Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
ÖĞRETMENİM 2 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

ÖĞRETMENİM

ÖĞRETMENİM

  Eğer memur çocuğuysanız,  öğrencilik yıllarınızın farklı şehirlerde geçmiş olma ihtimali yüksektir. Benim için de öyle oldu. Bu yüzden Ankara ve lise yılları yan yanadır zihnimde.  Ankara ile okuduğum liseyi, arkadaşlarımı, anıları, renkleri, sesleri hatırlarım. Öğretmenlerimizi, üç kişi oturduğumuz ve sığamadığımız tahta sıraları, cıvıl cıvıl koridorları, soğuk Ankara kışlarında içimizi ısıtan arkadaşlığımızı, kahkahalarımızı ve bitmek bilmeyen yaşam enerjimizi ve hayallerimizi hatırlarım.

  Ankara kışlarının gri havasına eşlik edercesine sınıfımız, koyu gri taş zemin ve koyu kahverengi tahta sıralardan ibaretti. Tek ders aracımız Coğrafya Dersinde kullandığımız haritaydı. Bu edebiyat şubesinde biz 80 kişiydik. İnanması güç değil mi?

Lise-3’e yeni başlamıştık. Dersler arasında Sanat Tarihi dersi de vardı. Bu dersi görür görmez yorumlar yapmaya başladık.

-          Aaaa son sınıfta bu ders çekilir mi arkadaş?

-          ÖYS’de bu dersten soru çıkıyor mu?

-          Onun yerine keşke Coğrafya olsaydı. Çok eksiğim var.

-          Biz sınava hazırlanıyoruz. Göreceğimiz derse bak.

-          Amaaan boşverin hocayı ikna ederiz test çözeriz biz. Uğraşamam sanatla falan.

 Ders zili çaldı. İstenmeyen dersin öğretmeni içeri girdi. Kendisine önyargı ile bakan 80 çift gözün önünde  etkileyici sesiyle ve gülümseyerek “günaydın arkadaşlar” dedi.  Kucağında daha önce hiç görmediğim bir cihaz taşıyordu.  Cihazı masanın üzerine koydu.  İsmini tahtaya yazdı.

-           Bu sene Sanat Tarihi derslerinde beraberiz.  Ders işleme şeklimiz diğer derslerden biraz farklı olacak. Sanatın güzelliklerini beraber keşfedeceğiz.  Lise 3. Sınıf olduğunuzu ve sınava hazırlandığınızı biliyorum. Amacım sizi sıkmak değil aksine bu derste sınavdan uzaklaşıp sanatla biraz rahatlamanızı sağlamak.

Tahmin edebileceğiniz gibi herkes şaşkındı. Sanat Tarihi dersinde nasıl rahatlayabilirdik? Bu da en nihayetinde sınava gireceğimiz derslerden biri değil miydi?  Fısıldaşmalar başladı. Öğretmenin yaklaşımı gerçekten farklıydı ama ders ile ilgili önyargımız hala kırılmamıştı. İnsan ders ortamında nasıl rahatlardı? İnanamamıştık.

Öğretmenimiz: “ İlk dersimize geçmeden önce bir arkadaşımız aşağıdaki depodan siyah perde getirebilir mi? “ dediğinde burada farklı bir şeyler olacağını anlamıştık. Perdeler geldi. Camlar karardı. O siyah cihazın slayt makinesi olduğunu da çalışınca anlaşıldı.

Serpil Öğretmen: “Duvarda bazı sanat eserlerinin resimleri yansıyacak. Sadece bakmanızı istiyorum” dedi.  Duvarda  Roma Döneminden bir erkek heykeli  belirdi. Gülüşmeler, konuşmalar  uğultu şeklinde bütün sınıfı sardı ve bu durum bir süre devam etti. Serpil Öğretmen bir süre bekledikten sonra:

-          Arkadaşlar aklınıza gelenleri ve neden güldüğünüzü biliyorum. Dersimizde burada gösterdiğim objelere, heykellere, resimlere farklı bakmayı öğreneceğiz.  BİR SANAT ESERİNE BAKMAYI ÖĞRENECEĞİZ.  Farklı baktığınız zaman bu sanat eserlerini komik bulmaktan öte onlarda farklı şeyler göreceksiniz ve bu da sizi mutlu edecek.

Şaşırdık, çünkü bize kızmadı. Hatta gülümsedi.  Önyargılarımız yerle bir olmuştu. Sene başında istemediğimiz ders git gide  en sevilen derslerin arasına girdi. Her şeyden önemlisi Sanat Tarihi Dersi sıkıcı değildi. Hatta eğlenceli olmaya başlamıştı.

Daha sonra müzelere gittik. Sanat eserlerini inceledik. Öğretmenimiz zaman zaman antik çağlardan hikayeler de  anlatıyordu. Bu hikayeler ve eserler zihinde birleştiği zaman o dönemleri gözümüzde canlandırıyorduk. Dediği olmuştu. Sanat Tarihi Dersinde başka dünyalara yolculuklar yapıyorduk. Herkes kendi yolculuğunda mutluydu.

Sınava hazırlanmaktan bunalmış gençlerin sınıfına  tüm renkleriyle gelmişti Serpil Öğretmenim. Onun dersleri adeta bir terapiydi.  Evet biz bu derste sanatla rahatlıyorduk. Açıkçası dersin sınavlarıyla  ilgilenmiyorduk. Onun amacı bilgi kazandırmaktan çok sanata yönelik tutumumuzu olumlu hale getirmek, sanattan zevk almayı ve farklı bakış açılarıyla bakmamızı sağlamaktı.  BAŞARDI. Hatta öyle başarılı oldu ki o dönem arkeolog olmayı bile düşünmüştüm.

Derse yönelik tutumlar olumlu hale gelince zaten bilgi de kazanılıyordu. Çünkü merak ediyorduk. Bir sanat eserini gördüğümüzde acaba hangi dönemin özelliklerini taşıyor? Sanatçısı kim? Şu anda hangi ülkede sergileniyor?  gibi sorular soruyorduk. İşte o zaman bilgi öğretmen tarafından sunulan bir şey değil sizin talep ettiğiniz ve istediğiniz bir şey haline geliyordu.  

Öğretmenimiz her ders slayt makinesini koltuğunun altında taşıdı. Farklı resimler getirdi sınıfımızın duvarına astı. Müzelere götürdü. Öğretmenime bu çabasından dolayı maaş artışı mı sağlandı?  Ya da bu kadar özverili olduğu  ve yaptıkları için  takdir mi gördü? Böyle olduğunu düşünmüyorum.  Peki mesleğine ve öğrencilerine bu kadar bağlı olmasının sırrı neydi?

Ben bu sırrın SEVGİ olduğunu düşünüyorum. Bizlerle olmayı seviyordu. Okulda ve bizlerle olmaktan mutluydu. biz bunu hissedebiliyorduk.

Peki ödülü neydi?

Bizlerin onu ve dersini sevmemiz  ve hayatımızda bir fark yarattığını düşünmesi, sanatın hak ettiği değeri göremediği toplumumuzda en azından ulaşabildiği gençlerin sanata olumlu bakabilmelerini sağlamak, onun için  ödül olmuştu sanırım.

Hayatımda fark yarattığın ve bizleri sevdiğin için çok teşekkürler Serpil Öğretmenim. Böyle bir öğretmenin öğrencisi olduğum için gurur duyuyorum.

Serpil Öğretmenim gibi imkansızı imkanlı kılan tüm öğretmenlerimize sonsuz sevgi ve saygılarımla..

Ömüray Akdemir

 

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...