Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
SIRADIŞI İNSANLAR - ÇİZGİNİN DIŞINDAKİLER 3 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

SIRADIŞI İNSANLAR - ÇİZGİNİN DIŞINDAKİLER

Kitap okumak için bahaneler olması gerekir.Kimi zaman bir tavsiye kimi zaman bir hediye. Özet olarak derlenmiş bir yazı bazen bir kitabı almak ve okumak için iyi bir yönlendirici olabilir.

‘’Bu yazı Malcolm Gladwell’nin “Outliers-Sıradışı İnsanlar ” kitabından özet olarak derlenmiştir.’’

 

 

OUTLİERS-SIRADIŞI İNSANLAR

Pennsylvania yakınlarındaki bir tepeye 1800lerin sonunda İtalya’nın Roseta köyünden göç edenler yerleşmiş ve uzun yıllar boyunca bu köye kendilerinden olmayanları almamışlardır. Doktor Stewant Wolf bu köyle ilgili uzun yıllar süren bir araştırma yapmıştı. Araştırma yapmasının nedeni Roseta’da 65 yaşın altında kimsenin kalp şikâyetinin söz konusu olmayışıydı. Zira 1950lerde henüz kolesterol düşürücü ilaçlar yaygın kullanımda değildi. Roseta ‘da 65 yaşın altında kimse kalpten ölmemişti. Ayrıca köyde intihar, alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı, mide ülseri de yoktu. İnsanlar sadece yaşlılıktan ölüyordu.

Dr Wolf araştırmalara başlayınca bu köyle ilgili ilginç bulgulara rastladı. Bulgular inanılmazdı.

Roseta’lılar memleketlerindeki (İtalya) sağlıklı beslenmeyi bırakmışlar, aşırı miktarda yağ, protein ve karbonhidrat tüketiyorlardı. Şişmandılar. Aşırı derecede sigara içiyorlardı. Araştırmada köydekilerin akrabaları (İtalya ve Pennsylvania’daki) genetik incelemeye alındı. Genetikten gelen bir özellikleri de yoktu.

Roseta’nın sırrı; diyet, eksersiz ve genlerde değildi. Yaşam tarzlarındaydı. Aileden

3- 4 nesil aynı evde yaşıyorlar, büyüklerine saygı gösteriyorlar, sokakta birbiriyle sohbet ediyorlar ve ev ziyaretleri yapıyorlardı. Kiliselerine aksatmaksızın gidiyorlar ve varlılıkları asla gösterişe kaçmıyor, muhtaçlara da derhal yardım ediyorlardı. Kendilerini modern dünyanın baskılarından uzak tutmuşlar güçlü ve koruyucu bir toplumsal yapı kurmuşlardı. Sağlıkları bundan ileri geliyordu. Doktor Wolf meslektaşlarını bu bulgulara inandırmakta zorlandı. Kişinin neden sağlıklı olduğunu anlamak için sadece beslenme ve yaşam tarzına bakmak yetmiyordu. Kişinin bu özelliklerin ötesine geçip ait olduğu kültürü, aile yapısını, arkadaşlarını tanımak gerekiyordu.

Yazar Malcolm Gladwell, “Outliers” (Sıradışı İnsanlar) kitabıyla Roseta’yla ilgili farklı bakış açısını okuyucularına aktarmak istemiştir.

 

Aşağıda bu kitabın çok dar kapsamlı bir özetini bulacaksınız.

 

1. Bölüm: FIRSAT

Yazar, sıra dışı başarılı insanların başarılarında en önemli unsuru “başarı eşittir kişisel çaba” olmadığını yegâne unsurun başka unsurlar olduğunu iddia etmektedir.

Yazar, aile, hamiler (koruyup gözetenler), gizli avantajlar, doğaüstü fırsatlar, kültürel miras, doğum tarihi, yetiştiği yer gibi unsurların tahminlerden daha etkili oldukların örneklerle açıklamaktadır.

Ormandaki en uzun meşe ağacı yalnızca en sağlıklı palamuttan doğduğu için en uzun değildir. Aynı zamanda başka hiçbir ağaç güneşini engellememiş, etrafındaki toprak derin ve zengin olmuş, kabuğunu ve filizlerini hiçbir hayvan kemirmemiş ve büyürken birisi onu kesmemiştir.

Hepimiz sağlam tohumların başarılı insanlarda önemli olduğunu biliyoruz. Ancak bu tohumları ısıtan güneşi, kök saldıkları toprağı hayvanlardan ve oduncuların saldırılarından koruyan şansın önemini yeterince bilmiyoruz. Sosyologlar başarının “avantaj birikimi”nin sonucu olduğunu söylemektedirler. Gerçek hayatta başarılılara daha fazla fırsatlar sunulmaktadır. En iyi öğrenciler en iyi eğitime ve en fazla ilgiye mazhar olmaktadır.

Sosyolog Robert Mortan, bu durumu Matta “Mathew” incilindeki bir ayete dayanarak “Matta Etkisi” diyor. Ayette “Sahip olanlara daha fazla verilecek, hem de bol miktarda. Sahip olmayanlardan ise sahip oldukları şeyler bile alınacak” denmektedir.

Toplum olarak bütün çocuklara aynı fırsatlar verebilmiş olsaydık başarı hiyerarşileri çok farklı olabilirdi.

 

2.Bölüm 10.000 SAAT KURALI

Bill Joy arkadaşlarının “Sevgilisiz İnek” diye tanımladığı çok çalışkan bir öğrenciydi. Michigan Üniversitesine 16 yaşında başladı. Üniversitenin 1971 de açılan Bilgisayar Merkezi’nden hiç çıkmamacasına çalıştı. Bugün bütün dünyada kullanılan İşletim Sistemini “UNIX”’ yeniden yazdı. Bugün internete ulaşmamızı sağlayan yazılımların çoğu Bill Joy’a aittir. Mezun olduktan sonra 3 arkadaşıyla bugünkü dünya devi SUN Microsystems’i kurdu.

Burada yazdıkları “JAVA” programıyla efsane haline geldi. Karmaşık bir görevde mükemmelliğe ulaşmak için asgari bir çalışma süresi gerekmektedir. Bilişim adamları bu büyülü sürenin 10.000 saat olduğu konusunda hemfikirler.

Araştırmalar zirveye çıkmada sadece yeteneğin değil bundan daha fazla çalışmanın önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Besteciler, basketbol oyuncuları, roman yazarlar, buz patencileri, piyanistler, satranç oyuncuları, kemancılardan zirveye çıkanların hemen tümünde bu 10.000 saatlik çalışma karşımıza çıkmaktadır.

Bu sürede çalışan herkesin tabii ki başarılı olması mutlak değildir. Ancak dünyada zirveye çıkanların tümünde yeteneklerinin yanında mutlaka bu sürede çalışma söz konusudur.

Bu süre hiç de azımsanacak bir süre değildir. Bunun için ailenizin varlıklı olması gerekir. Mozart ve satranç ustası Bobby Fischer da bu sürede çalışarak zirveye yerleşmişlerdi.

Bill Joy da bilgisayarların oda büyüklüğünde olduğu bir dönemde Michigan Üniversitesindeki fırsatı (Bilgisayar Merkezinde yeterli çalışma imkanını bulması) yakalayamasaydı zirveye çıkması mümkün olamazdı.

Bill Joy’un Michigan Üniversitesini seçmesi, Üniversitenin yeni kurulan bilgisayar merkezini ona tahsis etmesi kendisinin burada her gün 8 – 10 saat çalışması, üstün, zekalı yapısının olması ve 10.000 saat çalışmaya ulaşması unsurları bir araya bir araya gelince zirve kaçınılmazdı.

Bill Gates ve Beatles de aynı süreçlerden geçtiler. Beatles, şöhret olmadan önce Hamburg’da 24 saat açık olan bir kulüpte haftanın her gecesi 8 saat çalıyorlardı. 1964’te ürünleri patlama yapıncaya kadar 1200 canlı performans yapmışlardı.

Bill Gates de bilgisayarla 9.sınıfta tanıştı. Bu özel bir okuldu. Üniversitelerde o tarihlerde (1968) bilgisayar yokken buradaki ilköğretim okulunda bilgisayar terminali vardı.

Gates ve arkadaşı Paul Allence bu cihazı kendi kendilerine öğrendiler. Haftada 30 saat çalışıyorlardı. Gates, kendi yazılım şirketini kurmak için Üniversiteden ayrıldığında 10.000 saat çalışma süresini çoktan aşmıştır. Ayrıldığı Üniversite Harvard ’tı.

Sıra dışı başarılardan diğer bir önemli faktör ise doğum tarihleridir. Dünyanın gelmiş geçmiş en zenginlerin listesine bakıldığında 75 kişinin 14.ünün 19.yy’ın ortalarındaki 9 yılda doğdukları görülüyor.

Nedeni 1870 lerde Amerikan tarihinin en büyük transformasyonunun yaşanmasıdır. Demiryolları ve Wall Street bu dönemde ortaya çıktı.

Aynı şekilde bilgisayar ortamında da 1970li yıllarda doğanlar ayrı bir şansa sahiptiler. 1952 – 1958 yılları arasında doğanlar 1970li yıllardaki bu gelişmeden yararlandılar. Önce doğanların bir işleri vardı. Ev bark kurmuşlardı. Buna ayıracak para ve nakitleri yoktu.

Bill Gates, Paul Allen, Bill Joy, Steve Jobs hep 1953 – 1955 yıllarında doğmuşlardı.

 

3.Bölüm DÂHİLERİN SORUNU

Başarı ile IQ arasındaki ilişki bir noktaya kadar doğrusaldır. Nobel ödülü kazanan Amerikalı bilim insanlarına baktığınızda, en iyi birkaç Üniversite dışında genelde orta ile ortanın üstü Üniversitelerden mezun olduklarını görürüz. Yale ve Harvard’ı bitiren biriyle Georgetown’u bitiren birinin Nobel kazanma şansı aynıdır.

Stanford Binet IQ testini bulan Psikolog profesörü Lewis Terman yaptığı yüzlerce deneyden sonra “Zeka ve başarının hiç de birbiriyle alakalı olmadığını” tespit etmiştir.

Yapılan diğer bir kısım araştırmalarda IQ testleriyle ölçülen analitik zekâyla pratik zekanın (kime neyi ne zaman nasıl söyleneceğinin bilinmesi demek olan) aynı şeyler olmadığı tespit edilmiştir. Birinin bulunması diğerinin bulunmasını gerektirmiş.

Sadece şanslı olanlar ikisine birden sahip olurlar.

Varlıklı ailelerin çocukları pratik zekâ açısından daha ileri seviyede oluyorlar. Çünkü bu aileler çocuklarını yoksul ailelerden farklı yetiştiriyorlar. Bu aileler (varlıklı) çocuklarını serbest zamanlarda bir aktiviteden diğerine koşturuyorlar. Öğretmenleri, koçlar ve takım arkadaşları arasında konuşma, sorgulama ve fikir alışverişi doğal olarak oluşuyordu. Yoksul ailelerde ise okul dışı aktivite olmayan, çocuklar otorite karşısında suskun kalıyorlar ve hep geri planda duruyorlar.

Bu özelliklerin hiç biri genlerden gelmez. Irka da bağlı değildir. Tamamen aile davranışı, öğreti ve teşvikler etkili olacaktır. Bu bir kültür meselesidir.

Varlıklı çocuk yalnızca daha iyi okullara gittiği için değil, daha önemlisi “hakkım var, layığım” duygusunun öğretilmesi dolayısıyla modern dünyada başarılı olmaya daha yatkındır.

Yoksul çocuk otorite karşısında itiraz etmemekte kendi fikrini söyleme ve hakkını kollamada yetersiz kalmaktadır.

Terman’ın araştırmalarında görüldü ki başarıya ulaşan kişilerin hemen hepsi genelde kitap okuyan, çoğu yüksek okul mezunu nispeten varlıklı ailelerden geliyordu. En iyiler, gelir, kariyer ve mevkii üstünlüğü yanında daha çekici, oturaklı, cevval ve iyi giyimli oluyorlardı.

Bütün bunlar şunu gösteriyordu. Hiç kimse, ne pop yıldızları, ne profesyonel sporcular ne yazılım milyarderleri ve hatta ne de dahiler tek başlarına başarılı olamıyorlardı.

 

4. Bölüm NEW YORKLU BAŞARILI AVUKATLAR

Joe Flam buhran yıllarında New York’ta doğan Yahudi bir göçmen ailenin çocuğuydu. Aile aşırı yoksuldu. Joe, azmetti, çalıştı Harvard’ı bitirdi avukat oldu. O yıllarda Yahudi oluşundan ötürü hiçbir avukatlık bürosu Jo’ya iş vermedi. Sonunda 3 yeni yetme avukatın kurduğu firmada iş bulabildi. Bu firma Skadden ve Arps isimli avukatlık firmasıydı. Bu firmanın kısa sürede en büyük ortağı oldu. Bugün bu firma dünya çapında bir firma olup 23 ofisinde 2000 Avukat çalışmakta olup firmanın cirosu 1 Milyar Doları aşmış bulunmaktadır.

Joe’nun zekası ve kişiliği dışında bütün faktörler aleyhineydi. Joe’yu işe almayan avukatlık firmalarının hepsi beyazlardan oluşan ve birbirilerine sıkı sıkıya bağlı firmalardı. Genellikle şirketlerin vergi, hisse ihracı gibi işlerine bakarlar, tazminat davalarını ve şirket ele geçirme (take over) davalarını küçümserler almazlardı. İşte Skadden ve Arps bu davaları almışlar ve bu davalarda uzmanlaşmışlardı. Derken 1970lere gelindi. Piyasalar uluslararası hale geldi. Para miktarı arttı. Ele geçirme davalarının sayısı ve büyüklükleri hızla arttı. Bu da Yahudi Bronkslu avukatlık firmasının işine geldi. Çünkü bu firma bu konuda uzmanlaşmıştı.

New Yorklu avukatların başka bir ortak noktası da aileleriydi. Amerika’daki göçmenlerden İtalyan ve İrlandalı Avrupalılar genellikle çiftçilik yapan köylülerdi. Yahudi göçmenler ise genellikle kuyumcu, saatçi gibi terzi, şapkacı ve kürkçü gibi esnaf ve zanaatkârlardı. 1950lerde giyim sektörü tamamen Yahudilerin elindeydi.

Peki gerek matematik ve gerekse fen testlerinde hangi ülkeler başı çekiyor. Cevap hiç şaşırtıcı değildir. Singapur, Güney Kore, Çin, Tayvan, Hong-Kong ve Japonya.

Beşinin de ortak yönü, pirinç tarımın geleneğinden gelen ve çalışmaya en büyük değeri veren kültüre sahip olmalarıdır.

 

5. Bölüm YAZ TATİLİ VE BAŞARI

Yapılan test ve araştırmalarda yaz tatillerinin eğitimlerde önemli olduğu sonuçları çıkmaktadır.

Varlıklı ailelerin çocukları tatil dönemlerinde bilgi ve görgülerini daha da arttırmakta yoksul çocuklar ise kabiliyetlerini bu dönemde azaltmaktadırlar. Bunun nedeni yetiştirme farklarıdır. Varlıklı aileler çocuklarını kamplarla, kitaplarla, aktivitelerle öğrenme, sürecini devam ettirirlerken yoksul çocukların tek seçenekleri televizyon ve sokak olmaktadır.

Sınıfları küçültme, müfredatı değiştirme, her öğrenciye bilgisayar verme gibi önlemler halen tartışılmaktadır. Oysa alınacak önlem uzun tatilleri azaltıp eğitim günü sayısını arttırmak olmalıdır. Böylece hem varlıklı – yoksul farkı kalkar, hem de çocuklar daha fazla eğitim almış olur.

Bütün bu anlatılanları özetleyerek olursak başarı, öngörülebilen bir yol izler. Başarılı kişiler, en zeki kişiler değildir. Başarı, yalnızca kendi başınıza aldığınız kararların ve gösterdiğiniz çabaların toplamı da değildir. Sıra dışı başarılılar kendilerine fırsat verilmiş ve bu fırsatları yakalayacak gücü ve azmi gösteren kişilerdir.

En iyi, en zeki “kendi başına becermiş” efsaneleri gözümüzü o kadar kamaştırır ki sıra dışı başarılıların topraktan hüda-i nabit bittiğine inanırız. Bill Gates’e bakıp böylelerinin dünyaya her zaman gelmediğini düşünürüz. Oysa bir düşünün 1968 yılında bir çocuğa değil bir milyon çocuğa BS terminali şansı verilseydi bugün kaç tane Microsoft olurdu.

Daha iyi bir dünya yaratmak için rasgele şansların ve avantajların yerine herkese fırsat tanıyan bir toplum oluşturmalıyız. Her öğrenciye yepyeni bir okul, oyun alanları, bilgisayar, daha küçük sınıflar, iyi eğitim almış öğretmenler verilmesi tabii ki çok faydalıdır. En doğru nokta ise onlara daha uzun okul süresi fırsatını tanımaktır.

 

SON SÖZ

“Outliers” kitabının yazarı Malcolm Gladwell’in annesi Jamaikalı melez bir kadındı. Başarı yolunda önüne şok fırsatlar çıktı. O da bu fırsatları değerlendirdi. Oğlu yazar Gladwell de bu imkanlardan yararlandı. Buradan da son söz olarak söylenecek konu şudur ki.

Süper star avukatlar, matematik dahileri, bilgisayar girişimcileri olağanüstü kişiler değildir. Başarıları gizemli ve istisnai değildir. Bazıları hakkettikleri, bazıları hak etmedikleri, bazıları kazandıkları, bazıları ise şans eseri karşılarına çıktıkları bir dizi avantaj ve durumların sonucudur. Onların hiçbiri kritik etkiye sahip sıra dışı insanlar değildir. Bu fırsat ve avantajlar daha ne kadar çok kişinin yoluna çıkar ve onlardan bunu değerlendirirse sıra dışı başarılıların sayısı da o kadar artacaktır.

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...