Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
"Keşke Öğretmen Olsam"

"Keşke Öğretmen Olsam"

Eski defterleri karıştırırken bulduğum bir metin. Öğrencilerime okudum ilgiyle dinlediler. Sıkılmazsanız okuyun.

KEŞKE ÖĞRETMEN OLSAM

Okulun ilk günleriydi. Gürcan, ikinci sınıfta okuyan haylaz bir öğrenciydi. Okula geç kalırdı. Kitabını, defterini evde unuturdu. Öğretmen ders anlatırken sıra arkadaşı Yalçın ile sürekli konuşurdu. Arkadaşları yazı yazarken Gürcan ile Yalçın oyun oynar, çevresindeki arkadaşlarını rahatsız ederdi.

Birgün yine dersi dinlemediği bir sırada öğretmen Gürcan’a soru sordu. Gürcan, sorunun cevabını bilememişti. Öğretmeni, Gürcan’a kızdı. Gürcan çok sinirlenmişti. “Keşke ben öğretmen olsaydım, öğretmenim de öğrenci olsaydı. Ben de ona kızsaydım.” Diye düşündü.

 Neler olmuştu böyle?

Dileği yerine gelmişti. Gürcan kendi sınıfının öğretmeni, öğretmeni ise Gürcan’ın oturduğu yerde öğrenci olmuştu.

 Arkadaşları, öğretmenin tahtaya yazdığı problemi çözmeye çalışıyordu. Kimse fark etmemişti galiba Gürcan’ın öğretmen olduğunu. Gürcan, bu kadar kolay öğretmen olmanın sevinciyle tebessüm etti ve öğretmenliğin ne kadar güzel bir şey olduğunu düşündü.

 Öğretmenin kaldığı yerden derse devam etti Gürcan. Ama bazı arkadaşları dinlemiyordu. En yakın arkadaşı Yalçın bile dinlemiyordu kendisini. Eren ile Kerem, Arzu ile Leyla sürekli konuşuyorlardı. Gürcan çok üzülmüştü. Kümse kendisini dinlememişti. Oysa ne kadar güzel şeyler öğretecekti arkadaşlarına. Zil çalınca bütün arkadaşları kapıya koştu. Herkes birbirini itiyordu. Leyla yere düşüp bacağını incitti. Fikret’in kafası kapıya değdi. Sadece Emel ve Yiğit, arkadaşlarının çıkmasını bekliyorlardı. Sınıf boşaldıktan sonra Gürcan, üzgün bir şekilde sırasına baktı. Sonra da bütün sıralara. “Aman Allahım!” dedi Gürcan. Gözlerine inanamıyordu. “Ben şimdiye kadar bu sınıfta mı yaşıyordum?” diye hayret etti. Her taraf çöp içindeydi. Arkadaşları sınıfı boşalttıktan sonra daha iyi görmüştü sınıfı. Kendi sırasının altında bile çöp vardı. Gürcan, sınıftaki bütün çöpleri topladı. Çok utanmıştı. Kendi sırasına oturup başını masasına dayadı. Şimdiye kadar iyi bir öğrenci olamamıştı. Dersi dinlememiş, sınıfı kirletmiş, yaramazlık yapmıştı. O kadar utanmıştı ki, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Tam o sırada öğretmenin sesini duydu.

- Bakın çocuklar. Eğer geç saatlerde uyuyup, uykunuzu tam alamazsanız, Gürcan gibi sınıfta uyursunuz.

 Bütün arkadaşları güldü. Gürcan başını kaldırdı. Gözlerini ovuşturdu. Gözlerine inanamadı. Kendisi yine Yalçın’ın yanında oturan bir öğrenciydi. Arkadaşlarına tatlı tatlı baktı. Sonra da heyecanla koşup öğretmenin yanına giderek,

 - Bir daha yaramazlık yapmayacağım öğretmenim. Sizi dinleyip, derslerime çalışacağım. Yerlere de çöp atmayacağım. Söz veriyorum. Çok özür dilerim. Çok özür dilerim öğretmenim, dedi.

 Öğretmen de, sınıftaki arkadaşları da Gürcan’ın neden bu kadar özür dilediğini anlamamışlardı. Sadece birkaç dakika uyumuştu o kadar.

 Öğretmen, Gürcan’a gülümsedi ve yanağını okşadı. Zil çalınca sınıfın yaramaz öğrencileri yine kapıya koştular. Gürcan dışarıy

Suyun Hangi Tarafında

Suyun Hangi Tarafında

 

Hangi tarafındayım suyun,
Suyun neresine düşer yansımam
Su yatağından akarken
İzlemek midir  beni ben yapan
Ya kaldırıp kollarımı medet dileyeceğim yaradandan
Ya kazma kürek elde eşeceğim toprağı
Su, bana da gelse
Beni de sevindirse hani
Ya da toprağa elveda
Merhaba demeli suya

Atmalıyım kendimi özgür, taşkın nehire
Koparıp köklerimi bağlandığım topraktan
Gördüğüm her yeni yüz yeni gökyüzüdür

Belki beni götüren su değil,
su benim götürdüğümdür.

Aytekin IŞIK
25/11/2010
Diyarbakır

Öğretmenlik:Yol Göstericilik

Öğretmenlik:Yol Göstericilik

İlköğretim 5. sınıfa kadar sola yatık yazı yazan ben, 6. sınıf (Orta1 derdik o zaman) Türkçe kitaplarının okuma metinlerinin üst tarafında -sonradan italik Times fontu olduğunu öğrendiğim- güzel bir font vardı. Bu fontla yazara/şaire ilişkin bilgiler verilirdi. "Benim yazım bu fonta benzemeli dedim" ve o tarihten itibaren güzel bir yazı yazdığıma inanıyorum.

5. sınıf öğretmenim sınıfta bağlama çalar, ben ve diğer arkadaşlarım hergün aynı türküleri bıkmadan usanmadan söylerdik. Babam o yıl bana bir bağlama aldı. Ben o yaştan itibaren bağlama çalıyorum. Öğretmenim HARİKA BİR YOL GÖSTERİCİYDİ.

6. sınıfta okul genelinde Atatürk konulu bir şiir yarışması düzenlendi. Şimdi gerek kafiye düzeni, gerek hece ölçüsü, gerek mana bakımından güzel olduğuna inandığım bir şiir yazdım. Şiir, yarışmada ikinci oldu. Üzüldüm. Sonradan, Müdür yardımız ve Türkçe öğretmenim, "Şiir çok güzeldi. Senin yazdığına inanmadık. Ama efendi bir öğrenci olduğun için seni ikinci yaptık." dediler. Öğretmenim YOL GÖSTEREN OLAMADI.

Şimdi ben minik bedenlerdeki, koca sanat ve bilim zekalarını keşfetmeye, onlara, onlarda varolanı göstermeye, ailelerini bundan haberdar etmeye ve gerekirse hertürlü destek vermeye çalışıyorum.

Gittiğimiz yol belki seçtiğimiz ya da gitmek istediğimiz bir yol değil. Ama gelecek kuşakta uçmaya dair bir şevk varsa havayı gösterelim. Ya birgün kanatları çıkar, ya da uçan makineler yaparlar...

 

Rutin Semboller

Rutin Semboller

Minik birlerin öğretmeni olarak, bütün derslerimiz okuma/yazma ile geçiyor. Ama ilk dersimizde yaptığımız bir-iki rutini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her gün ilk derste yazı tahtasının sağ köşesine öğrencilerin katkılarıyla üçgen, top, dörtgen, kelebek, lale  gibi altı tane simge çiziyor ve by simgelerin birisinde oyun oynayacağımızı belirtiyorum.(Bu genellikle 4 veya 5. sembole takabül ediyor) Her dersin sonunda bir simgeyi işaretliyorum. Böylece "Öğretmenim kaç dersimiz kaldı?" sorusunun cevabını öğrencilere bırakıyorum.(Ben de bu sınır bilmeyen soruyu/sorunu çözmüş oluyorum.)

Daha sonra nöbetçi olan iki öğrencinin adını alta yazıyorum. Bundan sonra öğrendiğimiz sesleri tahtanın üst kısmına yazıyor ve öğrencilere okutuyorum. İlk nöbetçinin adını "Öğrenci Boy Seviyesi"ne uygun yazıyor ve öğrendiğimiz seslerden hangisinin, bu adın içinde olduğunu öğrencilere buldurup çember içine aldırıyorum. Daah sonra ikinci nöbetçinin...

Zamanımız kaldığında tahtaya yine öğrencilerden aldığım bilgiler eşliğinde ya da komik bir olayı karikatürize ederek çiziyorum.

Daha önceden yazı tahtasının üst kısmına yerleştirmiş olduğum kurallar ile ilgili simgeleri öğrencilere gösterip, simgenin ne olduğunu öğreniyorum.

Şimdilik bunları yapıyoruz...

Siz neler yapıyorsunuz? Benim için öğrenme zamanı...

 

Bu Düşüncemi Kimse Duymasın(!)

Bu Düşüncemi Kimse Duymasın(!)

Öğretmen arkadaşlarımla özellikle sosyal kulüp çalışmalarının yetersiz olduğunu tartışırken kendimce bir çözüm yolu üretmiştim.

Bence her öğretmene bir oda tahsis edilmeli ve öğretmenin günlük mesaisi diğer memurlarınki gibi 8 saat olmalı, maaşına da birazcık(!) zam yapılmalıydı. Böylece;

- Sosyal kulüp çalışması başarıyla yapılabilir,

- Sorunlu öğrencilerle daha kolay, daha hijyenik(!) görüşülebilir,

- Velilerle verimli görüşmeler yapılabilir,

- Bir sonraki günün derslerine daha verimli hazırlabilinir,

- Boş boş oturmaktansa ders ile ilgili araç-gereç yaratma/oluşturma sürecine başlanabilinir,

- Hiçbir şey yapılmasa bile öğretmen boş zamanlarında bir kitap/gazete/dergi okuyabilir,

-vs. vs.

Siz ne düşünürdünüz merak ediyorum.