EL...
''Sessiz'' bir şekilde, ''koridorun ortasından'' ''yürüyerek'' müdür yardımcımızın odasına baskın yaptık. Bize ait olmayan eşyalara dokunmak veya almak için izin almamız gerektiği kuralımızı bir kez daha hatırladıktan sonra bilgisayarın yanında duran büyük beyaz makinayı keşfetmeya çalıştık. Meşhur fotokopi makinasıydı bu. Daha dün labirent bulmacamızdan bir tane alıp, 29 tane yapıp getirmişti öğretmenimiz. Üzerine gazete serip bir sehpa çektik önüne ve sıra ile üstüne çıkıp, içinden yayılan ışığa bakmadan bir elimizi koyarak fotokopisini çektik.
Sınıfa döndüğümüzde ellerimizin fotokopisine iyice baktıktan sonra öğretmenimiz arkalarına isimlerimizi yazdı ve sonra karıştırıp masalarımıza bıraktı. Hepimiz kendi elimizi bulmaya çalıştık. İsimlerimize bakarak elimizi bulup bulmadığımızı kontrol etti öğretmenimiz. Çok başarılıydık bu oyunda.Teneffüse mutlu gittik.
Sesler köyümüzden duyduğumuz e ve l tahtada yazılıydı döndüğümüzde. Öğretmenimiz Tevfik'i yanına çağırdı. Ona senin adın ''e'' olsun şakacıktan dedi. Kendisi de ''l'' oldu. Gerçekten Tevfik daha kısaydı e gibi, öğretmenimiz l gibi uzun. Tahtada yazan e ve l seslerimizi birbirine yaklaştırıp, birleştirdi, Tevfik'in elini tutup, e ile l bizim gibi yaptı değil mi dedi. Ayrı dururken e ve l olan seslerimiz,yanyana gelip kuyruklarından birleşince ''el'' oldu. Hepimiz fotokopilerimizi çıkarıp içine ''el'' yazdık.
Sonraki dersimizde ''Bir elimde beş parmak, bir elimde beş parmak, hepsi eder on parmak'' diye bir şarkı öğrendik. İnanmadık saydık tabi,gerçekten on parmak mı diye. Bundan sonra dersler biterken zili on'a kadar sayıp biz çaldıracağız dedi öğretmenimiz. İki kez on'a kadar saydık ama çalmadı. Üçüncü denememizde yediye gelmiştik ki zil çaldı. Karar verdik bir hafta sonra geriye doğru sayarak zili çaldıracakmışız. Geriye doğru saymak ne demek merak ettim şimdiden.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...