TANIDIĞIM EN İYİ ÖĞRETMEN!..
Evet, o, tanıdığım en iyi öğretmen. Hangi derse girerse girsin, ne öğretmek isterse istesin, kullandığı yöntemlerle öğrenciyi bizzat olayın içine alarak, yaparak yaşatarak öğretiyor her şeyi. Böyle olunca da tabi, düşe kalka, bata-çıka öğrendiği için öğrenci, öğrenme de o derece kalıcı oluyor.
Evet, o tanıdığım en iyi öğretmen. Kılıktan kılığa sokup seni, bir sürü rol yüklüyor sana. Ve bir bakıyorsun ki yapamam diye korktuğun tüm rolleri taş çıkarırcasına, ezberden oynayıveriyorsun sahnede. Rol icabı en kötü zamanında bile olsan gülümsemen gereken yerlerde gülümsüyorsun rol olduğunu çaktırmadan mesela. Sanki hiç derdin yokmuş gibi dinler buluyorsun kendini sana derdini anlatan bir arkadaşın karşısında. Hem anne, hem çocuk, hem eş, hem arkadaş hem abla vs. olabiliyorsun aynı zamanda.
Pamuk ipliği ile bağlıysan ona pek iyi gitmemiş demek ki dersler… Bir yerde kopmuş demek ki film. Tekrar sarmalı başa, izlemeli en baştan. Nerede eksik, nerede hata bulmalı ve yeniden oynamalı rolünü en baştan. Tabi ders de almalı onlardan…
Ama eğer Arslan Öğretmenimin kopmaz bağından varsa onunla aranda her şeyi öğrenmiş, dosdoğru gidiyorsun demek yolunda.
Ve çoğu zaman sınıyor seni bu öğretmen. Acaba kapasiten ne kadar geniş, daha ne kadar alır diye bardak yokluyor. İstiyor ki aş kendini, güçlü ol ki yen hepsini karşındakilerin.
Bazen kızıyorsun ona, içerliyorsun içten içe. “Bu öğretmen de beni ne zannediyor? Bu kadar da çok gelinmez ki canım insanın üzerine! Yoruldum artık! ” diye veryansın ediyorsun bağırarak sessizce. Kimseye duyuramadığın için sessiz çığlığını, içinde düğümleniyor sözcükler ve arkası arkasına birikiyor cümleler. Biraz mola istiyorsun, sadece senin olduğun, tek kişilik, kendin için oynadığın bir rolün olsun istiyorsun kısa da olsa. Çıkarıp üzerindeki tüm kostümleri sadece kendinle kalmak istiyorsun. Sesinin gidebildiği yere kadar bağırmak istiyorsun ki boşalsın için. Yapamazsan bunu, “Kendimle kalıp sessizliğimi dinleyeyim . En azından öğretmen bana torpil geçsin. Artık bu kadarını da hak etmiş olmam lazım.” diyorsun. Ama sesin sana çarpıp geri dönüyor ve “Haydi bakalım ara bitti. Sen başroldesin. Perde açılıyorrr!” diyor. Sen de kalkıp toparlanıveriyorsun ve hiçbir şey olmamış gibi, derin bir iç çekerek ama bu sefer tersine çalışan bir sistemle içindekileri bırakıveriyorsun o “off”la ve bir bakıveriyorsun ki basıvermişsin işte yeniden “on” tuşuna.
Evet, o, tanıdığım en iyi öğretmen. Tahmin etmişsinizdir belki; adı HAYAT. O hepimizin öğretmeni. Hayat Öğretmen. Dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren alıp bizi eline yoğurup duruyor. Her öğrencisi için ayrı ayrı yazıyor rolleri. Kimine zor geliyor kimine kolay.
Hayat bize verilmiş uzun soluklu bir proje görevi gibi. Konusu, içeriği, yönergeleri her şeyiyle istediğin gibi yapabileceğin bir proje görevi. Değerlendirme aşaması ise Hayat Öğretmenin. Ama yanına öğrencilik yılların boyunca zevk aldığın, iyi yaptığını düşündüğün, mutlu olduğun anların çalışmalarını içeren bir de ürün dosyası koy ki Hayat Öğretmen hayal kırıklığına uğramasın.
Bu sefer de böyle olsun istedim...
Hayat Öğretmenle aranızın hep iyi olması ve aranızdaki kopmaz bağın sizi hep hayata bağlaması dileğiyle...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...