“Ölü Bir Tavşana Resimler Nasıl Anlatılır’’ otizm ve sanat terapisi
Allan Kaprow, ‘’Sanat olsun veya olmasın, önemli olan, sanatın hedeflediklerinin toplumca yeniden keşfedilmesi için, düzenin sorgulanmasıdır’’ der.
Beuys görünümü şöyle hazırlar; TAVŞAN ÖLÜDÜR, BEUYS’UN YÜZÜ, BALA BULANMIŞ VE ALTIN VARAKLA KAPLANMIŞ TIR. ELİNDE ÖLÜ BİR TAVŞAN; GALERİYİ GEZER, VE ONA TABLOLARI ANLATIR.
Bu çalışmasında “tavşan” Eski Yunan ve Antik Roma mitolojilerinde hayat döngüsünün, Hristiyanlık’ta doğurganlığın ve yine yeniden doğuşun sembolüdür.
Beuys'a göre sanatın amacı insanları özgürleştirmek:
"Bana göre sanat, bir özgürlük bilimidir."
Fluxus; amacı sanatta devinimsel bir akıntı yaratma olan benimseyiştir. Beuys’un sanatında kullandığı malzemeler, başvurduğu yöntemler şamanvaridir. Bunda askerliği sırasında tanıştığı şaman kültürünün oldukça payı vardır. Ancak sadece bu da değildir. Sanatçı çocukluğundan beri doğaya düşkünlüğüyle tanınmış; çevresine dikkatli gözlerle inceleyen biridir. Askerlik döneminde Kırım’ da uçağı düşürülen beuys; burada ölmek üzere iken tatarlar tarafından bulunmuştur. Donmuş vücudu iç yağı ile ovularak ve keçeyle sarılarak yaşama döndürülmüştür. Bu keçe ve yağ ileriki yıllarda onun en çok kullandığı sanat malzemesi olacaktır.
Beuys’u kurtaran Tatarların Şamanist bir inancı olması sebebiyle; onların inançlarında yer alan ağaç dikme, keçe ve yağ kullanımı ayrıca şamanlardaki ‘şaman doktordur’ ‘ şaman hastanın yerine geçer, onun yerine acı çeker ve iyileştiricidir’ düşüncesi Joseph Beuys’un en büyük sanatta iyileştirme sürecini başlatmıştır. Sanatçının işlerinde de, eylemlerinde de Şamanist izleri bulmamız olasıdır.
Sanatçı; devrimci bir insan kavramının oluşabilmesi için, insanın bütün güçlerinden bahsedilmesi gerektiğine inanıyordur. Bu düşüncede kendisini bir aracı olarak gösteriyordur(J. BEUYS-2005 s.52) .
Kullandığı malzemeleri irdelediğimizde ilk malzeme kendisidir. iç yağı keçe ve bakır en temel malzemeleridir. Bu malzemelere öz kimliklerini bozmadan yapısını değiştirmeden anlamlar simgeler yüklemiştir. Beuys ‘un ilgi ve alakası tamamı ile; enerji ve sanatsal etkidir.
Zamansız yol aşımına uğramak…..
Özel bir gerçeklikle kuşatılmış olduğumuzda; işin kolayına kaçarak beynin sağ yarısıyla sağ cebimizi, sol yarısıyla da sol cebimizdeki paralarımızı hesaplayabilmeliyiz.
Kendimi bir sınıflamaya sokmam gerekirse; sanırım dünyadaki olguları, oluşları ve varoluşları; işin kolayına kaçarak düşünmeyi tercih edenler sınıfına dahil olabilirim. Bu benim işin kolayına kaçan mizaçta bir insan olduğumdan kaynaklandığı anlamına gelmesin; işin kolay yanını seçerek olguları değerlendirmenin, yaşadığımız dünyada olguların öz niteliğini anlamaya, yasal kabul edilen yorumlardan çok daha yakın olduğum durumlar doğurur.
Otizmin varlığının gerçekten de çok çeşitli, hatta sınırsız olasılıkları barındırdığını düşünüyorum. Olasılıkların seçimi ise, bir nebze de olsa dünyada yaşayan; hem sağ cebindekileri hem de sol cebindekileri ayrı ayrı hesaplayabilen bireylerin elindedir. Otizm, sıkıştırılarak yoğunlaştırılmış, olasılıklarla üremeyi sürdüren bir palettir. Renklerin hep canlı kalması her olasılığa şans vermenin ötesinde, büyük bir ciddiyetle babannenin ellerinden de şifa bulunabileceği gerçeğidir. Bu rastgele dağılım eğiliminin evrenselleşmesi de ancak hareketlerin tekerrürü ile mümkün olacaktır. Çünkü kesintisiz denemeler yoluyla arayış ve yetenekler güçlenir, stil ve yöntemler iyice rafine edilmiş olur. Bir kez olsun ciddi araştırmalar yapılıp, uzmanlıkların oluşmasıyla işin püf noktaları yani teoriler yönteme dönüşünce bu yaklaşım kolay kolay elin tersiyle itilemez.
Sonuçta; her haliyle sıradan bir yaşam süren bir insan, yaşamı boyunca kaç kez yaygınlaşarak, gelişimin her zerresini etkileyen bir hastalığın, şifası olarak boyaların gücünü dert etmek zorunda kalır ki?
‘’Otizmli çocuklarda sanat terapisinin etkilerini araştıran araştırmacılara ihtiyaç vardır; bu yöntemin otizmli çocuklar üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösteren deneysel araştırma henüz yoktur ya da yapılan deneysel araştırmalar bu yöntemin otizmli çocuklar üzerinde herhangi bir olumlu etkisi yoktur’’gibi söylemlerin uğursuzluğu net bir belaya dönüşmeden önce, gerekli önlemler alınmalıdır.
Şimdilik kurallar böyle olduğu için böyle yapıyoruz, güneşin doğudan doğup, batıdan batması gibi… İnsan hazırlıksız halde, kendini aniden mutlak bir karanlığın içine bırakılıvermiş bulunca edepli bir cırcır böceği gibi gücü nedir, nerededir bilemez. Bu gücü tanımak, tanımlamak için uzak görünen ihtimallerin sanatla da var olacağı ihtimalini taşıyorum.
Makul olan her zaman sevinç yaratır, sanat terapisinin de kendine özgü bir miktarcık daha zaman öldürme tarzı olsa da; durumlarda ricanın türüne göre değişir. Biliyoruz ki sanat; kuş gibi özgür, deniz kadar gibi geniştir.
Picasso, onu ziyarete gelen dostlarını uğurlarken şöyle der; ‘ eğer tekrar gelmek isterseniz, mutlaka gelin. Ama gelecekseniz Mekke ye hacca gider gibi gelmeyin. Beni seviyorsanız, benimle vakit geçirmekten hoşlanıyorsanız ve benimle basit, doğrudan bir ilişki kurmak istiyorsanız gelin. Eğer sadece resimlerimi görmek istiyorsanız, müzeye gitseniz de olur.’
İşte çocuklarda; gelenin şeklini böyle diliyorlar bence….
Gördüğüm o ki; İklim değişikliği olmadığı sürece; yaratma heyecanı baştan sona kadar aynı şiddette, duyuları ve duyguları büyük rol oynuyor.
Çizgileri; ister hafif, ister kuvvetli çizilmiş olsun, hiç tereddütlü değil, hakim ve o sayfaya ait…..
Saygılarımla…
NURAY KURNAZ
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...