DUA...
Sen, kareli kağıtlarla iki büklüm, amiral battı oynanan gecelerde doğmadın yavrum. Portakal kabuklarından evler yapmadın... Farenle yıldızlara dokunduğun, sandığın insanlarla konuştuğun, gölgeler diyarına doğdun.
Apartman hapishanelerine, kablosuz modemler zincirlerine özür; parklar yarattık sana. Eskiden gerçek ağaçlara, iplerle neşeyle kurulan salıncaklar, masallarda kaldı yavrum...
Yama nedir bilmedin. Bin varken, yüzbinlerin istendiği, göllerin damlaya damlaya, sevgilerin zamansız tükendiği açlığa doğdun...
Bilmediklerin, göremeyeceklerin var. Bunlar belki anı senin için, belki de DUA!
Biliyor musun oğlum? Bizim çocukluğumuzda temizdi dünya...
İlkbahar hep vardı ya da her an olacak gibiydi. Annelerimiz bizi Nuri Alço kılıklılara hazırlardı yalnız. O yüzden pek bişey içmezdik erkeklerin yanında :) İçsek de söylemezdik. Neyse ki hap katılmadı filmlerdeki gibi kolalara.
Organlar satılmazdı, çocuklar kaçırılmazdı. Çocuk istismarı diye bir kavram girmemişti henüz lügatımıza. Komşu teyzeler;teyze, amcalar;amcaydı. Şeker verirlerse, onlar gerçek şekerlerdi. Hapishaneler yoktu tıkıldığımız; apartman adı altında. Kışları hava kararana dek, yazları yatma saati idi eve giriş alarmımız.
Korku yoktu, endişe hiiççç... Her yer park, tüm meyve ağaçları alışveriş merkeziydi. Pazar sinemaları her daim İN, hafta sonları İstiklal Marşı'nı dinlemeden uyumak OUT'du.
Biz öfke nedir bilmedik çocukluğumuzda yavrum, o yüzden başa çıkma teknikleri de o yıllarda keşfedilmedi ve öğretilmedi. Hareketiydik ama hiperi yoktu, ilacı düşünülmemişti. Ağaçlar tırmanmayı bekliyor, dizlerimiz çürükten geçilmiyordu. Bütün bunlar ÇOCUKLUK'tu... doğaldı. Enerjimiz evrene yayılıyordu ve geri dönüyordu coşku olarak.
Keşke bunları bir hediye paketine sığdırıp, verebilseydim sana bu yılbaşında. Sana geçmişi değil, ÖZGÜRLÜĞÜ koklatabilseydim. Animasyonunu değil, aslını yaşatabilseydim...
( Yılbaşında... oğlumun, anlayabilir geleceğine yazdığım bir mektuptan...)
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...