Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
AKYATAN YABAN HAYATI GÖZLEM KAMPI 2017 1 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

AKYATAN YABAN HAYATI GÖZLEM KAMPI 2017

Adana Akyatan yaban hayatı gözlem kampına başvurumdan kısa bir süre sonra aldığım, kampa kabul edildiğime dair mail; gelecek güzel ve anlamlı günlerin, belki de hayatımın akışında oldukça anlamlı değişiklikler yapacak etkinliklerin tatlı heyecanını haber verir gibiydi.

Buluşma yeri olarak Adana Sular Meydanı’nın kuzey cephesini oluşturan ve hacmi dolayısıyla görsel olarak da oldukça etkileyici bir bina olan Adana Tren Garı belirlenmişti.

Henüz birbirini hiç tanımayan, yapılan onlarca başvuru içinden WWF Türkiye temsilcileri tarafından seçilen öğretmenler orada buluşacaktı.

İstasyona geldiğimde ilk olarak, her halinden kampa gittiği anlaşılan arkadaşım Cihan Deli ile tanıştım. İlk kez tanışıyor ve konuşuyorduk ama birbirimize yabancı değildik.

Bekleme salonunda isimlerini sonradan öğrendiğim öğretmen arkadaşlarım Şükran Şireci, Meriç Aktar, İlknur Keskin, Ayşe Aracı, Zehra Yıldız, Hilal Çetin, Esra İçtüzer Şener, Metin Yılmaz, Melih Açık ve önceki eğitimlere eğitmen olarak katılıp şimdi misafir olarak orada bulunan Hakan Durmuş hocamızla ilk kez orada karşılaştım. Öğretmen arkadaşlarımızın yanı sıra WWF gönüllüleri Ayşe Oruç, Irmak Bıyıklı, Mehmet Tural, Özge Doruk ile de ilk kez orada tanışma fırsatım oldu.

Buluşma noktasında WWF gönüllülerinin ikramı olan çay ve poğaçaları ayak üstü atıştırıp kısa tanışma faslı bittikten sonra kiralanan bir minibüsle Orman ve Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü’nün toplantı salonuna gittik. Kendi araçları ile kampa gelen arkadaşlarımız da vardı. Nişanlı genç çift Yusuf Altuntaş ve Fadime Gizem ile Tarsus’tan gelen arkadaşımız Hakan Şeker burada bize katıldılar.

2002 yılından bu yana profesyonel fotoğrafçılık ve eğitmenlik yapan Ali İhsan Gökçen tarafından bizlere doğa fotoğrafçılığı üzerine kısa ve öz bilgiler içeren bol örnekli bir eğitim verildikten sonra kamp alanına doğru yol aldık.

Kamp alanında yaklaşık 30 m2 lik temel üzerine oturtulmuş tek katlı bir bina haricinde hiçbir yapı bulunmuyordu. Kampa gelen öğretmenler ve gönüllüler bu binanın çevresine kurulan çadırlarda kalacaktık.

Çantalarımızı kamp alanına bıraktıktan sonra fotoğraf makinelerimizi alıp, doğa fotoğrafçılığına giriş alan uygulaması için Ali İhsan Gökçen hocamızla kamp alanına yakın ağaçlık bir alana gidip öğrendiklerimizi pekiştirecek uygulamalar yaptık. Öğrendiğimiz her şey, yaptığımız her çalışma ilham vericiydi.

Aynı günün akşamı WWF çalışanı Nilay Dökümcü ‘nün “Doğa tarihi müzeleri bize ne anlatır?” konulu samimi bir atmosferdeki soru-cevap şeklinde yaptığı sunumu katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi. 

Ayşe Hanım ne kadar şanslı olduğumuzdan bahsediyordu. Biz kampa gelmeden bir gün önce yuvasından çıkan ve yavruların güvenli bir şekilde denize ulaştırılabilmesi için kovada bekletilen chelonia mydas türü deniz kaplumbağası yavruları o gece denize bırakılacaktı.

Gece geç saatlerde ellerimizde fenerlerle sahile indik. Deniz kaplumbağası yavruları suya yakın bir yerde kumsala bırakılırken WWF gönüllüsü Ebru Çelik ve Hakan Durmuş hocamız denize girerek ellerindeki fenerin ışığıyla onlara yol gösteriyordu. Yavru kaplumbağaların ışığa yönelmesinden dolayı gözlemci olarak katılan bizler fenerlerimizi söndürmüş, bu muhteşem ana tanıklık ediyorduk. 

İşte o an, gözlerimin dolduğunu hissettiğim o an, yavru deniz kaplumbağalarının denize kavuşabilmek için o küçücük bedenleriyle gösterdiği çaba. Kimi zaman gülümsetip, kimi zaman ne kalemin ne dilin tercüman olamayacağı duygulara savururken, bundan sonra hayata bakışımda çok şeyin değişeceğini hissettiğim o an, benim için kampın belki de en anlamlı dakikalarıydı.

Yoğun geçen bir eğitimin ve yol yorgunluğunun etkisiyle dinlenmek için çadırlarımıza gittik. Yazın en sıcak günleriydi ve sivrisineklerden korunabilmek için her tarafını kapattığımız çadırda uyuyabilmek gerçekten çok zordu. Yine de o gün yaşadıklarımı, hissettiklerimi zihnimde canlandırmak, yaşanan zorlukların üstesinden gelebilmek için bir neden veriyordu bana.

 

II

Kamptaki ikinci günümüzde sınıf öğretmeni olup aynı zamanda ÖRAV Kısmi zamanlı eğitmeni olan Seda Altay’ın “Tehlikede olan hayvan dostlarımız sınıfımızda” konulu keyifli origami ve sınıf etkinliklerini eğlenerek, düşünerek, gülerek, paylaşarak ve öğrenerek yaptık. 

Öğleden sonra akademik ünvanından bahsetmek istemeyecek kadar mütevazi Doç Dr. Can Yılmaz hocamız ve WWF gönüllüsü Mehmet Tural’ın sunumuyla “Sürüngen ve amfibi izlem” konulu çalışmayı yaparken formaldehit içinde korunmuş yılan, örümcek, deniz kaplumbağası örneklerini inceleme olanağı bulduk. Uzmanından zehirli ve zehirsiz yılanların nasıl ayırt edilebileceği konusunda bilgiler aldık. Eğitmenlerimizin nezaketi, alçakgönüllülüğü ve her sorumuza bıkmadan sabırla ve şevkle cevap vermeleri hepimizi mest etti.

Kamp katılımcılarının her biri ayrı ayrı donanımlı insanlardı, ama bir konuda özellikle şanslıydık ki; daha önceki kamplara eğitmen olarak katılan Biyolog Dr. Hakan Durmuş’ta misafir olarak bizimleydi. Kampın günlük akışındaki, sohbetlerdeki, yemeklerdeki, eğitimlerdeki, saha çalışmalarımızdaki içten tavırları, nezaketi, esprili yaklaşımları ve kimi zaman çevrede bulduğu sürüngen ve böcek örneklerini her fırsatta yanındakilere gösterip, insanların bu canlılarla ilgili korkularını yenmesini sağlayan konuşmalarıyla gönlümüzü fetheden Hakan hocamızın “Yılanları sevdiren adam” olduğunu da öğrenmiş olduk.

İkinci günü akşamında halen üniversite öğrencisi olan ve yaptığı araştırmalar, çalışmalar ile ilgili olduğu alanda kendini yetiştirmiş olan Cemre Ağaoğlu’nun “Okullarda permakültür uygulamaları” konulu sunumunu izledik. Cemre, katılımcıların her birine kendi yetiştirdiği veya topladığı atalık tohumlardan oluşan küçük birer paket hazırlayarak bizlere bir jest yapmıştı.

Gece ise gündüz her ne kadar başarılı kamufle olabilseler de gecenin karanlığında el fenerlerimizin ışığıyla parlayan ürkek bukalemunları doğal yaşam alanlarında gözlemleme olanağı bulduk. Şimdiye dek sadece resimlerini ya da videolarını görebildiğim bukalemunları böyle yakından görmek, dokunmak heyecan verici bir deneyimdi.

O günün heyecanı, mutluluğu ve yorgunluğuyla kamp alanında otururken Ayşe Hanım her zamanki kibarlığı, içtenliği ve zarafetiyle ertesi günün programı hakkında bilgi veriyordu. Ertesi gün, sabah gün ışırken sahile inecek ve deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanında alan gözlemi yapacaktık.

III

Kampın en ilginç yanlarından biriydi, erken kalkmak için hiç zorlanmıyorduk. Önceki gün ne kadar yorulmuş da olsak, uykusuz da kalsak ertesi sabah yeni heyecanlara uyanıyorduk. Üçüncü günün sabahında yapacağımız alan gözlemi için erkenden kalkıp uzun bir yürüyüş için hazırlandık. Akyatan sahili boyunca yaklaşık 4-5 km lik bir yürüyüş için yola çıktık.

Yol boyunca eğitmenimiz Can Yılmaz, deniz kaplumbağaları ve yuvalama şekilleri ile birlikte deniz kaplumbağalarının kumsalda bıraktığı izlerin şeklinden bunun bir caretta caretta mı yoksa bir chelonia mı olduğunu nasıl anlayacağımızı, kumsala çıkan deniz kaplumbağasının yuva yaptığını ya da yuva yapmadan denize döndüğünü yine izlere bakarak nasıl anlayacağımızı göstererek öğretiyordu.

Sahil boyunca yürürken, insanların doğaya nasıl zarar verebildiğini, insanların girmesinin yasak olduğu bu bölgeye bile yakın yerlerden sürüklenip kıyıya vuran plastik şişe ve diğer çöplerden bir kez daha gördük.

Yürüyüş boyunca eğitmenimiz Can Hoca, alçakgönüllülüğü ve çalışkanlığı ile bıkmadan usanmadan bir şeyler yapıyor, eviyle ilgilenen titiz bir insan gibi sürekli bir şeylere koşturuyor ve çevresindeki biz katılımcılara bir şeyler anlatıyordu.

Kıyıya vuran bütün bir karpuzu elindeki kürekle parçalara ayırıp, civardaki hayvanların rahatça yemesini sağlaması ise doğayı korumak ve insanın doğanın dengesinin devamındaki rolü üzerine farkındalık yaratacak, kelimelerle anlatılamayan bir ders niteliğindeydi. Daha önceleri böyle bir nedenle böyle bir şeyi yapmak hiç aklıma gelmezdi.

Kumsal boyunca birkaç izin peşinden gittik. İzlerin bir kısmından anladığımız kadarıyla, deniz kaplumbağaları ya uygun bir yumurtlama yeri bulamadıklarından ya da bir tehlike sezdiklerinden yumurtlamadan denize geri dönmüşlerdi. 

Can Hoca ve WWF gönüllüleri o sabah karşılaştıkları ve inceledikleri her izi bozuyorlardı. Sebebinin ertesi günkü alan taramasında aynı izle tekrar zaman kaybetmemek olduğunu yine hocamızdan öğrendik. Burada yapılan hiçbir şey nedensiz yapılmıyordu. Uzun çalışmaların ve deneyimlerin eseriydi her şey. Bir konuda, bu kadar kısa bir sürede bu kadar çok bilgiyi ancak tüm bunları bilmenin dışında yaşayan ve içselleştiren biri verebilirdi.

Bir süre sonra geceden kalma, yumurtlamanın gerçekleştiğine dair taze bir ize rastladık. Deniz kaplumbağası yumurtlamadan önce bir gövde çukuru açıp gövdesini oraya yerleştiriyor, ardından nemli kuma gelinceye kadar kumu kazıyor ve bu çukura yumurtlayıp üzerini kapatıyordu. Akyatan sahilinde sıklıkla görülen caretta carettaların 30 cm derinlikte silindirik bir yuva açtığını, nesli tehlike altında olan cheloniaların ise daha derin ve konik biçimli bir yuva açtıklarını da burada öğrendik.

Bulunan yuva kafes ile korumaya alınmak üzere işaretlendikten ve Can Hoca’nın verdiği bilgiler doğrultusunda WWF gönüllüsü Özge tarafından gerekli notlar alındıktan sonra sahil boyunca yürüyüşümüze devam ettik. 

Bugün için belirlenen rotamızın sonlarına doğru, grubun önünden ilerleyen hocamızın bir kum yığını önünde oturup bizi beklediğini gördük. Daha önceden işaretleyip korumaya aldıkları bir yuvadan yavru çıkışı izlerine rastlamışlardı. Fakat ne yazık ki izlerin büyük çoğunluğu daha denize varamadan gece boyunca sahilde dolanan çakalların ayak izlerine karışıp kaybolmuştu. Yaban hayatında denge böyleydi, dünyaya gelen canlılardan yalnız şanslı olanlar yaşamını sürdürebiliyordu.

O an hepimizin elimizden bir şeyin gelmemesinin verdiği çaresizlikle büründüğümüz suskunluk çok sürmeden hocamızın ve gönüllü arkadaşlarımızın bu yuvadan canlı deniz kaplumbağası yavrusu çıkabileceğini söylemesi, bir anda orada bulunan herkeste yeni bir umut ışığı ve heyecan uyandırmıştı.

Yuvanın yerinin tam tespiti için kullanılan çubuk ile Ebru’nun yaptığı birkaç denemeden sonra yeri tespit edilen yuvanın açılmasına hemen başlandı. Yuvanın üzerindeki kumlar dikkatle kenara alınıyor ve bir önceki gece yuvadan çıkan yavru deniz kaplumbağalarının, yuva üzerine konulan koruma kafesini yerinden oynatmış olmaları nedeniyle yuvanın yerinin tespitine tekrar tekrar çalışılıyordu. 

Birkaç kürek kumun yuvanın üzerinden alınmasından sonra yuvaya zarar vermemek için Mehmet elleriyle kumu kazmaya başladı. Birkaç avuç kumun ardından elinde yavru deniz kaplumbağasını gördüğümüzde hepimiz bir şaşkınlık ve tatlı bir heyecana bürünmüştük. Kumun içinden saatler sonra yavru deniz kaplumbağalarının canlı olarak çıkması benim için akıl almaz bir olaydı.

Yuvadan çıkan yavrular tek tek sayılıyor ve daha güvenli bir ortamda denize salıverilmek üzere kovaya dolduruluyordu. Bizlerse olan biteni meraklı gözlerle izliyor, fotoğraflamaya çalışıyorduk. 

Hayatımda ilk kez o gün orada bir yavru deniz kaplumbağasını elime aldım. Denize doğru ilerleme içgüdüsüyle bir an bile durmuyor, sürekli kollarını çırpıyordu. O kollarını çırpıyor, benim kalbim kanatlanıyordu. Bu kampa geldiğimden beri ikinci kez bu duygulara kapılmıştım. Hayata tutunuş, umut ve bunlara ulaşabilmek için gösterilen çaba. Her şey bir aradaydı, ben oradaydım… hayat bir kez daha anlam kazandı bende…

Yuvadan çıkan yavruların sayımı, yavruya dönüşmeyen, döllenmemiş yumurtaların incelenip tespiti ve bunlarla ilgili verilerin not alınmasının ardından artık dönüş yoluna girmiştik.

Sabah sahil boyunca ne kadar yürüdüğümüzü doğan güneşin sıcağının yakıcı etkisiyle daha iyi anladık.

Kahvaltı ve dinlenmenin ardından eğitmenimiz Çiğdem Hoca ile kamp yakınlarındaki ormanlık bir alanda yaptığımız “Sınıf dışı etkinlikler”, biz öğretmenler için eğlenceli olduğu kadar ilham verici nitelikteydi. Eğleniyorduk ve öğreniyorduk.

O günün akşamında bir başka eğitmenimiz Lider Sınav, kuş gözlemciliği hakkında bilgi verecekti. Ulaşımdaki aksama nedeniyle ne kadar gecikmiş olsa da Lider hocamız kampa ulaşır ulaşmaz hızlıca kendini tanıtıp selamlaştıktan sonra sunuma başladı. İstekli ve heyecanlıydı, yaptığı işi ne kadar çok sevdiği her halinden belliydi. Yol yorgunluğunu bir kenara atmış, bir an önce bizlerle kuş gözlemciliği konusunda paylaşımlarda bulunmak istiyordu. Öyle ki, Ayşe Hanım’ın, hocam isterseniz bir beş dakika ara verin yemek yemediniz, şeklindeki önerisi bile onu işinin başından yemek için sadece iki dakika alıkoyabildi.

Çocukluğundan beri ilgili olduğunu söylediği kuş gözlemciliği hakkında ne kadar bilgili olduğunu fark ettiğimiz Lider Hoca, mütevazi ve cana yakın sohbeti ile de gönüllerimizi kazanmıştı.

Ayşe Hanım, sunumun sonunda yine her zamanki sevecenliği ile yarın erkenden kuş gözlemi için saha çalışmasına çıkacağımızı, bunun için Orman ve Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğünün bir araç tahsis edeceğini söyledi.

O akşam Hakan Şeker arkadaşımızın sazının ezgileri eşliğinde öğretmen arkadaşlarımızın o güzel sesleri ile dinlediğimiz türküler muhteşemdi. 

IV

Kamp günlerimizin sonuna yaklaşıyorduk. Dördüncü gün sabah erkenden kuş gözlemi için Akyatan Lagünü’ne gittik. Akyatan Gözlem Kulesinden dürbünlerimiz ve teleskop yardımıyla gözlemlere başladık. Bölgede görülebilen ve koruma altına alınan küçük ak balıkçıl, akça cılıbıt, uzun bacak, mahmuzlu kız kuşu, yeşil düdükçün, bataklık kırlangıcı, küçük sumru gibi kuş türlerini gözlemleme şansımız oldu. Lider hocamız bize gözlemlerimiz sırasında nelere dikkat etmemiz gerektiğine dair ipuçları vermeye devam ediyordu. 

Kuş gözlemimizin ardından öğle yemeği ve dinlenme için kampa geri döndük. Öğleden sonra eğitmenimiz Doç. Dr. Tuncay Akçadağ ile “Doğadan sınıfa: eğitim sohbetleri” konulu sohbetimiz başladı. Hocamız özellikle konuşulması istenen konu başlıklarını her bir katılımcının istekleri doğrultusunda belirleyip notlar aldıktan sonra, kendimizi büyüsüne kaptıracağımız sohbet başladı. Sorduğumuz, çözüm bulmaya çalıştığımız, merak ettiğimiz her konuda biz dinleyicilerde bir ışık yanıyordu. Hocamızın deneyimlerini ve önerilerini samimi bir sohbet havasında bizlerle paylaşıyor olması mükemmel bir olaydı.

Her bir eğitim akşam teorik olarak veriliyor, ertesi gün saha çalışmaları ile pekiştiriliyordu. WWF Türkiye temsilcileri ve çalışanları, öğretmenler için düzenlediği bu kamp projesi için gerçekten iyi hazırlanmıştı.

O akşam için planlanan “Doğadaki memeli türleri nasıl izlenir?” konulu çalışma için kendini yaban hayatına adamış veteriner hekim Ahmet Emre Kütükçü hocamızı bekliyorduk. Beklenmedik nedenlerden dolayı hocamızın kampa gelişi oldukça gecikince o gece öncekilere göre daha erken saatlerde dinlenmeye çekildik.

V

Gece geç saatlerde kampa ulaşabilen Ahmet Hocamızın akşam için planlanan eğitimi saha çalışması öncesinde verebilmesi için sabah kahvaltısından sonra hummalı bir hareketlilik başladı. Hocamız memeli türlerinin ayak izlerinden, dışkı izlerinden, belirli işaretlerden, beslenme artıkları ve yuvalarından nasıl ayırt edilebileceğini örnek resimlerle göstermesinin ardından vakit kaybetmeden saha çalışmasına çıktık. 

Orman içinde yol boyunca ince kumsu yüzey hayvan ayak izlerini izleyebilmemiz için oldukça elverişliydi. Gördüğümüz izler hakkında hocamızdan bilgi alıp, izleri birbirinden nasıl ayırt edebileceğimize dair bazı püf noktalarını öğrendikten sonra saha çalışmamızın sonuna geldik.

Dönüş yolunda yabani hayvanların su içebilmesi için yapılan sulaklardan birinin yakınına kurulmuş olan foto kapanı inceleme fırsatı yakaladık. Son birkaç gün içinde foto kapan yakınlarından geçen bir saz kedisinin görüntüsü yakalanmıştı. Daha sonraları içimizde o saz kedisini canlı canlı görmek isteyen bazı arkadaşımız çeşitli denemelerde bulunsa da, kamptan saz kedisinin sadece fotoğraflarını görerek ayrılacaktık.

Kampta son günümüz hatta son saatlerimizdi. Nasıl geçtiğini anlayamadığımız beş günü ardından artık çadırlarımızı ve çantalarımızı toparlamaya başlamıştık. Yorgunduk ama mutluyduk. Hayatımıza yeni ve anlamlı şeyler katılmıştı. Belki dile getirmiyorduk ama, pek çoğumuz şimdiden döndüğümüzde okulumuzda ve çevremizde buradaki gözlemlerimiz ışığında neler yapabileceğimizi, doğayı koruma ve insanın doğal yaşamın devamındaki rolü üzerine ne gibi farkındalıklar oluşturabileceğine dair yapabileceğimiz etkinlikleri tasarlıyorduk.

Herkes hazırlıklarını tamamlamıştı, kampa katılım belgelerimizi hocalarımızın elinden aldık. Mutlu, hüzünlü karmaşık ama yoğun duygular içerisindeydik. Birbirinden değerli insanlarla tanışmış, birbirinden mutlu anılarla hafızalarımızı doldurmuştuk.

Yeniden anlam kazandı, yeniden hayat buldu ruhumda bir şeyler. Kalbimde her canlının doğada yaşama hakkı, aklımda yaşadığım çevreye ve tüm canlılara karşı sorumluluk bilinci, dilimde ise doğada tüm canlılarla barış içinde bir arada var olmanın gerekliliğini ifade edercesine şu dizeler vardı:

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine… (*)

(*)Nazım Hikmet, Davet

 

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...