ÇUVAL
ÇUVAL
Nihayet bankadan içeri girebildiler. Askerde bile bu kadar ağır yük taşımamıştı. İçinde ne vardı acaba? Annesi çok mutluydu. Banka görevlileri ile konuşunca kendilerini direk müdürün odasına aldılar. Müdür Bey kapıda karşılamıştı onları. Genç adam daha da meraklanmıştı. Neler oluyordu burada? İçinde ne olduğunu bilmediği ağır bir çuval. Banka müdürünün odası ve gururlu bir anne.
Müdür Bey söze başladı.
- Efendim hoş geldiniz. Beni görmek istemişsiniz.
- Evet ağabegi senlen konuşmamı söylediler.
- Buyurun dinliyorum.
- Ağabegi bu benim oğlum Halil, askerden yeni geldi.
- Hoş gelmiş
- Hee, Halil’im doğduğunda babası ölmüştü. Tek evladım. Bende o gündür bu gündür, elime geçen parayı biriktirip oğlum askerden gelince sermayesi olsun diye biriktirdim.
Halil’in gözü torbaya ilişti. Harika bir duyguydu bu. Demek ki sabahtır taşıdığı çuvalın içi para doluydu. ‘Helal olsun sana ana’ dedi içinden. Çok mutluydu. Annesi de gururlanmıştı iyice. Fakat müdürün sanki hiç umurunda değildi. Bu kadar parayı nasıl sayacaklar diye mi dert ediyordu acaba? Ne olacak canım, bir sıkıntı çıkarsa oturur iki saatte sayardı. Bu kadar somurtmaya ne gerek vardı ki? Nihayet müdürün ağzından birkaç kelime döküldü.
- Ben memurları çağırayım bi baksınlar.
Halil bu tavırdan hiç hoşlanmamıştı. ‘Ne demek yani, demeden edemedi.’ Ayağındaki cizlavitleri saklamadan daha cesurca gösterebiliyordu artık. Bu arada müdür zile basmış ve kapıda iki memur belirmişti. Müdür onlara dönerek;
- “Evladım şu torbayı açında bi bakalım”, dedi.
Memurlar torbaya doğru yönelmişti ki, anne atılarak,
- “Ben açarım Müdür Beg, ele şey olur mu?” dedi ve başladı uğraşmaya. Uzun bir uğraştan sonra açılan çuvalın içinde demir paralar görünmüştü. Halil daha da heyecanlandı. Bu arada memurların şaşkın şaşkın müdürün yüzüne baktığını gördü. Müdür ayağı kalkıp çuvalın yanına geldi.
- Hepsi mi böyle?” diye sordu.
Memurlar ellerini çuvala daldırıp daldırıp paraları sehpanın üzerine boşaltıyorlardı. Halil annesinin yüzüne bir daha baktı. Gurur duyuyordu onunla ‘Canım anacığım benim, yememiş, içmemiş biriktirmiş’ diye düşündü. Müdür memurları odadan göndermiş, masasına oturmuştu. Yavaş hareket ediyordu. Gümüş tabakadan bir sigara yaktı. Halil’e dönerek.
- “Oğlum bu paralar tedavülden kalkmış,” dedi.
Halil anlamadı.
- Tedavül nedir Müdür Beg?
…
Köye dönüş yolunda muhtarın traktörünün kasasında üç farklılık taşınıyordu.
Biri; Yıllardır doğru bildiği yolda mücadele eden, yemeyen, giymeyen değişimi fark edemeyen, yirmi iki yıl sonra nasıl bir gelecekle karşılaşacağı gerçeğini göremeyen yorgun, küskün bir anne. (Veli)
İkincisi: Ebeveynlerinin bakış açısı ve doğruları ile hareket etmekten başka şansı olmayan, Onların planlarının geçersizliği karşısında mat olmuş, çaresiz evlat, (Öğrenci)
Üçüncüsü: Yirmi yıl sonrasına hizmet etmeyecek, insanları geleceğe taşıyamayacak ve çabalarımızın boşa geçmesine neden olacak bu günkü birikintilerimiz. (Müfredatımız, test ve ödevlerimiz)
Veya Köye dönüş yolunda muhtarın traktörünün kasasında üç alışılmışlık taşınıyordu.
Yaralı bir anne, onun haline üzülmüş hayal kırıklığına uğramış bir genç ve yirmi iki senedir umut olarak biriktirilip, çöpe atılmaya kıyılamayan bir çuval para.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...