ÖRAV'LA TANIŞMA
Abdullah BERBEROĞLU'nun anısına...
Bazı insanlar bazı anıları hatırlamak için düşünür bazen. Bazıları için ise hatırlamak çok kolay olur. Çünkü aslında hatırlanan şey yaşananlardan çok hissedilenlerdir. Çünkü “İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler, onlara ne yaptığınızı da unutabilirler ama onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.” (*)
Anlatmak istediklerimin temelinde de hissettiklerim var.
ÖRAV ile ilk tanışmam Rize Çayeli’nde katıldığım Teknoloji Destekli Fizik Eğitici Eğitimi’nde ÖRAV eğitimcisi Sinan DİŞÇİOĞLU aracılığıyla olmuştu.
Ereğli’ye döndüğümde yaptığım araştırmalar neticesinde ÖRAV’ın okullara gelip verdiği eğitim hakkında bilgi edindim. Konu hakkında kendimce yeterli bilgiye ulaştıktan sonra öğretmen arkadaşlarımla bilgilerimi paylaşıp yirmi yedi kişilik bir grup oluşturduk ve yola çıktık.
8-9 Nisan tarihleri, vakıf tarafından görevlendirilecek olan eğitmenlerin okulumuzda bahsi geçen eğitimi vermesi için uygun tarih olarak belirlendi.
8 Nisan sabahında okulumuz tarafından, eğitim için belirlenen dersliğe girdiğimde Abdullah BERBEROĞLU ve Ali HASIRCI ile tanıştım ve onların erkenden gelip ortamı eğitime uygun hâle getirmek için çalışmalara başladığını gördüm.
Karşılamalarındaki sıcaklık, gerçekleşmesinde ön ayak olduğum bir organizasyona geç kalma sebeplerimi bile sempatik göstermeye yetmişti bana. Diğer arkadaşlarımızın da gelmesiyle planlanan saatte başlandı eğitime ve girişi Pen-Bingo oyunu ile yaptık.
Bu oyun sayesinde aynı çatıyı paylaştığımız çalışma arkadaşlarımızın sadece isimleri, branşları veya haftanın hangi günü kaç saat derse girdiği dışındaki özelliklerine dair bir şeyler öğrenme fırsatımız oldu. Pazartesi günleri günaydın diyerek selamlaşıp Cuma günleri iyi tatiller diye vedalaşmaktan öteye gidemediğim arkadaşlarımdan hangisi hangi müzik aletini çalıyor veya hangisi korku filmi izlemeyi sever gibi uç sorulara bile verebileceğim bir cevabım var artık.
Hepimizin belli rutinleri vardır. Eve gittiğimizde oturduğumuz koltuk bellidir. Alışveriş yaptığımız market, yatakta yattığımız taraf, yemek masasındaki yerimiz… İşte bu rutinler, alışkanlıklar bizi başka şeyleri tanımaktan yoksun bırakır.
Hayatımızın her alanına dâhil ettiğimiz rutinlerimizi arkadaş seçimlerimizde de yapmıyor muyuz? İş yerinde sohbet ettiğimiz kişiler, yemek yerken beraber çıktığımız kişiler, seçimlerimiz, seçtiklerimiz… ÖRAV eğitiminde de aynı rutini gerçekleştirmek istedik tabi. Herkes kendisini yakın gördüğü kişilerin masasında aldı soluğu. Kaynaşma adı altında gene kendi bildiğimizi yapıyor, zaten tanımakta olduğumuz arkadaşlarımızla biraz daha fazla zaman geçirmeye devam ediyorduk. İşte o anda, olaya müdahil olan eğitimcilerimiz, fark edemediğimiz detaylarda ortaklık yarattı bize ve bu sefer farklı grupların içinde bulduk kendimizi. Gerçek tanışma işte şimdi başlıyordu.
Farklı ortamlarda, farklı yaşam alanlarının ve sunulan imkânların ölçüsünde eşit eğitim koşullarında bile öğrenciler arasında farklılıklar oluşabileceği konusunda farkındalık yaratan çalışmalar, karşısındakini iletişime daha açık hâle getirebilecek açık uçlu sorular, yargılamaktan çok karşıdakini anladığını ifade eden çözüm odaklı yaklaşımlar ve daha nicesi…
Nasıl geçtiğini anlayamadığımız bu iki günde, iki yılda tecrübe ile edinebileceğimiz pek çok şeyi öğrendik. Ve her güzel şeyde olduğu gibi bunun da sonuna gelmiştik. Katılan tüm arkadaşlarımın derslik ortamından istemeye istemeye uzaklaştığını görmek, yüzlerdeki mutluluk ifadeleri, paylaşılan her şey, ertesi gün ve haftalarda devam eden konuşmalar, bizi bekleyen her günün yepyeni bir gün olacağını müjdeliyordu.
Her güzel şeyin bir sonu vardır.
Altını ne kadar çizsek de cümlelerin bazı duyguları uyandırması için tecrübe etmek gerekir. Sonu gelecek bu güzel şeyleri belirten belgisizliğin yerine herhangi bir şey getirebilir: Bir paket çikolata, yağmur sonrası toprak kokusu, yeni demlenmiş bir bardak çay, odanın içine dolan güneş… Yalnız her birinin tekrarı vardır. Geriye sadece, bunları tekrar deneyimleyebilecek miyiz sorusu kalır.
ÖRAV eğitiminden kısa bir süre sonra eğitimcilerimizden Abdullah BERBEROĞLU’nun vefat haberini aldık. O gün hepimizi bir suskunluk ve iç acısı kapladı. Sadece iki günde tanıdığımız ve daha iki ay bile geçmeden kaybettiğimiz güzel insan, beraberinde güzel hatıralar bıraktı kalplerimizde. Yüreğimiz burkuldu, o iki mutlu günde yaşadığımız, paylaştığımız her şey birer birer gözlerimizin önünden geçerken, aklımızdan geçen de şuydu; bu kadar kısa sürede böyle güzel hatıralar bırakabilen, kalıcı izler oluşturup meslektaşlarına ışık tutabilen güzel bir insan, bu dünyada gerçekten işe yarar şeyler yapmıştır.
Her ölüm, erkendir. Rehberde kaydettiğin bir ismi sebepsizce arayıp cevap beklemek, vermeyeceğini bilmek, sesini unutmaktan korkmak, zamanın acımasızlığından ve bir şeylere geç kalmaktan korkmak. Umut veren ise güzel hatırlanabilme ihtimalidir.
En güzel örneğini yaşatan Abdullah Bey’e bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Gerçekten,
hayat kısa, kuşlar uçuyor. (**)
(*) Maya Angelou
(**) Cemal Süreya
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...