden. "dedim.
Kikirdedi...
"Ellerim titriyor" dedi stajyerim, anne-baba söyleşi günü başlamadan...
"Ya bana gülmezlerse!" dedi oğlum, oynayacağı skeç öncesi....
Sahnede olmak... Topluluk karşısına çıkmak... Orada rahat olmak, rolümüze kaptırmak.
Basit düzeydeyse öğrencimdeki bu heyecan, hep Pantolon Recep koşar imdadıma. Önce seyircilerle göz teması kurulur, sonra saç baş dağınık yeni uyanmış halleri hayal edilir. Seyirciyi sıradan insan kılan her hayal, öğrenciyi rahatlatır.
Günümüz çocukları, okul öncesi eğitim kurumlarından başlayarak, farklı etkinliklerle yaşadığından sahne deneyimini, özgüven kazanmış oluyorlar genellikle bu konuda. Anasınıfı öğretmeni bir arkadaşım, bu etkinliklere katılmak istemeyen, çekingen, utangaç yapıdaki çocukları zorlamadığını, provaları izlerken zamanla bu öğrencilerin de kendi istekleriyle rol almak istediklerini anlatmıştı. İlk adım istemesi, rolümüz onu bunun için motive etmek, ortamı hazırlamak değil mi zaten?
Sosyal beceriler kazandıran etkinlikler, grup çalışmaları da var, öğrencilerin bu konudaki kazanımlarını arttırabilmek için. O başka bir güncemin konusu. Şimdi müsaadenizle, ben ceketimi çıkaracağım :)
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...
Yetişkin oluncaya dek eline mikrofon almamış biri olarak soruyorum "Nerelerdeydiniz?" Daha doğrusu bizim öğrencilik yıllarımızda sizler gibi Rehber Öğretmenler yok muydu? Neredeydiler? İlk deneyimimde minik Ayşe gibi heyecanlandım, ellerim titredi. Sonrasını hallettim kendimce (Aslında benzer telkinlerle ama sizinki kadar eğlenceli değil:) ) Bilseydim "pantolon Recebi" , "Çizgili pijamalı, pazen gecelikli seyirciler" metodunu, ilk deneyimimde hiç sıkıntı çekmezdim. Özlem Kayalı İlkokulu öğrencileri çok şanslı. İyi ki varsınız.
Sulhuye Baştuzel
9.4.2013
:) teşekkürler, güzel sözleriniz için. Bir yerlerden ilham aldım, muhtemelen. Yoksa, böyle bir metod öğretmediler fakültede. Ayrıca, sabah tüm öğretmenler, öğrenciler karşınızdayken, son derece hakimdiniz mikrofona :) Benim ilk deneyimim, bir 23 Nisan şiiriydi. 2. ve ya 3.sınıftaydım. 4-5 kıta bişey. Tam ortasında bir sonraki kıtayı unuttum. İlk kıtaya döndüm, refleksi bir şekilde. Onu okurken geldi aklıma, devam ettim. Tören sonrası öğretmenim göz kırptı, anladığını anladım. Ama şefkat de vardı o bakışta, rahatladım. Ünvanında rehber olması gerekmiyor sanırım, onları anlamak ve yollar göstermek, desteklemek için. Duyarlılık yetiyor...
Dilber Engin
9.4.2013
Dilber Öğretmenim,yazılarınızı zevkle takip ediyorum.Bu hafta ilk eğitimime çıkacağım.Ayşe'den daha heyecanlıyım.Pantolon Recebi hatırlayıp rahatlamayı umuyorum.Emeğinize,yüreğinize sağlık...
Havva Atalay
9.4.2013
:) Çok mutlu ettiniz beni. Sizdeki o taze heyecan, ilkbaharı yaşatacak hepsine... Çiçekleri açacak. Ne mutlu size... Lütfen, dönüşte deneyiminizi paylaşın.
Dilber Engin
9.4.2013
Elinize sağlık bu taktiği beğendim. Gerektiğinde kullanmak için cebime attım :)
Volkan Bal
10.4.2013
:) Teşekkürler...
Dilber Engin
10.4.2013
Ceket çıktığına göre etkisine kapılacağımız yeni bir şeyler var büyü dükkanında:))
Sedat Subaşı
10.4.2013
"İnsanların Kara Kutusu" var :) Başlık ilginç de konu; dipsiz kuyu. Yazdığımız her günce, aslında yazılmıştır daha önce...çok önce kalbimizde, bence. ( Salt bilgi paylaşımları dışındaki günceleri kastediyorum elbette. ) Kelimelerin dansettiği anı bekliyorum sadece zihnimde ... ( istemeden cümleler kafiyeli bitiyor, icat olup, mertliği bozsa da klavyemde :) )
Dilber Engin
10.4.2013
:)) her beynin ürettiklerinin sağılma anı farklı, o istemeden ürün beklememek gerek... kelimelerin dansı güçlü metefor:))
Sedat Subaşı
10.4.2013
Tebrik ederim:))
Erhan Sancar
13.4.2013
Teşekkürler, Erhan Bey... :)
Dilber Engin
14.4.2013
Bizler özgüvenimizi nasıl kazandık bilmiyorum, benim de topluluk karşısında ilk imtihanım ilkokul birinci sınıfta bir şiirle başladı. Yanımda üç arkadaşım ile yanlışsız okumuştuk şiirimizi, belki grup dayanışmasıydı bizimkisi...
Ortaokulda Yahya Kemal ile ilgili bir konferansa , liselilerin edebiyat öğretmeni Hıfzı TOZ- adı hiç çıkmadı aklımdan çünkü birkaç kişi arasından parmağıyla ve kafasıyla beni işaret ederek seçilmemi sağlamıştı-beni sunucu seçmişti. O tecrübeyi hayatım boyunca unutmayacağım.
Dilber Öğretmenim, yazılarınızın meraklı bir takipçisi daha oldu,
devamını bekliyoruz.
Nilgün Vural
13.4.2013
Nilgün Hanım demek Özlem Kayalı'da, kültür donanımı, idealizm, disiplin ve iyi sınıf rehber öğretmenliği demek ilk aşamada benim için. Sonra; kırmızı :) Beğenmeniz, takip etmeniz gurur verir bana, teşekkür ederim...
Dilber Engin
14.4.2013
Saygıdeğer Nilgün Hanım, yazınızı tesadüfen gördüm. Yazınızdaki "liselilerin edebiyat öğretmeni" olarak selam ve saygılarımı gönderiyorum. Allah'a emanet olun.
Y. Doç. Dr. Hıfzı TOZ
11.6.2013
Sayın hocam, neredeeen...nereye... Nilgün hanım'a ilettim yorumunuzu, öğrenci gibi sevindi. Ben de vesile olduğum için, geçmişle-bugünün buluşmasına... İyi ki yazmışım bu günceyi :)
Dilber Engin
11.6.2013
Saygıdeğer Dilber Hanımefendi, ilginize ve zahmetinize teşekkür eder, saygılar sunarım.
Hıfzı Toz
12.6.2013