Şanlıurfa Suruç'ta Öğrenen Lider Öğretmen Semineri Yolculuğu ve Düşündürdükleri
Uzun bir ardan sonra gözlem ve geri bildirim için ÖLÖ uygulamasına katıldım. Bu yolculuktan izlenimleri de sizlerle paylaşmak istedim.
Şanlıurfa
Gidenler bilir ilginç bir şehirdir. Entarili erkekleri, farklı renklerde poşuları ( eminim farklı isimleri vardır, ben bilmiyorum), hızlı ve sert konuşma biçimleri, kadınlı erkekli oturulan bir çok kafesi ile size farklı bir ilde olduğunuzu hatırlatır.
Benim farklı deneyimlerim nedeni ile çok barışık olmadığım bir şehirdir. Bu gidişimde fark ettiğim şehirde çok ciddi bir yapılaşma ve “modernleşme” göze çarpıyor. Özellikle havaalanı tarafında yeni yerleşim alanları var. Büyük, gerçekten büyük balkonları olan siteler. Büyük balkonlar tahmin edebileceğiniz gibi Urfa sıcağında yaşamsal öneme sahip ve mimarinin vazgeçilmez parçası. İlgimi çeken bir başka nokta da (benim kaldığım bölgeye özel de olabilir) kaldırımların engellilere uygun yapılmış olması.
Her ilin olduğu gibi Urfa’nın da kendine ait bir zaman çizelgesi var. Bir gidişimde öğretmenlerin temel konusu isottu. İsot bilmeyenler için Urfa biberi. O dönemde öğretmenler arasındaki sohbet sıklıkla isot üzerine odaklanıyordu veya öğlen yemeğine muhakkak isot getiriliyordu. Öğretmenler arasında “ İsot paraları yattı mı?” sorusu ilgimizi çekti, sorduk. Meğer eğitim, öğretime hazırlık parası olarak yatan paraya burada “ isot parası” deniyormuş. Düşündürücü, bölge gerçeği diyerek isot dönemine nokta koyalım.
Bu dönem ise “halı yıkama dönemi” olarak nitelenebilir. Sıklıkla sorulan soru: “ Halıları yıkadınız mı veya yıkattınız mı?”. Bu aylarda Urfa sıcağının evlerde yarattığı etkiyi azaltmak için halılar yıkanıp kaldırılır, yerine daha ince malzemeler serilirmiş. Hatta sadece halılar değil tüm ev hortumlarla yıkanırmış, kısaca yaza hazırlık dönemi başlamış Urfa’da.
Bu bölümü uzattım ama bir gözlemimi daha paylaşmak isterim. Özellikle Urfa merkezde görev yapan erkek öğretmenlerin birçoğunun öğretmenliği ikinci iş olarak yapması. (Bu gözlem araştırma verileri ile desteklenmediği için göz ardı edilebilir.) Sohbetler sırasında erkek öğretmenlerin tamamına yakınının uğraştıkları başka ticari faaliyetler olduğunu gözlemlemek ilginç geldi bana. Bu arada bir kısmi zamanlı eğitmenimizin anlattığı “ Çiftçi dendiğinde kız verilmiyor, onun için öğretmen olduk” cümlesi de bu gözlemi destekler nitelikte.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu hafta yolculuk yapılan Suruç ilçesinde öğretmenlerin profili merkezden çok farklı. Türkiye genelinde olduğu gibi ilçe ilçe öğretmen ve okul yapılarının renk ve tonları değişiyor. Biraz da Suruç’tan bahsedelim asıl konumuza gelelim.
Suruç
Suruç ilçesine geldiğinizde farklı bir etnik ve siyasi yapının içine girdiğinizi fark ediyorsunuz. Sınıra yakın bu ilçenin yapısı ile ilgili farklı kaynaklardan bilgi alınabilir ama o kaynaklarda büyük bir ihtimalle bulunamayacak bilgiyi bana bir kısmi zamanlı eğitimcimiz verdi. Bu ilçede en önemli uğraşlardan biri at yetiştiriciliği. Önemli bir gelir ve gider kaynağı. Atlara büyük bir özenle bakılıyormuş. Bölgeden birisinin söylediği ve kısmi zamanlı eğitmenimizin bana aktardığı “ Atlara baktığımız özen ve titizlikle analarımıza baksaydık daha uzun ve mutlu yaşarlardı.” sözü, ayaklarının özenle yıkanıp, bezlere sarıldığını atların bölge için önemini anlatıyor.
İlçenin ara sokaklarına girdiğinizde arabayı kullananın hızını düşürmesi ve daha dikkatli olması gerekiyor. Nedeni tabii ki; sokakta oynayan veya yaşayan çocuklar. Başbakanın çok çocuk politikası için geçmişten bu güne hem Urfa, hem Suruç elinden geleni yapıyor. ( 2012 istatistiklerine göre Türkiye’de genel çocuk sayısı ortalaması 2.08. Urfa 4.39 ortalama ile birinci sırada)
Sokaklara girdiğiniz anda çoğunlukla gölgede, kapı önünde veya okul bahçesinde, küçük, büyük, hızla koşan, daha yeni yürüyen, küçük öbekler halinde sohbet eden, top oynayan, birbirinin boğazına sarılan, kovalayan, kovalanan, belden aşağısı veya ayakları çıplak, onlarca, yüzlerce çocuk. Başbakan merak edebilir diye kendime şu soruyu sordum:
“ Görmek istediğim bir manzaramı bu?” . Cevabım iki şekilde oldu: Çocuk güzelliğinin her halleri ile evet, yetişkinlerin çocuğa yaklaşımlarının çirkinliği ile hayır.
Bahçeye çıktığımda çocukları gözlemledim gün boyu, küçük gruplar halinde sohbet edişlerini ( her ne kadar Kürtçe bilmediğim için içeriği anlamasam da), iki dakika önce birbirlerini kovalayıp sonra birbirlerine sarılmaları, büyüklerin küçükleri yönlendirmeleri, büyük motor kasları geliştirmek için farkında olmadan denemeye çalıştıkları yeni hareketleri, ne olduğu tam anlamadığım bir buz parçasını ekip halinde nasıl iştahla emdikleri, öğretmenlerin ne yaptığı merak eden o pırıl pırıl gözlerle ortalıkta dolaşmaları bu yolculuğun en güzel anlarını yaşattı bana. Kıyaslama yapmadan duramadım. Şehirdeki çocuklarla kıyasladığımda, buradaki çocuklar farkında olmadan sosyal ve bedensel gelişim için gün boyu çok fazla deneme yapıyor ve öğrenme gerçekleştiriyorlar. “Bu gücü kullanmak gerekir ama nasıl?”. Bu sorunun cevabını düşünmek gerekiyor.
Bu yolculuğun en kötü anları ise; çocuklara taş atarken veya küfrederken gördüğüm yetişkinlere müdahale edemediğim anlar oldu.
Mehmet Akif Ersoy İlk ve Orta Okulu
Öğrenen Lider Öğretmen seminerinin uygulandığı Mehmet Akif Ersoy İlk ve Orta Okulu’na, Yukarı Karıncalı İlk ve Orta Okulu’ndan da 10 öğretmenle misafir oldular. Genç öğretmenlerin çoğunlukta olduğu, öğrenmeye açık, sorgulayan, neler yapabilirim diye soran, farklı illerden gelip ekip olma ve dayanışma yolunda ciddi yol kat etmiş, özverili ve sıcak bir grup karşıladı bizi.
Özellikle iki okulun müdürünün tüm süreçte aktif katılımı ve ekip ruhunu geliştirmek için gösterdikleri çaba, müdürlerin kurumlarda olumlu yaklaşımların gelişmesinde etkisini bir kez kanıtlar nitelikte idi.
Ben bu vesile ile her iki okulun müdürleri, müdür yardımcıları ve öğretmenlerini tüm zor şartlara rağmen gösterdikleri çaba ve emekten dolayı kutlamak isterim.
Öğretmenlerin imece usulü hazırladığı öğlen yemeği, hafta içi birinin evinde düzenledikleri sinema günleri, gezi organizasyonları, birbirlerini takdir ederken gösterdikleri samimiyet, sınıf uygulamaları için birbirlerinden aldıkları ve verdikleri görüşleri gözlemlerken köyde veya ilçede ekip dayanışmasının ve ruhunun önemini düşündüm.
Okulların şartları zor. Zor şartları kısaca açmak gerekirse, öncelikle dil problemi var. Ana dil Kürtçe, bu nedenle Türkçe kelime dağarcıkları yok denecek kadar az.Sadece bir çocuğun altı yaşına gelene kadar evet kelimesini çok az duyduğunu düşünürsek zorluğun büyüklüğü anlaşılabilir. Bu nedenle öğretmenlerin “ “e” harfini bugün veriyorum anlaşıldı diye düşünüyorum, ertesi gün “e” harfini gördüğünde “a” diyorlar” demesi yaşanan süreçle ilgili bir fikir verebilir. Türkçe öğrenmeleri de bazı şeyleri kolaylaştırmıyor, çünkü öğretmenin bir derste kullandığı kelimelerden “Kaç tanesinin, kaç kez çocuk tarafından duyulduğu veya cümle içinde kullanıldığı?” “Altı yıllık gecikmenin etkisinin ne olduğunu?” bilemediğiniz için anlaşılır diye kullandığınız bir çok cümle anlaşılmıyor. Bu nedenle öğretmenlerin “Bu kazanıma ulaşıldı zannediyoruz ama kısa süre sonra unutuluyor” demesi bu bölge için çok sık rastlanılan bir durum.
Umutlandıran bir gelişme ise okul öncesi eğitimin göreceli yaygınlaşması. İki sınıfta toplam 10 okul öncesi öğretmen ve okulun yanında bağımsız bir binada okul öncesi bölümün olması biraz umut veriyor insana. Tabii; bu 4+4+4 nelere etki edecek bilemiyoruz.
ORAV Urfa Ekibi
Bu güncenin yazmama sebep olan aslında bundan sonraki bölüm. Çünkü geri dönüş yolunda kendimi “Ben bu hafta başka bir şey yaşadım ve bu yaşadığım şeyi paylaşmam gerek” iç konuşmasını yaparken buldum. “Neydi bu başka bir şey?” bu sorunun cevabını ancak üç duygu ile anlatabilirim. Hüzün, gurur, pişmanlık
Hüzün Çünkü kendimi ekibin tam bir parçası olarak hissedemedim. Ben de konu anlatmak, o heyecanı yaşamak isterdim. Eğitim öncesi ön hazırlığın, eğitim esnasında ekip arası konuşmaların, birbirini destekleyen teşvik eden yaklaşımların, gruplar arası senkronu oluşturmak için gösterilen çabanın, aynı konuyu anlatacak kişiler arasında aralardaki fısıldaşmaların, konu anlatılırken gösterilen özenin ve heyecanın içinde olmak isterdim. Kısacası aslında hüznüm kıskançlıktan geliyor. Urfa ekibi o kadar güzel bir ekip ruhu yakalamışlar ki; kıskandım. Her ne kadar ekibin bir parçasıydım ama süreci yaşayan değil, gözlemleyen olmak hüzünlendirdi beni. Bu ruhun içinde yer almak isterdim. Urfa ekibi diyorum, çünkü hafta sonu bireysel verdiğim geri bildirimlerde hep “ hocam biz bunu ekip olarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz” cevabın aldım, arada fırça attıkları da oldu. Usta çırak ilişkisi dedim hemen tepkiyi aldım. Onu için Urfa ekibi demez, isimlerden bahsedersem bana kızarlar.
Gurur: Bu durum beni aynı zamanda gururlandırdı. ORAV kimliğine sahip çıkışları, okul okul, ilçe ilçe müracaatları takip edişleri, okul müracaatlarını arttırmak için mesai harcamaları ve iş bölümü yapmaları, öğretmenlerin sertifikalarına ulaşmaları için il ve ilçe milli eğitimle görüşerek gösterdikleri ekstra çaba, akşam yemeğine katılan eğitimde görevli olmayan bir diğer KZE’nin “Yarın gelip bir konuyu da ben anlatayım” derken ki samimiyet ve istekliliği, projeksiyonlarını yanlarında taşımaları, masraf olmasın diye okul okul taşınan ve sayısı hesaplanan klasörler, bu gurura vesile olan yukarıda eğitim esnasında yaşananların yanı sıra sayabildiğim bazı gözlemler. ORAV ailesi tanımlamasının yazılarda kalan değil, yaşanan bir tanımlama olduğunu görmenin gururu.
Bu gurur; Türkiye’nin her bölgesinde yer alan ORAV ailesi ile birlikte paylaşılan bir gurur. Sadece uzun zaman aradan sonra gittiğim bir eğitim benim bazı gözlemleri daha doğru ve objektif yapabilmemi sağladı için daha net görebildim.
BU GURUR; BÜTÜN İLLERDE ÖRAV AİLESİNİN BÖYLE GÜÇLÜ EKİPLERİ OLDUĞU İÇİN DUYULAN GURURDUR.
Pişmanlık; Son olarak yaşadığım duygu pişmanlık. Pişmanlığa konu olan da kendi performansım. Geri bildirim ve koçluk sürecinde kendimi değerlendirdiğimde çok yüksek puan veremedim kendime. Sayımız arttığı için bir ekiple çok az karşılaşabiliyoruz. Bu nedenle mümkün olduğu kadar fazla fayda sağlamak gerekiyor. Dönüş yolunda kendimi “Daha güçlü koçluk yapabilmek için neler yapabilirdim?” sorusunu sorarken buldum. Bu soruyu sormama sebep olan nedenlerden biri de, Urfa ekibinin öğrenmeye ve geri bildirimlere açıklığı oldu. Bu öğrenmeye açıklığın öğrenme deneyimine olan saygıdan desteklendiğini ve bu nedenle birbirleri ile kurdukları ilişkide geri bildirim sürecine özen ve titizlikle yaklaştıklarını görmek beni sevindirdi.
KISACA BU YOLCULUĞUN BANA HİSSETTİRDİKLERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ İÇİN URFA EKİBİ ARACILIĞIYLA TÜM ÖRAV AİLESİNE TEŞEKKÜR EDERİM
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...