öğretmen"im"
ÖĞRETMEN"İM"...
Sirkleri bilirsiniz. Çok eğlenceli yerlerdir. Çocuklar hep ister gitmeyi çünkü orada yalnızca o andadırlar. Gözleri kocaman açılmış ip cambazının nasıl düşmeden ipin üzerinde yürüdüğünü düşünürler ya da belki kendi yüzlerini koyarlar o kareye, ana iyice dalarlar. Bir de sirkte doğan, orada büyüyen çocuklar vardır. Farkı mı; o çocuklar zaten hep andadır. Onlardan biri olacaktır. Belki bir ip cambazı belki bir jonglör belki bir hokkabaz… Hani alaylı mı mektepli mi derler ya, işte o hesap. Alaylıdır o, alayın ortasında alayın ortasına doğmuştur ve yalnız o havayı solumaktadır göçebe, çadırda…
Kimi alaylıdır kimi mektepli. Kimi hem alaylıdır hem de mektepli. Ben onlardanım galiba, hem alaylı hem mektepli. Sanki öğretmenler odasında doğmuş gibi. Kendimin farkına varana dek ki o zamanlar artık bir ilkokul öğrencisiydim, hep öğretmenler oldu etrafımda sonrası da onların içinde geçecekmiş meğer hem de hergün biraz daha fazla sayıda öğretmenle. O havayı o kadar soludum ki, öyle içime işlemiş ki, doğduğum sene sömestr tatilini bile 45 gün yapmışlar bizim kentte…
Öğretmen anne-babanın ikinci çocuğu olarak doğdum, köy enstitülü bir dedenin torunu ve onun yine öğretmen olan iki çocuğunun yeğeni. Başımı ne yana çevirsem öğretmendi. Ne kadar şanslıymışım. Oysa zordur öğretmen çocuğu olmak…
Günümün yarısını annemle geçirdiysem kalanında babamlaydım. Birisi sabahçıysa diğeri öğleciydi benim için. 2. sınıfta başladım evde yalnız kalmaya ilk defa ve fişleri öğrendim diye okula kaydım yapılmıştı 5 yaşında. Pek değişen bir şey yoktu benim için çünkü kayıtsızken de günlerim aynı geçiyordu ya babamın ya annemin okulunda. Babamın okulunda bir taneydim, anneminkindeyse çok. Sonra çok olduğum okul oldu okulum.
Annem 1. sınıf okutuyordu, ben de her gün düzenli olarak gidip geliyordum onunla. Hatta o kadar ki, sık hasta olurdum ve hasta olup okula gitmediğim günler(o günler babamla sağlık ocağına giderdik, doktora) ödevlerimi, fişlerimi getiriyordu annem. O git gellerle geçerken 4. yaş sömestr tatili için teyzemlere gitmiştik. Kuzenimin yaş günü tam da tatile denk geliyor, biz de oradayız. Yaş günü partisi var, evi süsledik kedi merdivenleri ile renk renk. Akşama dek hep ikimizin yaş günü partisi, ikinizin pastası dediler. 15 gün var aramızda, bir de o 2 yaşında ben 4, çocuğuz işte… Akşam olunca parti zamanı. Işıklar söndü, mumlar yandı ve pasta geldi. İkimizin ya hani ikimizin de gözleri pastada. Nasıl olduysa harflere baktım ben. Elimde olmadan çıktı sesler… “E-me-re, e-me-re; emere yazıyor bunda!...” Kriz anı başlar. O zaman fark etmiş annem okumayı söktüğümü. Eskiden okuma sökülürdü, şimdiki gibi yalnızca öğrenilmezdi… Ertesi yıl da müdür diğer iki öğretmen çocuğu ile –ki onların yaşı tutuyordu- beni de kaydetmiş 1. sınıfa. Çok sıkıldım… Bütün o fişleri geçen yıl yazmıştım ben! Başka olmak, farklı olmak da yasaktı.
Ben hiç hatırlamıyorum, annem derdi üzgün üzgün. “Ne zaman dışarı çıksam koridora, sen cezalı olurdun birinci sınıfta. Paltoların arasında dururdun. Hep sınıftan atılırdın.” Neden acaba?...
Hep kağıt, kalem vardı etrafımda. Ya haritalı yapboz, ya kitap ya kalem olurdu hediyelerim. Oyalanayım diye bir tomar gazete koyarlardı önüme. Onlardan uçak, gemi, şapka yapardım boy boy. Sonra yanardı herhalde hepsi sobada. Hiçbirisi asılmadı. Oldu, bitti, gitti…
Görüştüğümüz aileler kimlerdi bilin bakalım? Evet, öğretmenler :) Niyazi Amcayı hiç unutmam, babamın arkadaşıydı. Benimle temelde iki soruyu içeren oyunlar oynardı. Bunlardan birisi yumurta hesabıydı; “Beşi beş kuruştan beş yumurta kaç kuruş eder?”. Sorduğum hiçbir öğrencim doğru bilemedi şimdiye dek… Diğeri biraz daha uzun bir oyundu; “İki kere iki?”, “Dört.”, “İki kere dört?”, “Sekiz.”, … diye devam ederdi. Tabi bunlar olurken ilkokulun ilk üç sınıfındayım. Oyun olduğu için çok severdim, hep de doğru bilerek giderdim. 2”li oyun hanelerini bilmediğim sayılara dek sürerdi…
Çeşit çeşitti çevremdeki öğretmenler. Sınıf öğretmenleri, branş öğretmenleri, meslek dersi öğretmenleri. Hatta ilk o zamanlar duymuştum minber(aklımda öyle kalmış işte, aslında mihver dersleri; demek ki o yaşların öğrenmeleri kalıcı...) dersi öğretmenleri diye bir şey vardı. Hep izledim onları, gözlemledim. Bu arada biraz kendimi kaçırmış olmalıyım ki liseye geldiğimde “Okumaz bu, okuyamaz!” demeye başlamıştı insanlar. Evet bir sene kazanamadım ama ertesi yıl ikinci tercihimi kazandım. Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği… Şaşırmadınız değil mi. Artık mektepli olma vakti gelmişti demek ki… O zamana dek alaylı olarak gözlemlediğim yaşamın içine daha bir dalıyordum şimdi. Lisede okumaz dedikleri o genç ne mi oldu? Hala okuyor. Bu hafta vizeleri başlıyor hatta ikinci üniversitesinin. Arada bir de yüksek lisans yaptı. Hala okuyor ve hep okuyacağını biliyor. Çünkü yaşamak için, yazmak için okumalı, biriktirmeli. Paylaşıp çoğaltmalı ki üretebilsin sürekli…
Hiç sözel becerisi olmadan gittiği eğitim fakültesini sözelci olarak bitirip, sayısal/sözel dengesini kendi çapında yerleştirdikten sonra o da bir öğretmen olmuştu artık. Hem alaylı hem mektepli…
Hani senede iki gün tekrar tekrar anıp ismimizi kutluyorlar ya bizi. Oysa öğretmen her gün aynı hazzı alabilmeli. Eline çiçek alıp gelmek zorunda olmayan çocukların yalnızca gözlerinden, bakışlarından. Bir tanesini dinlediği zaman öğrencisinin huzurla aldığı nefesten, sesini duyurmuş içindekini atmış olmanın mutluluğundan… Öğrencileriyle geçirdiği her bir andan alabilmeli öğretmen o hazzı. İster çocuk ister yetişkin olsun karşısındaki, ışığını yaymaktan alabilmeli o keyfi öğretmen…
Bunca yılda ne çok birikmiş hikayem. Bunlar yalnızca birkaçı aklıma gelen. Şimdi günü geçirmeden bir harf daha öğrenmek gerek günü gerçekleştirebilmek adına. Başta babam, annem; tüm öğretmenlerimin, tüm öğretmenlerin önünde eğiliyorum saygıyla.
Öğretmenler günün kutlu olsun öğretmenim…
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...
emeğine, yüreğine sağlık öğretmenim...günün kutlu olsun...
nihal
25.11.2012
Ne güzel dile getirmişsin adaşım.Parmaklarına ,yüreğine sağlık.Duygu yüklü.Minber derslerini 2.okumamda anladım.(mihver)çok hoşuma gitti.Sabah sabah gülümsettin beni.2.üniversitende ve tüm yaşamında başarılar diliyorum.Gününü kutluyorum adaşım.Yolun açık olsun.
esin
25.11.2012
Çok güzel anlatmışsınız kendinizi..Maalesef 1. sınıfta okumayı sökmüş çocuklarla,eğitim gören okul öncesi eğitim dahi almamış çocuklar, yıllar sonra hala aynı sınıfta..hala okuma bilenler, sınıfın en yaramaz öğrencileri..Değişen bir şey olmaması üzücü..
esra
25.11.2012
Her bir hikayeyi ayrıntılı olarak dinlemek lazım. Hepsi farklı hepsi değerli
Volkan Bal
25.11.2012
Ben alaylı değildim ama mektepten nasibimi alanlardanım. Burada aynaya bakar gibi oldum yazdıklarınızda anne baba eğitimci olması dışında o kadar benzer yollardan geçmişim ki gözlerim doluyor. "iyi ki" eğitimci olmuşsunuz bizler de sizden nasiplenmişiz ...
Filiz DOĞUKARGIN
25.11.2012
Esinim, Harika olmuş. Yüreğine, kalemine sağlık... Eğitimci bir ailenin yetiştirdiği başarılı, ilkeli, yüreği sevgi dolu bir meslektaş hikayesi beni çok etkiledi. Yolun hep açık ve sevgiyle dolu olsun. Senin de Öğretmenler Günün Kutlu Olsun. Nice Nice Yıllara...
Hatice Hardura
25.11.2012
Yaşam yolu taşlı,dikenli olur. Bir yerden sonra ise o taşlar da kalkar, dikenler de nasıl bir yoldan gitmek istesen oradan gidersin. Seçim senin. Birecik dönüşü 02.00 de bir kaç solukta okudum. Bir daha okudum. Başka yaşamları da anlatmış gibisin, sanki ayna olmuşsun. Bazen aynaya bakmak çok zor olur. Öğretmen olmak yerle gök arasında yıldız olmak gibidir. İyi ki varsın... Yüreğine sağlık
Yusuf Ziya Güldere
26.11.2012
''çocukların yalnızca gözlerinden, bakışlarından. Bir tanesini dinlediği zaman öğrencisinin huzurla aldığı nefesten,sesini duyurmuş, içindekini atmış olmanın mutluluğundan…''
Bu betimleme öyle sıcak olmuş ki...Güzel yarınların habercisi olacak öğrencilerime baktım . Onların yüzünde bu mutluluğu gördüm. Yaşattığın güzel duygular için teşekkür ediyorum..Yüreğine , emeğine sağlık diyorum...
Uğur Özeren
26.11.2012
Yazdığın yazıyı heyecanla okudum...bir o kadar da beni alıp başka yerlere götürdün....bazen güldüm, bazen hüzünlendim, bazen de kendi aynama bakmam gerektiğini düşündürdün öğretmenim kalemine, gönlüne sağlık...öğretmenler günümüz tekrar kutlu olsun....
Ayşen Öznacar
26.11.2012
Adımız mektepli,kendimiz alaylı değilmiyiz ki Esin Öğretmenim.Okuldan mezun olduğumuzda sudan çıkmış balık gibiydik,tek başımıza bir dağ köyüne atandığımızda...Çocuklarımızla yolda yürürken öğrendik bir çok şeyi.Sanırım bakışlarından anlayabilmek bundan olsa gerek.Günü geçirmeden bir harf daha öğrenebildiğimiz nice yeni günlere...Yüreğinize sağlık :)
Havva Atalay
27.11.2012
Öğretmenler günü kutlu olsun "okumayı sökmek" tanımını hala yaşatan arkadaşım
VEYSEL PARLAK
28.11.2012
Esin'ciğim hem güldüm, hem duygulandım, ne güzel anlatmışsın:)) Öğretmen çocuklarının ortak yaşantısı evden çok okulda olmak. Bu ortamın biriktirdiği etkiler de çok herhalde. Böyle büyüyenler ilk yıllardan itibaren emekli öğretmen deneyiminde oluyorlar neredeyse:)) Öğretmenler günün (biraz gecikerek:(( ) kutlu olsun Esin'ciğim.....
Serap Benibol
28.11.2012
Esin Öğretmenim, sadece yazınızı değil yorumları da bir solukta okudum. Yorumlara ekleyecek yorumun sadece çok teşekkür etmek olduğunu gördüm.Teşekkürler.Öğretmenler günün kutlu olsun Öğretmenim.
Şengül Kesler
29.11.2012
Esin'im canım benim , eğitim için dünyaya gelmiş nadir insanlardan birisin. Tüm yeteneklerini kullanarak eğitimi keyifli hale getiren bazen bir hokkabaz oluyorsun. Bazen tüm ciddiyetinle ipte yürüyen cambaz.
''Öğrencileriyle geçirdiği her bir andan alabilmeli öğretmen o hazzı. İster çocuk ister yetişkin olsun karşısındaki, ışığını yaymaktan alabilmeli o keyfi öğretmen…''
Senin ışığın hiç bitmez .. sevgilerimle
fatoş
4.1.2013
Kardeşim cancağızım yüreğine, eline sağlık. Çok heyecanlı bir günümü hatırladım okumayı söktüğüm günü, benim için sen o ipteki cambaz bende o cambazı kocaman gözlerle izleyen çocuk oluverdim.
Gonca KOCABAŞ TEMİZTEPE
6.1.2013