Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
BİR ÇALIŞTAY'IN ARDINDAN

BİR ÇALIŞTAY'IN ARDINDAN

     İnsanın bazen durağanlaştığı zamanlar vardır. Böyle zamanlarda insan bir tazelenme, bir yenilenme ister. Ben bu yenilenmeyi İstanbul'da 26-29 Ağustos tarihlerinde yapılan çalıştayda buldum.

     İnsanın dostları, arkadaşları ile karşılaşması kadar güzel olan bir şey yok. Gerçekten rüya gibi bir çalıştaydı benim için.

     Henüz sahaya çıkmamıştım. Çalıştayda sahaya çıkan arkadaşların deneyimlerini öğrenmek, değişikliklerden haberdar olmak benim için yenilenmenin başlangıcıydı.

     Çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkürler. 

Zaman Yönetimi

Zaman Yönetimi

ZAMANI YÖNETMEK

            Kişi olarak en çok yakındığımız şey zamandır. Çoğunlukla bazı işler için zamanın yetmediğinden, işlerin yetişmediğinden söz ederiz. Gerçekten zaman yetmiyor mu? Yoksa zaman yetiyor da, biz mi kullanmasını bilmiyoruz?

            Zamanın iki yönü vardır. Birincisi saat dediğimiz aletle ölçülebilen zamandır. İkincisi ise yaptığımız işle ölçtüğümüz zamandır. Birincisi herkes için aynıdır. Bir gün 24 saat, bir hafta 168 saattir. İkincisi ise herkese göre değişir. Kimimiz hiçbir iş yapmadan geçiririz bu zamana, kimimiz yetiştiremediğimiz işlerle.

            Zaman yönetimi dediğimiz şey de bu ikinci zamanın yönetimidir. Peki bu zamanı nasıl yönetmeliyiz?

            Her şeyin başı planlamadır. İnsan yapacağı işleri önceden planlamalı, önem sırasına koymalıdır. Bunun için de yapılacak işler üç gruba ayrılabilir:

            1-Çok önemli işler

            2-Önemli işler

            3-Az önemli işler

            Bir gün yirmi dört saattir. Bu yirmi dört saatin 8 saati uykudur. Yaklaşık 3 saatini yemek için harcarız. 1 saati ise temizlik için geçer.Yolda geçirdiğimiz zaman da 2 saattir. 8 saat çalıştığımızı öngörürsek, toplam 22 saat yapar. Geriye iki saatimiz kalır. Bu iki saat kendimize ayırabileceğimiz zaman parçasıdır.

            Zamanı yetiremediğimizde, bir takım bahanelerimiz vardır. Örneğin, başka bir işim çıktı, telefon geldi, bilgisayar ya da araba bozuldu, bankada sıra vardı, işler birikmişti,vb. Tüm bunlara baktığımızda, ne kadar haklı olduğumuzu düşünürüz. Halbuki bütün bu sayılanlar mazeret olmamalı. Bunları aşmanın da yolları vardır. Nasıl mı?

1-      Bu günün işini yarına bırakma. Eğer yapılması gerekiyorsa hemen yap.

2-      Önceden hazırlık yap. Yarın ne giyeceğini, ne götüreceğini akşamdan hazırla.

3-      Alternatif planların olsun. Düşündüğün gibi olmadığında ne yapabileceğini önceden düşün.

4-      İşleri önem sırasına koy. Bunları üç grupta toplayarak, az önemli, önemli, çok önemli olarak sıralarsak, en verimli çalışma zamanını çok önemli işlere ayır, önemli ve az önemli işler konusunda gerekirse başkalarından yardım al.

5-      Yaşadığın ve çalıştığın yer düzenli olsun. Hani bir söz vardır; Ustanın yarı ömrü takım aramakla geçermiş, diye. Bu düzensizlik belirtisidir. Dağınık ortam, insanın çalışma şevkini kırar, iş yapmasını engeller.

6-      Benden başka kimse iş yapmıyor ki, düşüncesini kafandan at. İnsanlara biraz da olsa güven ve onlara sorumluluk ver.

7-      Kendine mutlaka zaman ayır. Çalışmak için önce dinlenmek gerekir.

8-      Sağlığına dikkat et. Ancak sağlıklı insan çalışabilir.

9-      Çevrende paylaşabi

28.05.2010 21:37:33

28.05.2010 21:37:33

Cesur Sorularla Koçluk dersinden hareketle hedefler,görevler, uygulamalarla ilgili bir sunum.csk-hedefler.pps

Olumluyu Dinlemek

Olumluyu Dinlemek

YAŞAM BİR AYNADIR

         Hani bir söz vardır, “Neye bakarsan onu görürsün “ Burada bakmak-görmek tartışmasına girmeyeceğim. Ben sadece bir günüme bakacağım.

         Sabah 07.00. Kalktım, elimi yüzümü yıkadım, çayı koydum. Oğlum kalkmış. İlk olumlu mesaj: “Günaydın baba!” Güleryüzlü bir yanıt: “Günaydın oğlum!” Peşinden eşim: “Herkese günaydın!” “Günaydın canım!” Güne olumlu başlamanın ilk adımı.

         Evden çıktım. Karşı komşu Recep Bey: “Günaydın”, gülümseyerek gelen yanıt: “Günaydın, Nasılsınız?”. “Teşekkür ederim, iyiyim, siz nasılsınız?”

         Arabada radyo açık, bir türkü: “Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir” Önce eşimi, sonra oğlumu bırakıyorum. Her ikisine de “İyi dersler!” “Sağol baba!”

         Okuldayım, arabayı parkettim. İlk günaydın İngilizce öğretmeni Arzu Hanımdan. Arabasından inmiş selamlıyor. Okula gelen öğrenciler de gülen gözlerle “Günaydın” diyerek geçiyorlar.

         Öğretmen odası:” Günaydın arkadaşlar!”. Tek tek gelen yanıtlar.Gülen yüzler. Ders zili çalmış. Derse çıkıyorum. Tüm öğrenciler ayakta. “Günaydın arkadaşlar”. “ Canlı ve gür bir yanıt: “Sağol”

         Derse başlamadan önce hafta sonunda yapacağımız piknikten söz ediyoruz. Bilgenur:” Servisle konuştum öğretmenim, saat 11.00’de Kardelen’nin önünden bizi alacak.” Diyor. Teşekkür ediyorum. Ebru, “Öğretmenim, alacaklarımızı büyük oranda hallettik, sorun kalmadı.” Hepsine teşekkür ediyorum.Derse başlıyoruz. Zaman geçmiş, zil çalıyor. Aşağıya inerken Okul Müdürü İbrahim Bey, “Abdullah Bey, çay söyleyim mi?” diyerek sesleniyor. Yanına gidiyorum. Laflıyoruz. İbrahim Bey, “Sene sonu geldi, bu yıl okuldaki ve ildeki etkinliklerde görev alan öğrencilere ne yapalım? Hepsine onur belgesi vereceğiz. Başka bir şeye gerek var mı?” “Sayın Müdürüm, onur belgesi vermek iyi olur, yanında birer de plaket versek. Bu sayede diğer öğrencileri de görev alması için teşvik etmiş oluruz. Çok pahalı şeyler olasına gerek yok, basit, ama güzel olabilir.” Diyorum. “Yapalım” diyor. O arada ders zili çalıyor.

         Derse giriyorum. Yazılı sonuçlarını açıklıyorum. Tüm öğrenciler mutlu. Sonuçlar iyi. Özlem: “Öğretmenim, seneye de derse siz geleceksiniz, değil mi? “Tabi, sizin sınıf öğretmeniniz olduğum  için yine ben gelirim.” Diyorum. Arda hemen atılıyor: “Helal olsunnn” Keskin bir bakış fırlatıyorum, kesiyor. Ama onunla birlikte gülüyorum. Tüm sınıf gülüyor.Herkes alkışlıyor.

         O zaman düşünüyorum: İnsanları seviyorsanız, işinizi, ailenizi seviyorsanız mutlu olmamak için bir neden var mı? Siz iyiyseniz, karşınızdaki de iyiolur. Yani mutluluğun kaynağı kendimiz değil miyiz?

         Eşim bazen takılır: “Ne kadar rahat bir insansın. Her şeyden mutlu oluyorsun.” Yanıt: “

1 MAYIS

1 MAYIS

IMG1423A.jpg

IMG1434A.jpg

IMG1428A.jpg


Dün 1 Mayıs'tı. Yani resmi adıyla Emek ve Dayanışma Bayramı. 33 yıl aradan sonra batı illerindeki emekçiler Taksim meydanındaydı. Tabi ben de oradaydım. Sizlerle bu coşkuyu paylaşmak istiyorum.

Sabah 7.00'de İstanbul Şişli Halaskargazi Caddesindeydik. O sabahın erken saatinde insanların coşkusunu görmek muhteşemdi. Bir yanda davul eşliğinde halay çekenler, bir yanda bayrak ve flamalarını, pankartlarını hazırlayan insanlar... Yüzlerinde üretmenin mutluluğuyla dünyanın en ciddi işini yapıyormuşçasına bir gurur.. Herkes birşeyler yapmaya uğraşıyor. 

Saat 10. Yürüyüş başladı. Bölünmüş yolu bir tarafında memur sendikaları, diğer tarafında işçiler. Büyük bir disiplin içersinde, bayram coşkusuyla yürüyorlar. Birlik olmanın, dayanışmanın verdiği mutlulukla. 

Ortalık o kadar renkli ki, işçiler, memurlar, mimarlar, mühendisler, sanatçılar, siyasetçiler, öğrenciler, 68'liler, 78'liler, Halkevleri, TKP'liler, Memursen'liler, Hak-İş'liler, ... Her renkten, her görüşten binlerce, on binlerce insan...

Saat 12. Taksim alanına girdik. Muhteşem bir kalabalık ve renk cümbüşü. Hafif esen rüzgarda bayrak ve flamaların tatlı dalgalanışı. Yüzlerde coşku ve mutluluk. 

O zaman kendi kendime şunu düşündüm: Üretmek güzel şey. Ürettiğinin farkında olmak daha da güzel.

Marşlar, şiirler, konuşmalar... Güneşli, güzel bir günde meydanı dolduran insanlar. Bayrama yakışır bir hava...

Saat 15. Meydan yavaş yavaş boşalıyor. 

İnsanın  içinden "yaşamak güzel şey be kardeşim" diye haykırası geliyor.

Tüm emekçi ve emekten yana olanların bayramını kutluyorum.