MUĞLA / SEYDİKEMER
Evet, her eğitim özeldir. Kendi içinde farklı dinamikler barındırır. Her yerden farklı bir tat alarak döneriz. Yine çok güzel duygularla karşılandık. Güzel duygularla ayrılıyoruz.
Bu eğitime gideceğimi Perşembe günü haber alır almaz hemen okulla iletişime geçtim. Telefonla konuşurken çok belirgin şekilde bir güven hissettim. Karşımdaki kişinin ses tonu, kibarlığı, soruları ve cevapları her ne ise bende bir rahatlık ve güven duygusu yarattı. Okul müdürlüğüne vekâlet eden Sayın Yusuf Bildirici hakkında hissettiğim bu güven duygusu, okula gittiğim cumartesi sabahı iyice pekişti.
Okulun kapısında bizi karşıladı. Kapıda fotoğraf çektik. Kendisi kareye girmek istemedi. Güler yüzüyle, yardım etme kibarlığıyla, ihtiyacımız olan her şeyi anında getirmesiyle duymuş olduğum güveni iyice pekiştirdim. İki gün boyunca bizi yalnız bırakmadan, ikinci gün de bizden önce okula gelmiş olması, yardımcı hizmetlerde görev yapan arkadaşlarımızın bütün çalışma alanımızı silip düzenlemiş olmaları, kantindeki çalışanların iki gün boyunca verdikleri hizmet, hele bir Türk kahvesi sunumları vardı ki görmeye değerdi. Bütün bu gördüklerimiz okuldaki herkesin, lideriyle birlikte nasıl bir takım oluşturduğunun göstergesiydi.
Ekip arkadaşlarım Abdullah, Tuba, Mustafa, Erdal’la birlikte hemen işe giriştik. Bize ayrılmış olan sınıflara materyallerimizi yerleştirdik. Şarkılarımız okulun sessizliğinde tınlamaya başladı. Katılımcı arkadaşlarımızı beklemeye başladık.
Katılımcı arkadaşlarımız zorunlu / gönüllü bir guruptu. Kendilerine seminerin başlama saati 09.30 diye duyurulduğunu biliyoruz. Sanırım hepimizin saatleri İstanbul saat dilimine göre ayarlanmadığı için saat 10.00 da başladık. Eskiden beri “geç kalanı beklemenin adaletsizliğini” hep içimde hissederim. Evet, zamanında gelene ödül vermeyiz ancak geç kalana da bu ayrıcalık tanınmamalı. Bu durum insanın içine dokunuyor. Dünyada satın alınamayacak en kıymetli şey zamandır. Zamanı bu kadar hoyratça kullanmanın acımasızlığı beni hep korkutuyor. Hiç katılmamayı son derece saygıyla karşılarım. Katılıp da geç kalmayı ve imza atıp terk etmeyi de etik bulmadığımı belirtmek isterim. Böyle bir tutumu hiçbir meslektaşıma yakıştıramam. Başka insanları bekletmek gibi bir duygunun nasıl bir şey olduğunu tatmayı asla öğrenmek istemiyorum.
İki gün boyunca katılıp sonuna kadar bizimle birlikte süreci takip eden, güler yüzleriyle, paylaşımlarıyla, esprileriyle hep birlikte gülerek oynayarak istasyon çalışmalarıyla tamamlayan meslektaşlarıma sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Bu eğitimde beni çok mutlu eden başka bir duygu daha yaşadım. Milli Piyango çekilişinin yapılacağı spor salonu hemen karşımızdaydı. O çekilişi yapmak üzere folklor kıyafetli kız öğrenciler de bizim okulumuzdaydı. TUT AT örüntüsünü izlerlerken “keşke bizde oynasak” diye talepte bulundular. Başlamış olan örüntüyü bozmamak için hemen yandaki boş sınıfa alarak onlarla birlikte oynama şansı buldum. Çok sevindiler, ben de yıllar sonra tekrar çocuklarla eğlenmenin tadını yaşadım. Onların yüzlerindeki o masumiyeti, gözlerindeki ışıltıyı ve yüzlerindeki gülümseyişi, katkısız, duru sevgiyi tattım. Bana ilaç gibi geldi. Meğer onları ne çok özlemişim. Her çocuğun yüzü mutlaka gülmeli. Gülerek büyümeli çocuklar. Çünkü gülmek en çok çocuklara yakışır.
Fetihye'de evlerin bahçesindeki limon ve mandalina ağaçlarının da ayrı bir güzelliği vardı. Bir yanınız deniz, bir yanınız yem yeşil orman ve dağalrın doruk noktaları sanki beyaz puşu bağlamış, heybetli bir görünüm yaratıyor.
Çıkış biletlerine güzel duygular yazılmıştı.
Gazete haberleri, şiir, mektup, masal derken günün sonuna geldik.
Türk kahvesini çok ince bir düşünceyle farklı bir biçimde sunmaları hepimizin dikkatini çekmişti.
Bu keyifli iki günü birlikte geçirdiğimiz herkese katkıları için teşekkürler. Çalıştığımız okulun tüm yönetici ve çalışanlarına, İlçe Milli Eğitim Müdürümüze teşekkürler. Bizi aracıyla Fethiye'ye getiren öğretemnimize de sonsuz teşekkürler.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...