RUHUN DİNLENMESİ
“Ruhun dinlenmesi ne demek sence?” dedim… “Nasıl yani?” dedin… Şaşırmıştın, derin bir kuyudan gelen anlaşılmaz sözcükler gibi geldi sana sorum. anlamamıştın, ya da anladın da anlamazlıktan geldin kim bilir. Sonra başka bir soru sordum, “Yani” dedim, “Sen iyi bir okuyucu musun?” Yine durdun, sadece yüzüme baktın, gözlerinde esrarengiz bir duman… Bu kez sen sordun, “İyi okuyucu olmak ne demek? Okuduklarının hepsini ezbere bilmek mi?” “Yooo” dedim, “Öyle değil, çok çooook kitap okumak, okumadan duramamak, ekmek gibi, su gibi, hava gibi okuma ihtiyacı duymak… Dağda, ormanda, köyde şehirde, gündüz, gece bulduğun her fırsatta kelimelerin o büyüleyici, o tılsımlı dünyasına dalmak. Kitabın kokusunu gül gibi ciğerlerine çekmek. Roman okumak, öykü, şiir, deneme, tarih, felsefe, psikoloji okumak… Dünyayı tanımak yani.” “Haaa!” dedin, “O zaman ben iyi bir okuyucuyum, çünkü okumayı seviyorum, insanları, dünyayı seviyorum…” Sonra durdun, soluk aldın, bu kez sen sordun seni meşgul eden o kadim soruyu, “Ruhun dinlenmesi ne demek? Ruh yoruluyor mu ki?” Güldüm. “Bedenin yorulur ya hani, diyelim ki kazma kürek sallarsın, eşya taşırsın, hamallık yaparsın, ırgatlık yaparsın, harç kararsın, yürürsün gün boyu, çalışırsın sonra da eve gelir, bir güzel uzanır, bedenini dinlendirirsin… Sabah olunca ağrıları, sızıları hissetmezsin… Bedenimizle birlikte ruhumuzun da rahatlaması gerekmez mi? Ne dersin?” Şaşırdın, ne demek istediğimi kestirmeye çalıştın, “Bedenimizle birlikte ruhumuz da dinlenmez mi?” diye sordun. “Ben kendimden biliyorum, benim ruhum dinlenmez!” dedim. “Onu dinlendirmek için başka, çok farklı çabalar gerekiyor… Ruhunu dinlendirmeyen insan huzursuz, kırıcı, asabi olur… Hiçbir şeyi beğenmez, selam verenlere bile küfredercesine bakar, aksi, geçimsiz, sevimsiz olur yani… Hani bilirsin, ‘suratından düşen bin parça’ deriz ya işte öyle…” Bu kez sen güldün. “Çabalar dedin, nasıl çabalar?” “Yani farklı aktiviteler, bu müzik olabilir, resim, olabilir, şiir, spor, tiyatro, sinema, yüzme, tatil, her şey olabilir… Mesela ben ruhumu kitap okuyarak dinlendiririm!” Sevimli, meraklı bakışlarla baktın bana… Belki de ortak bir yönümüzün olmasına sevindin, heyecanla; “Nasıl anlıyorsun ruhunun dinlendiğini peki?” “Hani mutlu olduğunda uçar gibi hissedersin ya kendini, her kitaptan sonra öyle oluyorum işte… Dudaklarımda oynak bir ezgi, parmak uçlarıma basarak, rüzgârı içiyorum, sonra uçuyorum, ak bulutların arasına… Bambaşka dünyalara, uzun yolculuklara çıkıyorum. Kokular o kadar güzel ki oralarda, hava, su, ağaçlar, gökyüzü o kadar temiz ki, insan sevgisi, dost sıcaklığı, dost selamı, arkadaşlık, kardeşlik, insanlık o kadar farklı ki… Hiç gelmesem diyorum, sonra bir bakıyorum ki, dünya yine eski dünya; savaşların, dövüşlerin, kinin ve nefretin sesi, kokusu o kadar iğrenç ki… ‘Ahhh!’ diyorum, ‘Ah neden geldim.’ Yeniden uzaklara gitmek, ruhumu dinlendirmek, rahatlamak için kitap okumaya başlıyorum, bu böyle devam ediyor…” Bana acıyorsun… Biliyorum acıyorsun, ruhumun derinliklerinde kanayan bir yaram olduğunu biliyorsun… Ondan olsa gerek “Üzülme!” diyorsun. “Üzülme! gel ruhlarımızı beraber dinlendirelim… Bak bu kitabı yeni aldım.” İkimizin de yüreğinde fışkıran ateş denizi yüzümüze vuruyor, kitabı alıp kokusunu ruhumuzun en dip hücrelerine kadar çekiyoruz. Ruhumuz usulca dinleniyor.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...