ÖĞRETMEN SORUNU VE ÇÖZÜMLER
Cezaevinde öğretmen olarak çalışıyorum.Hükümlü ve tutukluların %90'nı okullarında iyi eğitim alamamış veya öğretmensiz okullarda eğitim görmüş veya hiç okula gitmeyip sistem dışı kalmış ve tutuklanınca sistem tarafından eğitimsiz olduğu fark edilip cezaevinde eğitime alınan çoğu doğu kökenli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır.
Bu arada 100 bine yakın öğretmen adayı ortalama 10 yıldır atanmayı beklemektedir.Milli Eğitim Bakanlığının şimdiki öğretmen alımı yöntemine göre barajda sıkışan 100 bin öğretmene her yıl yenileri eklendiğinden bunların eritilmesi mümkün değildir.Şu anki öğretmen açığı da ortalama 100 bin civarında olduğuna göre barajda sıkışan bu öğretmen adaylarının bir an önce atanması memleketimiz için kısa, orta ve uzun vadede çok faydalı olacaktır.Yoksa;
önümüzdeki on yıllarda 120 bin olan cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısı 250 bin olacak ve geleceğimizi kendi bütçe el vermiyor diye kendi elimizle karartacağız.
Bu konuda hükümetin taşın altına elini tamamen sokarak sorumluluk almasını aksi takdirde bütçe el vermiyor mantığı ile yaklaşıldığında önü alınmaz toplumsal olayların önüne geçilemeyeceğini ve bir defaya mahsus bütün öğretmenlerin veya en azından 100 bin tanesinin ivedi olarak alınmasının sağlanmasını görevi başında meseleye cezaevinden bakan bir öğretmen olarak eğitimin en önemli üç saç ayağından biri olan öğretmen istihdamı ve sorunları hakkında acizane görüşlerimi sunuyorum.
ÖĞRETMEN İSTİHDAMI, ROTASYONU VE ÖĞRETMEN KAYNAKLI EĞİTİM PROBLEMLERİ
Öncelikle acizane görüşlerimi sunduğum bu yazıda amacım kesinlikle haddimi aşarak ilgili Bakanlıklardaki eğitim uzmanlarının, planlamacılarının önüne geçmek değildir.
Sadece hem Milli Eğitim Bakanlığında sınıf öğretmeni olarak, hem Adalet Bakanlığında kurum öğretmeni olarak, hem de özel okullarda resim-iş ve iş eğitimi öğretmeni olarak görev yapan tecrübeli bir eğitimci olarak katkıda bulunmak istedim.
1)Birleştirilmiş sınıf eğitiminin kaldırılması gerekmektedir.(Hala bu çağ dışı yöntem bırakın doğuyu, İzmir’in merkez köylerinde bile uygulanmaktadır.Birleştirilmiş sınıf eğitiminde eğitim çorbaya dönmekte 1’den 5’e bütün sınıfları tek öğretmen okutmaktadır.Bu sınıflardan sağlıklı bir nesil yetişemez)
2)Sınıflarda en fazla 25 öğrenci eğitim görmelidir.(İstanbul ve İzmir’de sınıflar 40 öğrenciyi geçmektedir.Bir öğretmen 40 ve 50 kişilik sınıflarda sadece yoklama yapabilir.Öğrencilerin kişisel temizliği, ödevleri, psikolojik ve aile sorunları, temel ahlaki değerleri, akıl ve ruh sağlığı ile ilgilenemez.Bu ilgisizlik gelecekte topluma problem olarak dönecek, cezaevleri dolacaktır.
3)Sınıf öğretmenlerinin 1.sınıftan başlayarak bulundukları okullarda en az 5 yıl kalmalarının sağlanması.(Buda ancak maddi teşviklerle sağlanabilir.Maddi teşvik olmadığından Hakkari’nin dağ köyünde çalışan bir öğretmenin maaşıyla İzmir’in merkezinde çalışan aynı derece ve kademedeki öğretmenin maaşı aynı olması, Hakkari’deki öğretmenin bir an önce mecburi hizmet bitmeden eş durumuyla batı bölgelerine tayin olma hakkını veriyor.Bu doldur boşalt yöntemi o kadar hızlı işliyor ki bir dönemde Kars’a 1000 öğretmen geliyor, 1500 tanesi gidiyor.Bunu önleme ve istikrarlı bir eğitim geleneği oturtabilmek için doğu bölgelerinde görev yapan öğretmene maaşının bir katı veya iki katı teşvik verilse sorun çözülür.Bu şekilde ilköğretimin 1.kademesinde okuyan bir öğrencinin her yıl değişen öğretmen sendromu yaşamasını engeller ve daha sağlıklı ve kalıcı eğitim görmesini sağlar.Temel ahlaki değerleri iyi öğrenen çocuk, iyi bir vatandaş olmak için gayret sarf eder.Aksi takdirde öğretmensiz yetişen veya sık sık öğretmeni değişen bu çocuklar molotof kokteyli atmayı ve insanlara zarar vermeyi öğrenecekler ve yollarının cezaevinden geçmesi muhtemeldir.
4)Okul, dershane ve öğrenci sayısına göre öğretmen istihdamının sağlanması gerekmektedir.Büyük şehirlerde sınıflar 40-50 kişi ise geleceğimizden ve bu okullarda okuyan nesilden endişe etmeliyiz.Cadde ve sokaklarda molotof kokteyliyle korku salan ev ve dükkanların camlarını taşlayan bu çocuklar bizim okullarımızda okuyorlar.Doğudaki şehirlerde öğretmensiz yetişen nesil, Büyükşehirlerde kalabalık ve iyi eğitim almayan nesil ileride telafisi mümkün olmayan maliyetle karşımıza çıkacaklar.Bu çocuklar kalabalık sınıflarda ve öğretmensiz okullarda temel ahlaki değerleri alamadıkları için topluma ve çevreye zararlı hale geliyorlar.Acilen okul ve dershane sayısının artırılarak sınıf mevcudunun 25’e en azından 30’a çekilmesi ve buna göre öğretmen istihdamının sağlanması gerekmektedir.
5)Her branş dersine kendi alanında eğitim almış öğretmenlerin girmesi sağlanmalıdır.(Branş öğretmeni olmadığından resim-iş, müzik, din kültürü vb. derslere müdür yardımcısı veya tarih öğretmeni ve diğer branş öğretmenleri girmekte buda eğitimin amacından öğrencileri uzaklaştırmaktadır.Müzik dersine giren tarih öğretmeni öğrencilere ne verebilecektir?Din kültürü dersine giren resim öğretmeni öğrencilere neyi öğretecektir?Halbuki şu anda Milli Eğitim Bakanlığının bütün branş açığını kapatacak düzeyde hatta daha fazla branş öğretmeni mezunu işsiz gezmekte ve toplumun bir başka sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.Öğretmeni olmadığı için resim dersinde bahçede top oynayan veya internet kafede vakit geçiren çocuk topluma faydalı olmayı değil zararlı olmayı öğrenecektir)
6)Çocuklarımıza ilk temel ahlaki değerleri öğreten ve onları geleceğe hazırlayan sınıf öğretmenlerinin özlük haklarının ve maaşlarının diğer branş öğretmenlerinden daha fazla olması gerekmektedir.Şu anki sistemde örneğin Resim-iş öğretmeni v.b. öğretmenler ile Sınıf öğretmeni aynı maaşı almakta ama Sınıf öğretmeni daha çok yorulmakta ve vicdanen daha çok sorumluluk taşımaktadır.Çünkü en fazla yorulan, gayret sarf eden, ter döken, didinen, yıpranan, en ücra yerlerde görev yapan, çocukların bitiyle, piresiyle, temizliğiyle uğraşan, onları şekillerinden sınıf öğretmenleridir.Öğrenci velileri, Resim-iş, Beden Eğitimi, Tarih, Müzik v.b.diğer öğretmenlere “Çocuğumun kabiliyeti yok hocam, derste fazla sıkmayın, ressam veya sanatçı olacak hali yok” diyebilmekte ama Sınıf öğretmenine “Hocam, çocuğumuz hala okumaya geçmedi, dört işlemi öğrenemedi, evde hiç uslu durmuyor, okulda buna gereken terbiyeyi vermiyor musunuz?” diyerek vicdanen baskı uygulamaktadır.Üstelik Sınıf öğretmeni kuş uçmaz, kervan geçmez en ücra köy ve kasabalarda 8-10 yıl mahrumiyet hayatı yaşamakta ,ailesi de bu sıkıntıyı çekmekte, çocukları da gereken eğitimi alamamaktadır.Doğudan Batıya tayinen gelse bile örneğin İzmir’e tayini çıkan bir öğretmen şehir merkezine 250 km uzaklıkta bulunan bir dağ köyünde görevlendirilmektedir.Bu yüzden gereken sağlık, eğitim ve sosyal hayat olanaklarından uzak ama şehirdeki bir öğretmenle aynı maaşa talim etmektedir.Bu büyük bir haksızlıktır.
7)Milli Eğitim Bakanlığı’nın şu an açık olan bütün öğretmen kadrolarına hemen atama yapması sağlanmalıdır.”Ceketimi satarım.çocuğumu okuturum” diyen baba misali bütçe olanakları gelecek on yıllar dikkate alınarak mümkün olduğunca zorlanarak açığın hemen kapatılması kısa, orta ve uzun vadede ülkemiz ve geleceğimiz adına çok faydalı olacaktır.
Kısa vadede toplumun önünde sorun olarak duran sıkışmış durumdaki mezun öğretmenler işe kavuşacak ve öğretmensiz okul kalmayacaktır.
Orta vadede iyi yetişen neslin toplumsal problemleri daha az olacaktır.
Uzun vadede daha sağlıklı bir nesil yetişmiş olacak ve cezaevleri boşalacak en azından hükümlü ve tutuklu sayısı artmayacaktır.
Şu an cezaevlerinde 125 bin hükümlü ve tutuklu var.İlköğretime çok değil bundan 10 yıl önce gereken önem hakkıyla verilseydi öğretmensiz okullarda veya kalabalık sınıflarda eğitim gördüğünü zannettiğimiz çocuklara ulaşabilseydik şimdi 125 bin mahkuma harcadığımız maliyetin belki de onda biriyle 100 bin öğretmeni istihdam edebilirdik.Şimdiden bunun önlemini almaz, bütçemiz el vermiyor diye bir nesli daha kaybedersek cezaevlerindeki mahkum sayısının 300 bin olması işten bile değildir.Bunun bedeli toplumumuz için çok ağır olur.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...