BİR ZAMANLAR ANADOLU'DA-Vol.2 Karapınar-Yıldırım/BURSA
I
Okuldan döndüm. Pis bir hava var. Bol karbondioksitli ıslak bir iş günü bitimi… Akşama koşuya çıkmam gerekiyor ama bacaklar hiç öyle söylemiyor. Minibüsten inince telefona bakıyorum. Hmm o da nesi?Nihan Toptan aramış beni. Rolantide olan tüm beyin aktiviteleri en üst hızda çalışmaya başlıyor. Diyorum kendi kendime oğlum artık bir eğitimlik de olsan tecrübeli bir kze adayısın uyanık ol,sakın düşme bu kurt kze’lerin kirli oyunlarına. Arıyorum. Telefon uzun uzun çalıyor ve kurt kze Nihan Toptan
-giriş faslından sonra-
- Sezer Hocam e-postana baktın mı bilmiyorum ama hafta sonu Bursa Yıldırım’dayız. Hazır mısın yeni maça?
Hmmm diyorum demek ki yeni kek yok. Rahat olabilirim.
Askerliğini yapan her Türk vatandaşının bileceği gibi “Hazır mısın?” sorusunun tek cevabı vardır:
- Her zaman diyorum,kendimden gayet emin bir tavırla.
- Biliyorsun değil mi Sezer Hocam bu eğitimde oyun yönergesi vereceksin.
İşte bu anda biraz önce gayet kendinden emin bas bariton tonda verilen “her zaman” cevabının yerini, tenor tonda ve zor zar işitilen bir düzeyde “evet” hatta “ivit” gibi ne olduğu muallâkta olan bir cevap alıyor. İyi dileklerle kapatılan telefondan sonra gelsin yeni cici stres kaynağım: Oyun Yönergesi
Tamam, ilk eğitimi aldıktan sonra çocuklarla öğrendiğim tüm oyunları birçok defa oynattım, yönerge de verdim. Evet, birkaçı oyun oynanırken kafa kafaya çarpışmış olabilir yalnız müessesimizin bunda en küçük bir suçu bulunmamaktadır.
Tabi şu anda durum çok farklı, yetişkinler olacak karşımda ve ben kelli felli insanlara oyun oynatacağım. Hmm “Ne yapsam, ne yapsam? /Bir hamak alıp sallasam.” adlı yöresel türküyü mırıldanırken pıtttt! Bir fikir! Okuldakileri toplayayım bahçeye, onlara yönerge vereyim böylece antrenman eksiği olmaz. Eve varmadan bereket versin biraz beynime kan gidiyor da bu parlak(!) fikirden vazgeçip, başka yollar aramaya başlıyorum. Her öğrencinin konu anlatımlarındaki can dostu, en iyi hocası aynaya sığınıyorum. Ayna candır deyip veriyorum kendimi antrenmana.
Tabi eğitim heyecanının yanında şimdi bir de yolculuk kısmı var. Yolculuk kısmının da valiz hazırlama gibi tanıdığım her canlıyı ifrit eden bir tarafı var. Sayın Okur, sizde durum nasıldır?İfrit sebebi bu mudur, bilemem. Bendeki sebep eşya seçiminden ya da seçememekten kaynaklı… Ben ya çok eşya alırım ya da az. Valiz hazırlama konusunda “orta” mertebesine ulaşamadım. Dört yıl yatılı lise, dört yıl üniversite hayatı, arada bir dünya yolculuk ama olmayınca olmuyor işte.
II
Bir şekilde eşya topluyor, yola çıkıyorum. İçimde tuhaf bir heyecan. Acaba okul nerede, oyun yönergesini iyi verebilecek miyim ve evet,defans ikilisinin diğer ismi Kemal (Pişkiner) Hocam nasıl biridir? Adam yer mi? Yoksa en sevdiği şey çaylak kze adaylarını mideye indirmek midir? Heyecan ve stresin verdiği binlerce saçma, tatlı düşünceyi geride bırakıyorum ve otobüsten inip otelin yolunu tutuyorum.
Güzel bir akşam yemeğinden sonra eğitim öncesi toplantısını yapmak için lobiye geçiyoruz. İlk eğitimimde bunu skype üzerinden yaptığımız için ayrıntılara bu kadar vakıf değildim. Yavaş yavaş öğreniyorum. Eğitim öncesi kontrat nasıl yapılır, konular nasıl paylaşılır. Yalnız bu safha için hep anlayamayacağım bir şey olacak. Birbiriyle daha önce hiç çalışmamış iki eğitimci nasıl oluyor da birbirlerini bu kadar kısa sürede tamamlayabiliyorlar. Eşyanın yerini değiştirirsin, o bile yerini yadırgar. Kemal ve Nihan Hocam arasında ise bırakın yadırgamayı bir yabancılık hissi bile yok. Sayın Okur, sen buna ne dersin bilmiyorum. Ben şöyle diyorum :”Öğrenme yoldaşlığı dediğimiz şey var ya, o işte bu.”
Eee sıra gelir çaylak kze adayına. Benim sandalyedeki oturuşum “Siz nasıl uygun görürseniz bey babacığım” modunda. Yalnız ben o sandalyede bey babacığım şeklinde de otursam, Hülya Avşar şeklinde de otursam oyun yönergeleri paşa paşa seçilecek. Seçenekleri seriyorum önüme düşünüyor, taşınıyorum. Tut-at ile ev sahibi-kiracıyı seçiyorum. Hayde vre deyip artık eğitim gününü bekliyorum.
Ertesi sabah sınava gidecek öğrenci kafasıyla kalkıyorum yataktan. Karnımda her haliyle “ben stres ağrısıyım, canını sıkmaya geldim” diyen bir ağrı. Kahvaltı salonuna çıkıp da Ulu Camii manzarasını görünce ne ağrı kalıyor ne stres. Bir kez daha hak veriyorum Tanpınar’a ve o harika şiirden bir mısra mırıldanıyorum yavaşça
“ovaların yeşili, göğün mavisi/ve mimarilerin en ilahisi”
Hızlıca edilen sağlam bir kahvaltıdan sonra kıymetli şoförümüz Nihan Toptan bizi otelden alıyor ve Karapınar İlk-Ortaokulu bahçesine schumivari bir girişle atıyor. Okula yavaş yavaş giriyoruz. Kapılar açık, yeni demlenen çayın kokusu sinmiş her yana fakat kimse yok. Biraz göz gezdirdikten sonra istediğimiz şekilde hazırlanmış sınıfı görüyoruz. Sağ olsun Cezmi Bey tam planda verildiği gibi sıraları hazırlatmış. Geri kalan ayrıntıları da biz çabucak hallediyoruz. O sırada öğretmenlerimiz de yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Son kontroller yapılıyor. Her şey hazır… Nihan Hoca’m Freddie Mercury’e selam edip sahneye çıkıyor ve o bilindik parça çalmaya başlıyor:
“Show must go on”
Nihan Hoca’mın sıkı girişi ve tempoya çabucak ayak uyduran katılımcı öğretmenlerimiz sayesinde eğitim şahane bir şekilde açılışını yapıyor. Bir bakıyorum ki sıra bana gelmiş. Sırtımda Kemal Hoca’mın elini hissediyorum. Gözleriyle Karate Kid’in hocası gibi veriyor taktiği ve salıyor beni sahneye. İçimde “Allahım sana geliyorum” diye yankılanan bir ses duyuyorum. Sonrası mı? Sayın Okur sonrasını inan ben de hatırlamıyorum. Artık nasıl bir heyecansa... Sadece oyun bittiğinde gözlerim Kemal ve Nihan Hoca’mı arıyor. Yüzlerinde “Aferin çaylak” ifadesini görüyorum ve derin bir ohh çekip Kemal Sensey’i izlemek için sınıftaki yerimi alıyorum. Katılımcılarımızın etkin katılımı ile öğle yemeğini buluyoruz fakat öğle yemeği bir türlü bizi bulmuyor. Öğle yemeğinden kaynaklanan küçük çaplı sorun bana iyi bir ders oluyor. Şöyle ki,birçok insanın dolaylı ya da direk dâhil olduğu durumlar birçok avantajla birlikte dezavantajı da beraberinde getirir. Bizim eğitimimizde kapsamlı ve sürece yayılan bir eğitim. Öngörebileceğin aksaklıkların yanında öngöremeyeceklerin de olacak. Bizim eğitimde de yemek öngöremediğimiz bir aksaklık oldu. Bu sorun, sorun seviyesine ulaşmadan, Kemal ve Nihan Hocam tarafından bertaraf edildi. Bana da iyi bir tecrübe oldu. Tabi bu sırada sorunu aşmada katılımcılarımızın da kolaylaştırıcı etkisini, söylemeden geçmemek lazım… Yemek söylediğimiz yerin bizden çaldığı zamana takılmayıp, elimizde kalan zamanı mümkün olan en iyi şekilde planlayıp, verimli şekilde kullanarak ilk günün tüm kazanımlarını eksiksiz bir şekilde tamamladık.
Sayın Okur burada günceye biraz es verip Karapınar İlk-Ortaokulu’nun öğrenci profili ve çevresinden bahsetmek istiyorum. Karapınar Bursa’nın göçle oluşan semti Yıldırım’ın en dış halkalarından biridir. Çok çocuklu geniş ailelerden oluşuyor Karapınar Mahallesi. İşsizlik yüksek, buna bağlı olarak suç oranı da fazla. Özellikle madde kullanımı yaygın. Okuldaki suç oranı geçmiş yıllara göre çok az, olanlar da büyük tehlike içeren suçlar değil. Bu durumun değişmesinde okul idaresinin ve öğretmenlerinin kararlı ve mücadeleci tutumu büyük rol oynamış. Karapınar’daki durumun daha da iyiye gideceğinden hiç şüphem yok çünkü okulun öğretmen kadrosunun çok iyi bir dinamiği var.Bu da kaçınılmaz olarak iyi yönde değişimi getirecek.Aralarda yaptığımız sohbetlerin birinde okulun resim öğretmeni Barış Hoca’m şöyle bir tespitte bulundu:
“Hocam önemli olan çocuğun pin kodunu bulabilmek. Onu bulduğun zaman çocuk sana tüm kapılarını açıyor zaten”
Ben Karapınar İlk-Ortaokulu’nda pin kodunu ısrarla arayan meslektaşlarımı gördüm. Bütün zorluklara rağmen pin kodunu aramaktan vazgeçmeyen eğitimciler kazanacak her şeyin sonunda.
Gün,yine sıcak kahvelere eşlik eden aynı sıcaklıktaki çıkış biletleri, geliştirici ve iyileştirici geri bildirimler ve hala “M.E.B’te olsa nasıl olurdu?” diye düşünmeden edemediğim işlevsel bir koçluk süreciyle sona erdi.Cebimde bir sürü an,kafamda bir çok hikaye tuttuk otelin yolunu.
Otele varıp da yatağa atınca kendimi M. Mungan’ın güzel sözlerine yorumuyla hayat veren Neşe Karaböcek’in sesi düştü içime.
“rutubetli duvarlarında hayallerim gezinir
Yatağında kirlenmemiş bir battaniyeyle dertleşirsin”
İlk otel tecrübesinin yan etkisidir dedim.Şarkının verdiği hüznü sineye çekip, saldım kendimi uykunun tatlı kollarına
III
İkinci gün başlangıçlarını hep seviyorum önceki güncede de söyledim. İçimizdeki çocuğu uyandırıyor masallar. Havayı ısıtıyor, güne gülen gözlerle başlatıyor. Çirkin Ördek Yavrusu ile işlediğimiz konuların tekrarını yapıp dünkü akışı kıskandıracak bir şekilde devam ettik ikinci güne de.Çirkin Ördeği takiben gelen oyun-kur uyanan çocukluğun daha şahlanmasını sağladı. O sırada biri dışarıdan sesleri dinlese herhalde içerinde yetişkinlerden oluşan bir grubun olmadığına yemin edebilirdi.Bir kez daha gördüm ki oyun, sadece eğitimin değil yaşamın en temel gereksinimlerinden biri.
İlk aramıza çıkıyoruz ve arayla birlikte benim nabız da yavaş yavaş taşikardi seviyesine ulaşıyor. Hâlbuki koşucu adamım nabzımın zırt pırt yükselmemesi lazım ama gel gör ki yetişkin eğitimi deyince akan sular duruyormuş. Kendi kendimi iknaya yöneldim. Dedim
“Oğlum Sezer, sen ki bugüne bugün yönergeli oyun vermiş kze adayısın, kim tutar seni? Kaptır gitsin.”
Rocky bu sefer gazı yemedi. Öyle böyle derken buldum yine kendimi sahnede. Kem küm yapacak vakit yok. Yine içimde duydum “Allahım sana geliyorum”u. Tamamdır dedim,vakit gelmiş. Hemen verdim yönergeyi. Sorunsuz bir şekilde bitirdik canlandırma oyununu.
Eğitim katılımcılarımızın düşmeyen enerjisi ile son ana kadar geldi. En sonda yapılan istasyon çalışması da bir nevi çıkış bileti oldu bizler için. Katılımcı öğretmenlerimiz o kadar içten, güzel ve esprili bir dille anlatmışlar ki olan biteni, bize sadece haftanın yorgunluğunu oraya bırakıp yeni haftanın heyecanına sarılmak kaldı.
Bu güncede son sözü katılımcılarımıza bırakıyorum. Onların yaptığı son çalışmadan birkaç fotoğrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. Oğuz Haksever’in efsane programında olduğu gibi işte “O An’lar”:
-Teşekkür -
Bizi kusursuz bir şekilde karşılayan,ağırlayan ve harika bir eğitim katılımı gösteren Karapınar İlk-Ortaokulu idaresine ve öğretmenlerine,
Çayımızı ve kahvemizi hiç eksik etmeyen Hürmet Abla'ya,
Heyecanımı anlayan,kontrol altında tutmamı sağlayan, tüm tecrübelerini benimle paylaşan,yol gösteren ve bana kusursuz bir gözlem imkânı sağlayan Nihan TOPTAN ve Mustafa Kemal Pişkiner'e binlerce kez teşekkür ederim.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...