Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
KART HOROZ 1 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

KART HOROZ

                                                        KART HOROZ

       Hasan otuz iki yaşındaydı.Yirmi bir yaşından bu yana evlenebilmek için bütün fırsatları değerlendiriyordu.Her gün olmasa da haftada bir kaç kez kız bakmaya gidiyor ve eli hep boş dönüyordu. Sınıf öğretmeniydi ve yeni mezun olmuştu.Tayini Ardahan’ın Çıldır ilçesindeki bir dağ köyüne çıkmıştı.Yol hazırlığı yaparken, vakti zamanında doğuda öğretmenlik yapmış olan bir öğretmen komşusuyla kahvede karşılaştı.

‘Hayırlı olsun Hasan, ataman yapılmış, gel sana bir çay ikram edeyim’diyerek masasına davet edince oturmak zorunda kaldı.

‘Sağolasın Ali Hocam, teşekkürler...’

‘Nereye çıktı ataman?’

‘Ardahan’ın Çıldır ilçesinin Yukarıkaya köyüne...’

‘Bende bir zamanlar Suzuz’un dağ köylerinde görev yapmıştım.Sana bazı tavsiyelerim olacak.Bunlara dikkat edersen bir yıl sonra batıya tayin olabilirsin...’

Hasan meraklanmıştı, Ali Hoca devam etti;

‘Bak Hasan, sen bekarsın.En önemli mesele bu.Ardahan’a gittiğinde parmağına bir yüzük geçir.Nişanlı mısın diye sorduklarında, kesin bir dille evliyim diyeceksin.Bir yıl görev yapıp eş durumundan memlekete tayin isteyeceğim, diyeceksin.’

‘Niye böyle yapıyorum Hocam?’

‘Böyle yapmaz ve evliyim demezsen, gör başına gelecekleri...’

‘Ne olur ki?’

‘Bak Hasan, o bölgede bekar öğretmenler milli piyango bileti gibidir.Görev yaptığın yerdeki kızlar için o köyden kaçış bileti hükmündesin..’

‘Gelen öğretmene evlenme teklifi mi yaparlar hemen?’

‘Yok be Hasan, durum öyle bildiğin gibi değil...’

Hasan meraklanmıştı.Mevzu evlilik olunca can kulağı ile dinlemeye başladı.

İnce belli bardaktaki dumanı tüten sıcak çayı, keyfini çıkarta çıkarta içen Ali Hoca derin bir nefes aldı.Doğuda öğretmenlik yaptığı yıllar aklına gelmişti, biraz hüzünlendi, gözleri buğulandı.Bir bilge edasıyla anlatmaya başladı;

‘Bak Hasan, bundan yirmi yıl önce Suzuz’a tayinim çıkmıştı.Gencim, yakışıklıyım, idealistim ve en önemlisi heyecanlıydım çünkü ilk öğretmenlik deneyimimdi.Köyün muhtarı çok iyi bir insandı, benim geleceğimi duyunca okulun lojmanını temizletmiş ve boyatmış.İlk günlerim çok güzel geçti.Köyün önde gelen eşrafı beni her gün evlerine davet ediyor, yedirip içiriyorlardı.

Hafta sonu şehre inmek için dolmuşa biniyordum ki, muhtar yanıma geldi, kolumdan tutarak bir kenara çekti ve dedi ki;

‘Hoca, lojmanın anahtarlarını bana ver, bekar adamsın, senin kirin pisin çoktur,sen şehirdeyken bizim kızlara temizleteyim’ deyince hiç düşünmeden anahtarı veriverdim.Pazar akşamı dönünce lojmanın kapısı kilitli değildi.İçeri girdim, her yer temizlenmiş, yemekler yapılmış, soba yakılmış durumdaydı.Çok sevinmiştim.Büyük bir iştahla hazırlanan yemekleri yiyordum ki birden kapı sert bir şekilde vuruldu.Dışarıdan birileri bağırmaya başlamıştı;

‘Hocaa, hocaaa! Aç kapıyı Hocaa...’

Telaşla gidip kapıyı açtığımda önde muhtar, arkada beş on tane köylü ellerinde sopalarla beklerken gördüm.

‘Hayırdır Muhtar, gecenin bu saatinde...?’

‘Hayır mı şer mi bilmem Hoca!.Senden böyle bir namussuzluk beklemezdik...’

Şaşırmıştım, acaba ne olmuştu da köylü baskına gelir gibi lojmanı basıvermişti.Korku ve heyecanla konuşamıyordum bile;

‘Ne namusu, kimin namusu...?’ diyebildim sadece...

Muhtar ve beraberindekiler beni bir kenara iterek içeri girdiler.İki üç kişi kollarımdan tuttu.Dolapları açmaya ve içlerine bakmaya başlamışlardı ki içlerinden biri mal bulmuş mağribi sevinciyle bağırmaya başladı;

‘Buldum, buldum, buraya saklamış...’

Bende ne buldularsa merak ediyor ve görmeye çalışıyordum.Dolaptan çıkanı görünce ağzım bir karış açık kaldı.Bu Muhtarın büyük kızıydı ve bir elinde çeyizlik bohçası duruyordu.Çok utangaçtı ve yere bakıyordu.

Ben olayın şaşkınlığı içindeydim.Başıma gelenleri anlayamadığım için kollarımı sıkı sıkı tutan köylülerin kendilerine biçilen rolleri Holivud artistlerine taş çıkartırcasına büyük bir ustalıkla oynadıklarını anlayamıyordum.

Muhtar, kızının elinden tutup karşıma dikti.Bana çok kızgın davranması gereken Muhtar gayet sakin bir tavırla konuşmaya başladı;

‘Bak Hoca, olan oldu.Bu işin lamı cimi olmaz.Adam gibi isteseydin kızı vermem mi diyecektim.Kızımı alıp lojmana kaçırmışsın, bu namus işi.Meseleyi burda halledelim, tamam mı?’

Aklım başımda olmadığı için Muhtarın niyetini ve ne dediğini anlayamamış olmanın şaşkınlığı içinde ağzım açık bakınıyordum.

‘Tamam mı Hoca?.Bu kız bu lojmandan artık bu halde çıkamaz.Size imam nikahı kıyacaz, tamam mı?’

Korkudan ve şaşkınlıktan ‘tamam, dediğiniz gibi olsun’ dediğimi hatırlıyorum.Velhasılı kelam, hemen cami hocasını çağırıp ayaküstü bir imam nikahı kıydılar, kızla beni lojmanda baş başa bırakıp ‘Hayırlı olsun, Allah bir yastıkta kocatsın’ deyip çekip gittiler.

Başıma neler geldiğini imam nikahlı eşimin muzip bir şekilde bana dönüp;

‘Döşeğini açayım mı, yatacak mısın?’ demesiyle anlamaya başlamıştım.Kuyruğuna basılmış kedi yavrusu gibi odanın bir köşesine sinmiştim.Yeni eşim el pençe divan durmuş, ağzımdan çıkacak bir emir cümlesine yem görmüş serçe kuşu gibi atlamayı bekliyordu.Gecenin sessizliğine bizim sessizliğimizde eklenince vakit geçmek bilmedi.Sabaha karşı, taze nikahlı eşim ile aramızdaki buzlar çözülmeye başladı.Kendisini hiç görmediğimi niye böyle bir kumpasa girdiklerini sordum.Kız pişkin pişkin cevap verdi;

‘Cami Hocasının kızınında sende gönlü vardı.Temizlik yapmak için lojman kapısının anahtarını dört gözle bekliyorduk.Babam anahtarı bana verince kimseye haber vermeden geldim, temizliği yaptım ve bir daha çıkmadım.’

Konuştukça yeni eşime kanım ısınmaya başlamıştı.

Bu yörede yıllarca yapılan bir uygulamaymış bu tür evlilikler.Köyün ileri gelenleri kızlarını bu şekilde hemen baş göz ediveriyorlarmış.Geçen yılda cami hocasının küçük kızını benden önceki öğretmenle basmışlar ve evlendirmişler...

Ya!İşte böyle.Benim hanımı tanırsın, Tülay yengen işte o muhtarın kızıdır.Ben pişman değilim, çok memnunum, üç tanede çocuğumuz oldu.Ama evlilikleri yürümeyen çok öğretmen arkadaşım oldu.Hep boşandılar...

Neyse seninde başını ağrıttım.Ama dikkat et, lojmanın anahtarını kimseye emanet verme.Lojmana girince de önce dolapları kontrol et, ne olur ne olmaz...

 

*********

Ali Hocanın anlattıkları Hasan’ı çok etkilemişti.Demek parmağında yüzük bile olsa öğretmeni hemen everiveriyorlardı.Evlenme heyecanıyla atandığı köyde göreve başladı.Ali Hocanın tavsiyesini tersinden işletmeye karar verdi.Parmağına yüzük takmadığı gibi, bekarım ve evlenmeye hazırım mesajı vermeyi de ihmal etmiyordu.Muhtarın ve Cami hocasının yetişkin kızları da vardı.Bir kaç kere Muhtara gidip lojmanın anahtarını verip temizletmek istese de işe yaramadı.Muhtar sanki kafasından geçenleri okuyormuşçasına;

‘Hoca, sen bekar adamsın, kart HOROZSUN.Biz de na mahrem vardır, bizim kızlar senin lojmanı temizlemez...’ cevabını almıştı.

Bir gün köy konağında Muhtar ve Cami Hocası ile otururken laf dönüp dolaşıp evlilik meselesine gelince Hasan ortaya bir zarf attı;

‘Bu yaşa geldik, evlenemedik, hayırlı bir kısmet bulsam hemen evlenirim..’ deyince cingöz Muhtar lafı yapıştırıverdi;

‘Hoca! Sen kart horozsun, bizim kızlar kart horozları beğenmiyor...’

Hasan, evlenememenin hırsıyla her hafta sonu ilçeden dönünce lojmanının kapısını, dolaba saklanmış bir köylü güzeli bulma hayaliyle açıyor, bütün dolapları kontrol ettiğinde ise hayal kırıklığı yaşıyordu...Şehre eğlenmeye gelen köy öğretmenlerinin her hafta sonu ilçeden köye dönüşleri hüzünlü olsa da Yukarıkaya köyündeki Hasan’ın, dolapta saklanan köylü güzeli bulma hayaliyle köye dönüşleri heyecanla devam ediyor...

 

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...