SARIKAMIŞ'TA RAMAZAN...
SARIKAMIŞ’TA ORUÇ
Arkasından kalın bir sürgüyle kapalı olan kapıyı tekmeliyen Muzaffer amca aynı zamanda sesini Nihat öğretmene duyarabilmek için avaz avaz bağırıyordu.
“Hocaaa, haydin camiyeee, ezan okuniiir...”
Nihat öğretmen, kalın sürgüyü duvarın içine doğru çekerek kapıyı açtı.Karşısında bütün heybetiyle duran komşusu Muzaffer amcayı, bıyıkları buz tutmuş bir şekilde her nefes verişinde ağzından ve burnundan buhar çıkartarak kendisini beklerken gördü.
“Hayrola Muzaffer amca! Bu ne telaş...”
“Hoca, sen niyetli değil misen?”
“Evet, niyetliyim!”
“Haydin o zaman camiye gidak..”
“Ben bugün teravih namazını evde kılacağım, camiye gelmeyeceğim..”
“Hoca! Sen ne dirsen..Niyetli adam, teravihi camide kılar..Haydin köylüde seni bekler camide...”
Nihat öğretmen, Muzaffer amcayı kırmak istemedi.Bu akşam onun hatrına teravihe gider, köylüye görünür, bir daha gitmem düşüncesiyle;
“Tamam, Muzaffer amca, ben giyinip geleyim.Sen beni bekleme..”
Nihat öğretmen, teravih namazında daha rahat olacağını düşünerek eşofmanlarını giyerek camiye gitti.Caminin içine girdiğinde gözlerine inanamadı.Köy adeta bir harabeye benzerken caminin içi çok modern, göz alıcı avizelerle ışıl ışıldı.Sabahtan akşama pejmürde kıyafetlerle gördüğü bütün köylü yediden yetmişe bayramlık elbiselerini giyinip gelmişti.Eşofmanlarıyla camideki en pejmürde kıyafetleri olan kendisini biraz garip hissetti.Huşu içinde kılınan yatsı ve teravih namazından sonra bütün cemaatle teker teker tokalaştı.Muhtarla “Allah kabul etsin” dilekleriyle tokalaşırken, muhtar Nihat öğretmenin elini bırakmadı.
“Hoca, yarın akşam iftarda bizdesin, tamam mi?” dedi.
“Tamam, muhtar emmi, inşallah yarın akşam sizdeyim..”
Bütün cemaat köy konağında kıtlama çay içerlerken, yanında oturan genç imam Nihat öğretmenin kulağına doğru yavaş sesle konuşmaya başladı;
“Hocam, bu akşam teravih nazmına eşofmanlarınızla gelmeniz köylünün nazarında pek iyi olmadı” dedi.
Nihat şaşırmıştı.
“Nasıl olur Hocam, memleketimdeki teravihlere de ben bu eşofmanlarla gidiyorum.Bizim memlekette herkes dilediği kıyafetiyle camiye gider..”
“Hocam, burası Sarıkamış, dini değerleri biraz yüksek bir yer.Dikkat ettiyseniz bütün köylü bayramlık elbiseleriyle teravihe geldi.Hatta, birkaç ihtiyar bana “Hoca, eşofmanlarıyla gelecekse camiye hiç gelmesin” dediler..”
“Zaten ben teravihe gelmeyecektim, Muzaffer amca zorladı beni.Bu hassasiyetleri bilmiyordum.Biraz daha dikkatli olmaya çalışırım.”
*************
Ocak ayının amansız soğukları Sarıkamış’ta kar ve tipiye dönüşmüş, sıcaklığın eksi yirmi dereceye düştüğü bu bölgede gündüzlerde çok kısalmıştı.Saat 15:30’da son dersinden çıkıp öğrencilerini evlerine gönderen Nihat öğretmen oruç tuttuğu halde hiç acıkmamış ve susamamıştı.Üstelin hava kararmış, iftara yarım saat kalmıştı.Dizlerine kadar gelen karlara bata çıka Muhtarın evine güç bela gelebildi.Nihat öğretmeni, bahçede abartısız koca bir eşek kadar heybetli bembeyaz tüylü bir kangal köpeği hırlayarak karşıladı.Muhtarın oğlu;
“Hocam, korkmayın.Köye geldiğiniz ilk gün kokunuzu aldı sizin, size bir şey yapmaz.İçeri buyurun..” dedi.
“Hocam hoş gelmişsen” diyerek Nihat öğretmeni muhtarın evinin en baş köşesine oturttular.Dışarıdan bakıldığında harabeye benzeyen bu köy evlerinin içi gayet modern ve dayalı döşeliydi.Kırk elli kişinin rahat bir şekilde yemek yiyebileceği genişlikteki salonun bütün duvar dipleri hasır yastıklı ve işlemeli yün döşeklerle kaplı kanapelerle çevriliydi.Ahşap ve toprak dolgulu tavan kalın çam serenleriyle desteklenmişti.Şimdiye kadar görmediği büyüklükte kocaman bir kuzine içeriyi çok güzel ısıtıyordu.
Kanapelere bağdaş kurarak oturan herkes birbirini “merhaba” diyerek selamlıyor, Nihat öğretmene gelince sağ elleriyle kalplerinin üzerine götürüp selamlaşıyorlardı.Nihat öğretmende hepsiyle tek tek selamlaştı.Bu sırada içeriye traktör tekerinden daha büyük bir sofra sinisi yuvarlayarak orta yere koydular.Dışarıdan içeriye devamlı tencere ve tabaklarla yapılan servislerle koca sini ağzına kadar doldu taştı.
Dumanları tüten bulgur pilavının üstüne kocaman kemikli etler yerleştirilmişti.Kayısı hoşafı ve çorba vardı. Birde bu bölgenin olmazsa olmazı kocaman lavaş ekmekleri.Ezanın okunmasıyla birlikte bütün köylü sıkış tepiş sininin etrafına yerleşiverdi.Nihat öğretmen büyük bir iştahla sarıldığı kaşığını bulgur plavına salladı ve kocaman kemikli bir eti ağzına aldı.
“Aman Allah’ım neydi bu böyle?” dedi kendi kendine.Çünkü et çok sertti.Bir türlü kemikten bir parça eti koparıp çiğneyememişti.Bulgur plavına talim etti ama bu plavda çok yağlıydı.Kaşığı ağzına götürüyor ama plav, yağ hemen donduğu için kaşıktan bir türlü ayrılmıyordu.Çaresiz lavaş ve kayısı hoşafıyla karnını doyurdu.
Karnını doyuran kanepeye çıkıyor ve bir cigara tüttürüyordu.İstisnasız salondaki herkes cigara tüttürünce ortalık tilki inine dönmüştü.Göz gözü görmüyordu.Nihat öğretmen geleneksel iftar yemekleri yemeyi hayal ederken aç kalmıştı.Bu sırada aza olduğunu öğrendiği Tuncer amca Nihat öğretmene dönerek;
“Hocam, yarın akşamki iftarda benim evimdeyiz, habarın olsun...” demez mi?
Bu nazik iftar davetine mecburen icabet edecekti Nihat öğretmen.Çünkü bu bölgenin geleneksel adetlerindendi.Davete icabet etmemek davet sahibine büyük bir saygısızlık olarak görülüyordu.Başa gelen çekilecekti.
*********
Ertesi gün İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden bir yetkili arayarak Kars Valiliğinin okullarda bir hafta kar tatili verdiğini, okulu açmamasını söyledi.Bu haber Nihat öğretmeni sevinçten havalara zıplattı.Kar tatili nedeniyle okulu kapatıp Sarıkamış’a gidecek ve bir hafta boyunca Turistik Otelde kalacaktı.Sarıkamış’ta karnını doyurabileceği lokantalar vardı.
Köyün dolmuşuna binmeden önce aza Tuncer amcanın evine giderek durumu anlattı.Akşamki iftar davetine katılamayacağını bildirdi.Tuncer amca;
“Valla Hoca, bizim hanım sen geleceksin diye on tane kaz kestirdiydi.Neyse nasip değilmiş..Yolun açık olsun” diyerek uğurladı.
Nihat öğretmen içten içe seviniyor ama bu sevincini köylüye belli ettirmiyordu.Çünkü kaz eti, dana etinden daha sertti ve üstelik çamur ve yosun koktuğundan midesi bulanıyordu.
************
Kar tatili bitince çaresiz köyüne döndü.Vücudunu sıcak tutsun diyerek yediği tahin pekmez alerji yapmış ergenlik döneminde bile çıkmayan sivilceleri çıban olmuştu .Bu köyden kurtulmak onda fikri sabit olmuştu.bir şeyler yapmalıydı.Birden aklına askerliğini yapmadığı geldi.Hemen Aydın asker alma daire başkanlığına askere alınma yazısını APS ile gönderdi.On beş gün sonra “askere kabul edildiniz” yazısının ona verdiği mutluluktan havalara zıplamıştı.Asker dönüşü ne yapar eder, torpil yaptırır,orta Anadolu ‘da ki bir şehre tayin olurum hesabını yapıyordu.Göreve başlayalı yedi ay olmuştu ve askere giderse stajyerliği de yanacaktı.Olsun, buradan kurtulsun da...
Köylüyle vedalaştı, çekyatı, battaniyesini, çanağını, çömleğini köydeki muhtaçlara dağıttıktan sonra vatani görev için Konya’ya gitti.Askerliğinin yirmi sekizinci günü nizamiye kapısına asılan bir listeyle tam bir şok yaşadı. “269/47. dönem asker öğretmen Nihat K...;Kars -Sarıkamış Hamamlı Köyü İlköğretim Okuluna Yedek subay öğretmen olarak görevlendirildiniz, on gün içinde görev yerinde olunuz”
Onu karşısında gören Muhtar emmi;
-Hayirdir Hoca, hani sen eskere gitmiştin?
-.............!?
İstanbul Sarıyer’e tayin isteyip de ataması Sarıkamış’a çıkan bahtsız öğretmen gibi kulaklarında o ses yankılandı durdu ,“ Sarısını tutturdun ama kamışı sana girdi, kamışı sana girdi, kamışı sana girdi.....
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...