SENİN DESTANINI OKUDUM,SENİN DESTANINI YAZACAĞIM...
Önce korkuyu, sonra ölümü öldürdü kahraman yiğitlerimiz.Metehan zamanından beri DNA'mızda yüklü olan savaşçı ruhumuzla ve vatan millet sevgimizle,Ergenekon destanının gücüyle kırdık zincirlerimizi...İstanbul'un fethiyle yıktık aşılmaz surları, “Çanakkale geçilmez” dedik yedi düvele karşı...Kurtuluş savaşında yoktan var ettik kendimizi, küllerimizden yeniden doğduk.
Şanlı tarihimizde nice zaferlerimiz ve destanlaşmış kahramanlık hikayelerimiz vardır.Metehan'ın Çin seddini aşması, Sultan Alparslan'ın Malazgirt savaşından önce beyaz kefenini giyerek at üzerinde ordusuna hitap etmesi, Yavuz Sultan Selim Han'ın otağına ok atan isyankar yeniçerilere utandırıcasına atına binip ordunun önüne düşmesi gibi lider yöneticiler herkesin umudunu kaybettiği anda ortaya çıkarlar ve toplumu zafere taşırlar.
Açık denizde dev dalgalarla boğuşsada kaptanın ustalığı gemiyi sahili selamete ulaştırmasıyla anlaşılır.
Fatih Sultan Mehmet Han, atını boğazın derin sularına sürecek kadar kendisini ve ordusunu fethe inandırmış, bir gecede yüzlerce kadırgayı karadan yürütmüştü.
Yavuz Sultan Selim, aylarca şah ismail'in peşinde dolanırken ordu içinde hainlik peşinde koşan yeniçeriler vardı.
"Ordu, Eleşkirt civarına geldiği zaman, bu defa yeniçeri ocağı tahrik edildi. Bunlar ayaklandıkları gibi, Padişah’ın çadırına; “Düşman meydanda yok, bu harap yerlerde ilerlemek, askeri beyhude telef etmektir, geri dönelim” tarzında yazılmış mektuplar bırakıldı. Hattâ daha da ileri giden yeniçeriler, bir sabah Padişah’ın çadırına ok atacak kadar işi azıttılar.
Bu hâdise üzerine Yavuz Sultan Selim Han, derhal atına atladı ve yeniçerilerin içine girdi. Askere hitaben; “Biz henüz kastettiğimiz yere varmadık, düşmanla karşılaşmadık, dönmek ihtimali yoktur, hattâ bunu düşünmek bile hayaldir. Teessüf olunur ki Şah’ın maiyeti kendi efendileri yoluna can verdikleri halde, biz şerîat-ı Ahmediyye’ye muhalif hareket eden bunları yola getirmek için bu serhatlara kadar gelmişken, bir takım gayretsizler, bizi yolumuzdan geri çevirmek isterler. Biz, katiyen yolumuzdan dönmeyeceğiz. Ülülemre itaat edenlerle, kastettiğimiz yere kadar gideriz. Kalpleri zayıf olanlar, ehlü ıyâllerini düşünenler ve yol zahmetini bahane edenler, kendileri bilirler. Dönerlerse dîn-i mübîn yolundan dönerler. Eğer bahane, 'düşman gelmedi' ise, düşman daha ileridedir. Er iseniz benimle beraber gelin ve illâ ben tek başıma da giderim” diye atını ileriye sürünce, yaptıklarından utanan yeniçeriler, Padişah’ı takip etmeye başladılar."
Haçova meydan savaşını hatırlayan veya okuyan var mı?
“Düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar otağ-ı hümáyuna yaklaşınca padişah Üçüncü Mehmed’in hayret ve endişesi iyice artmıştı. O sırada yanında bulunan hocası Sadeddin Efendi’ye, "Efendi, şimdiden sonra çáre ve tedbir nedir?" diye sormuştu. Metanetini muhafaza eden Hoca Sadeddin Efendi, "Padişahım, lázım olan yerinizde sabit ve kararlı durmaktır; cengin háli budur" diyerek Padişah’ı sakinleştirmişti. Ancak bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada Padişah’ı koruma derdine düşen Enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. Savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde Türklerin lehine dönmüştü. Osmanlı karargáhındaki atoğlanı yáni seyis, aşçı, deveci, katırcı ve karakullukçu denilen hademe grubu, yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, çadır kazması, balta, odun yarması, lobut ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyuldular ve "Káfir kaçtı!" diye bağırmaya başladılar. Bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapıldı, öncü kumandanı Ciğalazáde Sinan Paşa gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle düşmanın arkasını sardı. Bataklıklara sürülen düşman askerlerinden 50 bini kılıçtan geçirildi.”
Tarih tekerrürden ibarettir...
Anafartalar'da, düşmana atacak kurşunu kalmayan mehmetciklere geleceğin lideri Mustafa Kemal “süngü tak” emrini verip şöyle haykırıyordu;
“Ben size savaşmayı değil, ölmenizi emrediyorum.Siz ölünceye kadar destek kuvvetler gelecek ve bu aziz milletin mabedinin göğsüne namahrem eli değmeyecek” demişti.Tarihe altın harflerle "Çanakkale Geçilmez" destanını yazmıştı bu aziz millet.
Moskof, Aziziye tabyasını ele geçirdiğinde Nene Hatun ve arkadaşları kazma, kürek, yaba, dirgen ve sopalarla düşmanı kovmuştu.
Uyan ey milletim, bir destanın daha yazıldı...15 Temmuz Şehitler Destanı... İstiklal Şairi Mehmet Akif “Allah, bu aziz millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın” demişti.Hainler içimizden çıkınca bu aziz milletin kahraman evlatları, Ulul emrin çağrısıyla meydanlara inip 15 Temmuz Destanını al kanlarıyla yazdılar ve “Bir gül bahçesine girercesine toprağın kara bağrına girerek” bu hayasız akına göğüslerini siper ettiler...Tıpkı Çaldıran'da, Malazgirt'te, Haçova'da, Anafartalarda olduğu gibi.Topa, tüfeğe,tanka, uçağa, kurşuna karşı iman dolu ğöğüsleriyle taşla,sopayla, elle mücadele etmek...Ancak Türk milletine nasip olur...
Allah, şehitlerimize gani gani rahmet eylesin, peygamberimize (S.AV.) komşu eylesin.Bir daha 15 Temmuzlar, darbeler, hainlikler yaşatmasın.Allah, Devletimize, milletimize zeval vermesin.Rabbim, kuzu postu giymiş bu hain mankurtları KAHHAR ismiyle yerle yeksan etsin.
Bayrak şairi Arif Nihat ASYA ne güzel söylemiş; "Senin destanını okudum,senin destanını yazacağım Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım"
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...