Bozcaada'lı Marjinal Pakize
Mırıldanıyorum Can'ımdan;
"Başka türlü bir şey benim istediğim
Ne ağaca benzer, ne buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz
Havası ayrı hava..."
Görüyorum bozluğu ama o koruyucu bir kalkan, yanıltıcı bir sis biliyorum...
Keşfetmesin diye hak etmeyenler; saklı cennetlerini.
"Bir başka yoculuk, dalından düşmek yere..."
Bir başka yolculuk, yer çekimine inat bekleyip havada asılı, süzülmek istemimle, düşmeyi istediğim yere...
Herodot'un "Tanrı insanların uzun ömürlü olmaları için yaratmış olmalı." diye anlattığı yere,
Sana;
BOZCAADA
Hani diyor ya Can baba,bayıldığım şiirlerinden birinin sonunda;
" Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illa ki kumaş örtü olsun.
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada?
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyfe keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.
Gece evinde dostların olsun,
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun...
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun! "
Evet SAĞLIK! Önce o olsun, hepimiz için. Ailem olmasalar da, ailem kadar yakın bulduğum dostlar konuşurken, sağlık dileklerim gizlice havada uçuşurken ve dökülürken mavi kumaş örtüye,
"Aaa! Pakize gelmiş." diyor Mustafa abi.
Pakize'yi arıyorum tüm masalarda, A. İlhan'ın Pia'sını arar gibi.
"Pakize'yi tanımıyor musun?" diyor eşi Nur Sultan, kızı İmge ve diğerleri...
Neredeyse 12 yıldır adanın müdavimi olarak, "Pakize kim?" demek gitse de ağrıma, kuruyorum bu cümleyi.
Ada; kekik kokusu... Ada; ıssız koylar... Ada; kaybolduğum ama nasılsa her seferinde yeniden varolduğum yer... Ayaklarımı yerden kesen, kendimi paralel bir evrendeymişim gibi hissettiren fantastik NOKTA...
Pakize belki bildiğinden bunları, uzak durdu benden.
Ama bu gece masanın dibinde, "UYAN!" diyor belki...
Hep bir ağızdan, anlatılıyor Pakize'nin hikayesi.
Hikayelerdeki ortak nokta; Pakize'nin her gün feribotla karşıya geçtiği. Kimine göre her gün, kimine göre bazen... İlk feribotla gidip, son feribotla döndüğü. Kimilerine göre, gidip bir sonraki seferde adada olduğu.
Neden peki?
Cevaplar değişiyor. En romantiği; karşıda Geyikli'de bir sevgilisi olduğu. Birden fazla köpekle görenler de var onu. Bir ya da birden fazla köpeğin gelişini beklediğini, iskelede görenler de...
Pakize adanın vazgeçilmezi. Lokum gibi... Ama o, Lokum değil! Adalı martı-köpek Jonathan...
Yuvası ada olan, ondan vazgeçmeyen ama yine de uçmak isteyen. Kanatları olmadığından feribotu kullanan.
Araştırdım, biri sormuş Geyikli İskelesi'ndeki görevlilere ;
"Her zaman Pakize mi buradaki arkadaşlarını görmeye gelir? Yoksa diğerleri de adaya geçip onu ziyaret ederler mi?"
"Evet." demiş görevli.
"Hep Pakize gelir, sonra geri döner."
Kafam karıştı...
Sonra bir zamanlar, mitolojinin büyülü yollarında gezinirken rastladığım Orpheus'un hazin hikayesi canlandı.
Orpheus eşi Eurydice ölünce, onsuz yaşayamayacağını anlayıp yeraltı dünyasına iner. Yeraltı tanrısı Hades'in kalbi, Orpheus'un lirinden çıkan acı nağmelerle yumuşar sonunda. Tek bir şart öne sürer ona, eşini yeryüzüne geri götürebilmesi için: Geri dönerlerken, Eurydice Orpheus'un ardında yürüyecek ve Orpheus asla dönüp ardına bakmayacak. Eğer ardına dönüp bakarsa, Eurydice'ı bir daha sonsuza dek göremeyecek. Sevdiğine kavuşacak olmanın sevinciyle, kabul etmiş bu şartı Orpheus. Yola çıkmışlar. Kendisini takip eden sevdiğinin ayak seslerini dinleyerek yürümüş Orpheus. Fakat ölüler diyarının çıkış kapısına yaklaştıkça, zayıflamış onu takip eden ayak sesi ve giderek duymaz olmuş Eurydice'ı. İçine şüphe, gönlüne yenik düşmüş, arkasına dönüvermiş korkuyla. Eurydice, feryatlar içerisinde ölüler diyarına geri sürüklenmiş ve kapılar sonsuza dek kapanmış.
Orpheus'un adalı Pakize'den öğreneceği çoook şey varmış anlaşılan... ve Orpheus gibi yüreğinin değil, ayak seslerini dinleyenlerin...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...