OĞLUMU TAHTAYA KALDIRMAYIN
Çerkezköy’de ikinci sınıfları okutuyorum. Göç alan bir şehir olduğu için gelen giden öğrenci çok olurdu. Sarışın, mavi gözlü bir çocuk kapıdan içeri girdi. Şeker mi şeker, utangaç mı utangaç. Köyden geldiği her halinden belli oluyordu.
Babası fabrikada işe girmiş. Annesi iş arıyor. Sıcakkanlı bir kadın. Oğlunu okula getirip götürüyor. Bir türlü Ahmet’i tahtaya kaldıramıyordum. Bir gün annesi yalnız görüşmek istediğini belirtti.
-Hocam, oğlumu iki hafta tahtaya kaldırmasanız çok sevinirim.
-Neden?
- Nasıl söylesem bilmem ki? Ahmetçiğimin ayakkabısı yırtık. İçine su girmesin diye naylon koydum. Dışını da ince bir iple bağladım. Tahtaya kalmak istemiyor, utanıyor, ne olur hocam eşim maaş alana kadar Ahmetçiğimi tahtaya kaldırmayın.
Ertesi gün Ahmet’in bir çift spor ayakkabısı, hafta sonu da botu olmuştu. Okula gelen her türlü yardımdan Ahmet ve ailesi yararlanıyordu. Sene başında ihtiyacı olan velilere kaymakamlık yoluyla bir miktar para veriliyordu. O parayı almak için ne kavgalar çıkıyordu okulda. Bizim sınıftan da Ahmet’e çıkmıştı. Annesi teneffüste yanıma geldi:
Hocam, bana yardım parası verildi, aldım. Bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Ben de işe girdim. Çok şükür kimseye muhtaç değiliz. Bu parayı alın ihtiyacı olan bir öğrencinize verin. Çok teşekkür ederim yaptıklarınız için. Hediyemi kabul edin. Oğlunuza kazak ördüm. Bir miktarda fındık koydum.
Ülkemin temiz kalpli insanları var oldukça, sırtımız yere gelmez.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...