Yeniden Çerçeveleme
Özel okullarda veli toplantıları inanılmaz uzun olur. Kalabalık devlet okullarında mecburen öğrenciyi resmine bakmadan hatırlayamayan ve resmine bakınca da sadece yazılı notu hakkında bilgi veren öğretmenlerin aksine biz özel okul öğretmenlerinin bir çocuk hakkında doğal olarak en az on beş dakika hiç durmadan konuşabilecek malumata sahip olmamız beklenir. Üç şubenin toplamından oluşan 60 kişilik bir grupta her öğrenci için 15 dakika konuştuğunuzu düşündüğünüzde varın gerisini siz hesap edin.
Siz anlatırsınız, veli size gözleriyle hep “başka” der. Siz bakarsınız veli tatmin olmadı, hemen o çocukla ilgili başka bir anınızı ya da tespitinizi paylaşma gereği duyarsınız. Bu sırada önünüzde hafiften bir kuyruk oluşmaya başlar. Saatine bakanlar, huzursuzlananlar…Siz bir yandan “ne yapabilirim” mesajını acıklı bakışınızla sıradakilere iletmeye çalışırken bir taraftan anlatmaya devam edersiniz.
Genelde bu toplantılar, akşam üstü okul çıkışı yapılır, siz 7 saat ders anlatmanın üstüne yaklaşık 4,5 saat de velilerle konuşursunuz. Sonra gülümsemekten ve konuşmaktan ayrılan çenenizi tuta tuta eve gidersiniz.
Sözü nereye getireceğim? Yeniden çerçevelemenin önemine. İşte yine böyle bir veli toplantısında sırada beklemekten oldukça sinirlenen bir baba, benim masama oturduğunda patlayıverdi. “Bu ne rezalet dedi, insanlar birbirilerinin vaktini nasıl çalabilirler, daha anlatacak şeyin varsa, hafta içi randevu alırsın anlatırsın, bizi bekletmeye ne hakları var, diye söylenmeye başladı. Okul olarak yanlış yapıyorsunuz hocahanım dedi, bana da. Bir çalar saat koyacaksınız. Kişi masaya oturunca süre başlayacak, beş dakika sonra süre dolunca zil çalacak ve masadan kalkacak, dedi. O zamana kadar fırsat bulup konuşamamış olan ben, hemen savunmaya geçmeyip gülümseyerek mesleğiniz nedir acaba çok merak ettim, dedim. O da mühendisim, niçin sordunuz, dedi. Birden karşımda eşim konuşuyor zannettim, kendisi de mühendistir de dedim. Bu söz üzerine ikimiz de gülmeye başladık. Birden gerginlik yatıştı ve velim sizin de işiniz gerçekten zor demeye başladı. Görüşmenin ondan sonraki bölümü son derece pozitif bir havada geçti. Kalkarken sizinle konuşmamış olsaydım, diğer öğretmenleri dolaşmadan veli toplantısını terk edecektim, ama sanırım diğer öğretmenlerle de konuşacağım, diyerek yanımdan ayrıldı.
Bir defasında da çocuğundan oldukça dertli olan bir anne, bütün öğretmenleri dolaştıktan sonra benim masama oturduğunda ben bir şey söylemeye fırsat bulamadan hüngür hüngür ağlamaya başladı. Diğer öğretmenlerden çocuğu hakkında öyle can sıkıcı şeyler duymuştu ki, daha fazla dayanamamıştı. Siz hiçbir şey söylemeyin hocahanım, ben biliyorum benim çocuğum böyle, böyle, böyle dedi. Ben de ona dedim ki: “Sizin çocuğunuz böyle olsa bile……şöyle şöyle şöyle.” Ve çocuğun olumlu özelliklerini saymaya başladım. Çocuğuyla aramızda geçen ve onu çok takdir etmemi sağlayan bir anıyı paylaştım. Ben anlatırken gözlerindeki yaşlar kurumaya başladı. Sahi mi söylüyorsunuz, içime su serptiniz, sizinle konuşmasaydım, eve gidecek moralim kalmamıştı, dedi.
“Olsa bile” kalıbı geçekten de sihirli bir kalıp. Durumu tamamen pozitife çekiyor. Bunu daha iyi anlatabilmek için Robert Dilts’in Dil İllüzyonları kitabındaki bir örneği paylaşacağım sizlerle. Birbirine benzeyen üç örnek cümledeki anlam ayrımlarını gördüğünüzde bana hak vereceksiniz.
“Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.”
“Bugün hava çok güzel ve yarın yağmur yağacak.”
“Yarın yağmur yağacak olsa bile bugün hava çok güzel.”
Görüldüğü gibi bazı kelimeler deneyimlerimizin farklı yönlerini ön plana çıkaracak şekilde onları yeniden çerçevelendirir.
Biz öğretmenlere müdürler şöyle önerilerde bulunur: “Velilerle konuşurken sandviç tekniğini kullanın. Yani önce çocuğun iyi özelliklerinden bahsedin, sonra arada olumsuz özelliğini söyleyin, son olarak da yine olumlu özelliklerinden bahsederek konuşmayı sonlandırın.” Konuşmayı olumlu başlatmak ve sonlandırmak elbette ki bir derece etkilidir; ancak olumdan olumsuza geçerken kullanılacak bağlaçlar doğru seçilmezse, sandviç tekniği beklenen etkiyi yaratmaz.
Özelikle ama ve fakat bağlaçlarını konuşmaların içinde fazlasıyla kullanmak deneyimin olumlu tarafını gözden kaçırmamıza neden olur.
Dilts’e göre “Olsa bile” çerçevesi “Evet ama….. kalıbını sıkça kullananlara göre dikkati olumlu yöne çeker.
Türkçe dersinde cümlede anlam konusunda öğrencilere düşüncenin yönünü değiştiren kalıpları verirken bunu örnekleriz. “Ama” ve “fakat” bağlacını kullandığınızda bağlacın önündeki cümle olumluysa, sonraki cümle olumsuz olmalıdır gibi. Aksi takdirde ortaya şöyle bir şey çıkar: ” Bugün hava güzel ama yarın da güzel.” Bu cümle yapısı insanı ne kadar rahatsız ediyor öyle değil mi? İnsanda duvara toslama etkisi yaratıyor. Günlük iletişiminde bir yakınım da dahil olmak üzere insanlar öyle çok bu hataya düşüyor ki şaşırırsınız. Yani siz bir cümle kuruyorsunuz, arkasından arkadaşınız cümlesine “Yok” ya da “Hayır” diye başlıyor buna rağmen sizi onaylayan bir cümle kuruyor. Bu tarz insanlarla ben iletişim kuramıyorum açıkçası, kurduğumda da beynim hata vermeye ve kısa devre yapmaya başlıyor. Durum aynen şöyle:
- Sinemaya gitmeye ne dersin?
- Yok, sinemaya gidelim.
–cızzıııt, cızıııt…
-Gerçekten de öyle mi yapmış?
- Hayır, öyle yapmış.
Abarttığımı düşünebilirsiniz ama çerçevesi negatif olan kişilerde bu durumla sıklıkla karşılaşıyorum.
Şimdi tamamen aynı kelimeleri içeren ve ama kelimelerin yerleri değişik olan şu iki örneğe bakalım:
“İstediğin her şeyi yapabilirsin, yeterince çok çalışmaya istekliysen eğer.”
“Eğer yeterince çok çalışmaya istekliysen, istediğin her şeyi yapabilirsin.”
Bu iki cümleden sizce öğrencileri hangisi daha çok motive eder? Elbette birincisi; çünkü istediğin her şeyi yapmak yeterince motive edici bir durumdur. Çok çalışmak ise fazlaca istenir bir şey değildir. Cümle istenen yargı ön planda olacak şekilde kurulduğunda güçlü bir motivasyon duygusu yaratır.
Bazen ise kelimelerin yerlerini değiştirmeden vurguyu değiştirerek iletimizi değiştirebiliriz. Çerçevelerin farkında olmak, bilinçli olarak “Öyle değil de böyle söylüyor” olmayı tercih ediyor olmak öğrencilerinizle ve velilerinizle olan ilişkinizi farklı boyutlara taşır.
Yeniden çerçevelemek sınıfta disiplini sağlamakta da işe yarar.
Bazen sabrımızı taşırıyor olsalar bile, ne güzel şey anne baba olmak, ne güzel şey öğretmen olmak.
Kaynak: Robert Dilts, “Dil İllüzyonları”, Türkiye İş Bankası Yayınları
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...