Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
ŞİİRLER

ŞİİRLER

 

Sevdiğim birkaç şiiri paylaşmak istedim sizlerle...

ANLADIM

Öyle bir hayat yaşadım ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir ask yasadim ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazilari seyrederken hayati en önden
Kendime bir sahne buldum oynadim
Öyle bir rol vermisler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdiım hem güldüm halime
Sonra dedim ki ' söz ver kendine '
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayi seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yasadim ki, son yolculuklari erken tanidim
Öyle çok değerliymis ki zaman
Hep acele etmem bundan,

Anladim...

                                               Nietzsche

 

EN  İYİSİ

Dağ  tepesinde bir çam olamazsan

Vadide bir çalı ol.

Fakat , oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol ,

Bir yola neş’e ver.

Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol ..

Fakat , gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

Hepimiz kaptan olamayız , tayfa olmaya mecburuz.

Dünyada hepimiz için bir şey var.

Yapacağımız iş , bize en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol.

Güneş olamazsan yıldız ol.

Kazanmak , yahut kaybetmek ölçü ile değildir.

Sen her neysen , onun en iyisi olmalısın...

                                   DOUGLAS  MALLOCH

OYUNCAKÇI AMCA

Oyuncakçı amca,
Ne çok oyuncakların var;
Top, tank, tüfek, tabanca...
Gövdem titriyor,
Onlara bakınca!

N`olursun oyuncakçı amca,
Bundan böyle bizlere,
Oyuncak tüfekler yerine,
Ak yelkenli bir gemi,
Bir de süslü bebekler getir,
Unutma emi?

Sonra oyuncakçı amca,
Senden aldığım tüfekleri,
Bozarak onlardan kuş yaptım,
Bana kızmazsın değil mi?

Abdülkadir Bulut

 

 

 
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKEN ÇOCUKLARIMIZ

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKEN ÇOCUKLARIMIZ

Öğrenme Güçlüğü ve Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler İçin;                 Öğrencinizi tahtayı ve sizi rahat görebileceği şekilde sınıfın ön tarafına oturtun.  ...

YEDİNCİ ADAM

YEDİNCİ ADAM

 

Sevgili Dostlar, sizinle sevdiğim bir şiiri paylaşmak istedim.

YEDİNCİ ADAM

Canını kurtarmak için dövüşeceksen,

Karşısında yedi kişi görmeli düşmanın.

Biri, pazar günü dinlenen bir işçi olmalı;

biri, para düşünmeden bir şey öğreten;

biri, boğularak yüzme öğrenen;

biri, koca bir ormanın tohumu olan,

biri de yiğit atalarının koruduğu bir torun.

Ama onların bu hünerleri de yetmez

sen kendin yedinci olmaya bak.

 

Yazmak geliyorsa elinden,

yedi kişi birden yazmalı şiirini.

Biri, mermerden bir köy kuran;

biri, uykusundayken doğan;

biri, göğün haritasını çizen;

biri, adı sözcüklerle anılan;

biri, ruhunu yetkinleştiren;

biri, diri fareleri kesip biçen.

İkisi yiğit, dördü akıllı

sen kendin yedinci olmaya bak.

 

Şu dünyada düşeceksen yollara,

İyisi mi yedi kez doğmaya bak.

       ......

Ve her şey yazıldığı gibi olursa,

Yedi kişi için öleceksin.

14 Nisan 2010 Çarşamba 23:28 Yorum Yok

BİR YÜREK NEDEN KANAR?

BİR YÜREK NEDEN KANAR?

 Küçük Umut'un bir foseptik çukurunda sönen yaşamı. Gazetelerde koca koca manşetler... Üç gün sonra unutulup gidecek bir dram, ta ki yeni Umutlar manşet olana değin.  Bir iki sorumluya verilen hiçbir caydırıcılığı olmayan cezalar...

 1980’li yıllardı.  Ülkemin her köşesini yaşanası kılma sevdasıyla yollara düşüp, ilk görev yerim olan Mardin Çiftlik Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulunda göreve başlamıştım. Benim bu sevdamı ütopik bulan arkadaşlarım, yakınlarım  “Birkaç ay kalıp bir şekilde büyük bir şehre atamanı yaptırırsın.” diyorlardı.  Güneydoğu’da, daha önce hiç ilgimi çekmeyen bu kentte yaşama duygusu beni hem heyecanlandırıyor hem de belli belirsiz bir korkuya kapılıyordum.  

Göreve başladığımın ikinci günü elime tutuşturulan koca bir anahtar destesiyle bana nöbetçi olduğum söylendi. Büyük bir arazi üzerine kurulmuş olan derslikleri, lojmanları, kütüphanesi, iş atölyeleri, yemekhanesi, yatakhanesi ve irili ufaklı yapılarıyla bir yüksekokul yerleşkesini andıran okulun, o gün her şeyinden nöbetçi öğretmenin sorumlu olduğunu söyleyen müdür yardımcısıyla okulu dolaşmaya başladık. Şubat ayının ortalarıydı. Dışarıda, kalın mantomun altında kemiklerimi donduran aldatıcı bir güneş vardı. Bir duvarın dibinde güneşe karşı sıralanmış çocuklar ilgimi çekti. Yanlarına gidip ne yaptıklarını sorduğumda “Giysilerimizi kurutuyoruz.” yanıtını aldım. Çocuklara dokunduğumda gerçekten giysilerinin ıslak olduğunu fark ettim. Kendisi de o yöreden olan yanımdaki arkadaşıma sorduğumda:  

“ Aman hocanım onlar alışık, bir şey olmaz.” dedi.  Nedir alışık oldukları görmek istiyorum, dediğimde bana anlatılan şuydu. Çocuklar haftada bir kez banyo yapıyorlar. Banyoya (daha doğrusu hamama) girdiklerinde giysileri, çamaşırları kocaman bir makinede yıkanıyor,  çocuklar tekrar o giysilerle dışarıya çıkıp kurumaya çalışıyorlar. Bir anda dünyam tuzla buz oldu. O duvarın dibindeki çocuklara tek tek sarılıp tıpkı çocukluğumda babamın okula giderken ellerimi paltosunun cebinde ısıttığı gibi her birini sarıp sarmalamak istedim. Yüreğimden bir şeyler koptu. Bütün gün ve gece kendime ne yapabilirim sorusunu sordum.

 Bizden önce orada çalışan öğretmenlerin neredeyse tümü valilik kararıyla il dışına atanmıştı. Okula atanan yeni göreve başlamış on bir öğretmendik. Hepimiz orayı yuvamız bellemiştik. Çocuklarla yatıp kalkıyor, onlarla yemek yiyor, ders dışındaki bütün zamanımızı onlarla geçiriyorduk. El ele verip bazen yemekhanede bulaşık yıkadık, bazen elimizde paspaslarla temizlik yaptık, bazen de hamamda bit ayıkladık. Ancak bir süre sonra, istenirse bir şeylerin değiştirilebileceğini çevremizdekilere kanıtladık. Orada yaşadığım altı yıl boyunca dil bilmeden okula gelen, yemeğini çatal kaşık kullanmadan yiyen, tuvalet kağıdı gereksinimini taşla gideren, baklavayı ekmeğin arasına koyarak cebinde yatakhaneye götüren o çocukların nasıl bir değişime uğradığına tanık oldum.  

Yatılı bölge okulları yoksul, gariban ailelerin çocuklarını yaşama hazırlama amacıyla kurulmuş kurumlardır. Okulların  donanımı buna uygundur. Ancak bu kurumlarda çalışan eğitimcilerin gönüllülüğü ve nitelikli oluşu gerçek başarıyı sağlayacaktır. Çünkü orada eğitim mesai saatleriyle sınırlı değildir. Gününüzün neredeyse 24 saatinde öğrencileriniz vardır.

Daha 6-7 yaşında ailelerinden ayrılı

GÜNEŞ DELİSİ

GÜNEŞ DELİSİ

Sevgili Dostlar,  

Bahar her yerde güzeldir; ama İstanbul'un baharı bir başkadır. Masmavi boğaz kıyılarını süsleyen erguvanları, parkları bahçeleri donatan laleleri, sümbülleriyle bu günlerde bir renk ve koku cümbüşü yaşıyoruz İstanbul'da.

Ben de bir güneş ve bahar delisi olarak sevdiğim bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim. 

C:\Users\User\Desktop\P3040012.JPG

 

GÜNEŞ DELİSİ

Akan suyu severim ben,                             

Işıldayan karı severim.

Bir yeşil yaprak,

Bir telli böcek,

Yeşeren tohum

Güneşte görsem

Sevinç doldurur içime.

Bir günü,

Güzel bir günü,

Güneşli bir günü

Hiçbir şeye değişmem.

Onun için savaşı sevmem,

3 Nisan 2010 Cumartesi 01:43 3 Yorum