Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
BİR ANNENİN KALEMİNDEN... 2 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

BİR ANNENİN KALEMİNDEN...



Bilgisizlik karanlıktır. Karanlıktan korkarsınız, yutuverecek diye sizi. Ama öğrendikçe bir bir ele geçirirsiniz karanlığın kalelerini. Artık o kadar korkunç değildir etraf, çünkü aydınlanmaya başlar bilginin ışığıyla ve bir anda görüverirsiniz güzellikleri karanlığın ardında saklanmış olan.

                                          


MERHABA BEBEK, 


      3 Ekim 2007 sabahı, merakla yolunu gözlediğimiz kızımız dünyaya geldi. Narkozdan ayılır ayılmaz , nedendir bilmem, ilk sorduğum soru"saçları var mı?" oldu. Sonraki saatlerde bunun ne kadar önemsiz bir detay olduğunu anladım. Bana yıllar kadar uzun süren birkaç saat boyunca heyecanla bebeğimi görmek için bekledim. O kadar heyecanlıydım ki, eşimin gözlerindeki yaşları farketmedim bile. Süre uzadıkça ve kızım gelmedikçe ters giden birşeyler olduğunu anlamaya başladım. Durmadan "kızım nerede?" diye soruyordum.

      Eşim koridorda doktorla fısıldaştıkça endişem arttı. Artık tek düşünebildiğim bebeğimin ölmüş olabileceğiydi. Çocuk doktoru gelip bebeğin oksijen alımının (satürasyon) düşük olduğunu, sezeryanla doğumda bunların olabileceğini, bebeğe oksijen verildiğini ve en kısa zamanda bana getireceklerini söyledi. "Bebeğim bana gelemiyorsa, ben ona giderim" dedim eşime. "Gitmem gerek; çünkü ona verilmiş bir sözüm var. Bu değişik ve gürültülü dünyaya geldiğinde alışana kadar yanında olacağıma söz verdim." 


    Israrlarım karşısında beni oyalayacak yol kalmadığı için "peki "dedi, "Hastabakıcıyı çağıralım ve seni yenidoğan ünitesine götürelim". Bir heyecanla doğruldum ve oturdum yatağın kenarına; tekerlekli sandalyeyi beklemeye başladım. Sonra eşim gelip yanıma oturdu."Fulya" dedi, "bebeğimiz özel bir bebek olabilir". Bu, hayatımda duyduğum en korkunç cümleydi. Birden hıçkırıklara boğuldum. Bu kadar çabuk ağlayabileceğimi sanmazdım. Sanki önceden haberim varmış gibi ama yoktu."Ne demek özel "dedim."Ne demek !" . O kadar ağlıyordum ki, cümleler çıkamamıştı ağzımdan. Sadece "hayır" diye bir çığlık duyuyordum bana ait olduğunu düşündüğüm. 


     O an hiçbir yerdeydim. Zaman yoktu, artık sadece uğultular vardı. Simsiyah bir yokluk ...Ve ben ne olduğunu tam anlayamadan asılı kalmıştım, hem de başaşağıya...
Bundan daha kötü bir haber almamıştım ömrüm boyunca. Bana gelip bir aylık ömrün kaldı deseler bu kadar dehşete düşmezdim. Eşim de ağlıyordu. O zaman fark ettim gözlerindeki kırmızılığı. Onun için de üzüldüm. Haberi tek başına almış ve bana iletmek zorunda kalmıştı. Bence bunu birlikte öğrenmeliydik! 


   Bir anda "kızımı görmem gerek !" dedim. Bir şeyi hemen kabullenmiştim. Bana herhangi bir çocuğun annesine ihtiyaç duyacağından daha fazla ihtiyacı olacaktı. Onu yarı yolda bırakmayacağımı söylemeliydim. Daha ilk dakikalardan itibaren onu yalnız bıraktığımı sanmamalıydı. 


    Yeni doğan ünitesine girip de kuvözün içindeki koca kafalı , tüy tüy saçlı, basık burunlu, alt dudağı ile üst dudağını emen, kaşı kirpiği olmayan bebeğimi görünce ne kadar çirkin diye düşündüm. Sonra da "daha şimdiden çok kötü bir anne oldum. Hangi anne çocuğuna çirkin der" diye ağlamaya başladım. Uzunca bir süre onu seyrettim, ne kadar ufacık ve yalnızdı. Kuvözden elimi soktum, eline uzandım ve o minik şey sıkıca parmağımı tutuverdi.


İşte o zaman ANNE oldum ben.


    Kızımın Down Sendromlu olabileceğini kabullenmiştim ama sonraki ziyaretlerimde diğer bebeklere bakıp kızımla benzerliklerini bulmaya çalışmaktan vazgeçemedim. Fakat bu sadece kızımın farklı olduğuna daha da inandırdı beni. Artık test sonucu gelmeden bile Down Sendromlu olduğundan emindim. 
Hastaneden çıkıp eve geldiğimiz andan itibaren hayatımız neredeyse tamamen değişti.


Evde Down Sendromlu bir bebek olduğu için değil; evde bir bebek olduğu için. 


     Hastanede hissettiğim o korkunç duygular hastanede kaldı. Sadece ben ve eşim değil ailelerimiz, arkadaşlarımız, komşularımız da Kayra'yı çabucak kabullendi. Tabi ki bizim için üzüldüler. Tabi ki keşkeler dendi ama sevgi hiç eksik olmadı etrafımızdan. Günler geçtikçe Kayra'nın bebekken bile ne kadar mücadeleci olduğunu gördük bu bize umut verdi. 


    Aylar geçtikçe keşkeler yerini "iyi ki varsin Kayra" ya ve daha sonra"iyi ki böyle varsın Kayra" ya bıraktı.Motivasyonumuz bazen düştü ama hiçbir zaman tamamen yılmadık. Çünkü bize bakan iki minik parlak göz ve bir gülen kırmızı dudak vardı. Varolmak için bu kadar mücadele veren küçük savaşçımız bize gülümserken ağlamak olur mu dedik biz de güldük.


    Mutlu olmayı , sabırlı olmayı, güvenmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi, Kayra'yı kendimize saklamayı değil herkesle paylaşmayı hayat felsefemiz yapmaya çalıştık. 


    Şimdi Kayra 27 aylık ve sadece bizi değil çevremizdekileri de her gün şaşırtıyor. Bence çok şeyler başardı ama daha çok yolu var.Kızım daha yürüyecek, konuşacak, resimler yapıp, şarkılar söyleyecek, okula gidecek, sevecek, aşık olacak. Ben bu günleri her anne gibi göreceğime inanıyorum. Belki biraz daha geç ama yine de göreceğim. 


   Şimdi geriye bakıp o hastane odasına döndüğümde keşke diyorum; keşke bugün yaşayacağım duyguları ve mutluluğu o zaman bilseydim de o kadar ağlamasaydım. Keşke hastane odam hüzün değil de mutluluk dolu olsaydı. Ne olurdu biri olsaydı ve bana anlatsaydı. Tek kalan üzüntüm, pişmanlığım bu.

Gerisi umut ve mutluluk dolu...

F..... E....
21 Ocak 2010

                                          

http://www.forumuz.net/188547-21-mart-dunya-down-sendromu-farkindalik-gunu.html adresinden alınmıştır.

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...