Yaşanan Olaylar + Düşüncelerimiz= Duygusal Durum
Bilmek istersen seni,
Can içinde ara cânı.
Geç canından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.
''Hacı Bayram-ı Veli''
İnsanların mutlu ya da mutsuz eden “ YAŞADIKLARI ” değildir. Onları etkileyen “YAŞADIKLARINA İLİŞKİN ALGILAMALARIDIR.”
''Epictetus''
Hepimiz gerçekte düşüncelerimizin duygularımızı ve duygularımızın da davranışlarımızı yönettiğini iyi biliriz. Çevremizdeki insanlar bizden aldığı tepkiye farklı yanıt verirler.
Kısacası duygunun ortaya çıkmasını sağlayan etki, ondan önemli derecede etkilenmesine rağmen, ortaya çıkan duygusal durum, olayın direkt sonucu değildir. Eğer öyle olsaydı ,herkesin aynı duruma aynı tepkiyi vermesi gerekirdi.
Kültürümüz bunu, “sonuçları belirleyen, sadece sonucu etkileyen şey değildir” cümlesiyle anlatır. Ortaya çıkan duygusal durum ile bu duygusal duruma sebep olan etki arasındaki eksik parça düşüncelerimizdir. Düşüncelerimiz, bizim olayları nasıl algıladığımızı belirler.
Şimdi formülümüze yazalım;
“Yaşanan Olaylar” + “Düşüncelerimiz” = “Duygusal Durum”
Düşüncelerimizin altında yatan önyargıları değiştirdiğimizde her şey değişir. Çünkü düşüncenizi değiştirdiğimizde odaklandığınız şey de değişir. Anlatmak istediğim zihnimizin odaklanma becerisidir. Zihnimiz tahmin ettiğimizden çok daha beceriklidir ve düşüncelerimizi güçlendirmek için olaylara ilişkin bizim teorilerinizi destekleyecek kanıtları hafızamızda tutmamızı sağlar. İnsan tüm duygularıyla bir bütündür ve sağlıklı olanı da tüm bu duyguları doğru düşüncelerle sonuna kadar yaşamaktır.
Size bir hikaye anlatmak istiyorum…
Abı Hayat Ağacı
Bir bilgin masal olarak dedi ki: "Hindistan'da bir ağaç vardır. Kim o ağacın meyvesinden yerse, ne ihtiyarlar, ne de ölür. Bir padişah bu sözü sadık bir dostundan işitti. O ağaca, meyvesine aşık oldu. Padişah adamlarından bilgili birisini, o ağacı bulmak, meyvesinden getirmek için Hindistan'a gönderdi. Adam o ağacı bulmak için Hindistan'da ve çevresinde yıllarca dolaştı durdu. Bu istenen şeyi elde etmek için şehir şehir gezdi; ne ada, ne dağ, ne de ova bıraktı. O ağacı kime sordu ise, sorulan kimse onun sakalına güldü. "Böyle bir ağacı arayan delidir." dedi. Çok kimse de şaka ederek onun ensesine vurdular da; "Sen şu dünya dertlerinden kurtulmuş, muradına ermiş, saf bir kişisin." dediler. "Senin gibi gönlü temiz, saf bir kişinin bu araştırması boş olur mu? Laf olsun diye hiç arar mısın?" Bu şekilde onunla alay etmeleri, eğlenmeleri de ona başka bir tokat oluyordu. Bu manevi tokat, onu maddi tokattan daha çok sarsıyordu. Alay ederek onu övüyorlar; "Ey aziz varlık!" diyorlardı "Filan yerde çok ulu bir ağaç vardır. O ormanda yemyeşil, pek yüce, yaygın, her dalı kalın bir ağaç vardır."
Padişahın adamı herkesten bir çeşit haber duyuyor ve o ağacı bulmak için çok gayret sarfediyordu. Adam Hindistan'da yıllarca dolaştı. Padişah da ona mallar, paralar gönderiyordu. O gurbet diyarında birçok yorgunluklara katlandı. Nihayet bıktı, usandı ve ağacı aramaktan aciz kaldı. Çünkü ona aradığından hiç bir iz görünmedi; boş bir haber peşinde koştu durdu.
Böylece onun ümit ipliği koptu ve aradığını artık aramaz oldu. Geriye dönmeye, padişahın yanına varmaya karar verdi. Hem ağlıyor, gözyaşı döküyor, hem de durmadan yol alıyordu. Bir bilgeye rastladı ve ona derdini dökmek istedi. "Padişahlar padişahı, bir ağaç bulmak için beni seçti." dedi. "Dünyada eşi pek zor bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesinde ab-ı hayat gizli imiş." O ağacı yıllarca aradım. Sarhoşların alayından, beni maskara yerine koymaktan başka hiç bir belirtisini bulamadım."
Bilge güldü. Ve ona dedi ki: "Ey gönlü temiz, saf kişi! Bu ağaç, bilgili kişilerdeki bilgi ağacıdır. Yani bilgi sahibindeki bilgidir.
İşte bu hikayedeki bilgi ağacı, insanın kendini tanımasıdır. İnsan kendini tanıdıkça bilgili biri haline gelir. Bunu Yunus da söylemiştir.
''İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.''
''Yunus Emre''
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...