Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
7 YAŞINA KADAR KAYDET 7 YAŞINDAN SONRA SEYRET

7 YAŞINA KADAR KAYDET 7 YAŞINDAN SONRA SEYRET

Öğretmenimiz Kastamonu’nun bir köyünde çocuklara büyüyünce ne olmak istediklerini soruyor. Uzun yol kamyon şoförlüğü bölgede tutulan bir iş, öğrencilerin çoğu “kamyon şoförü” diyor. Birkaç “öğretmen” ve “doktor” olmak isteyen var. Öğrencilerden biri ben büyüyünce “baba” olacağım diyor. Öğretmen, “Oğlum herkes baba olabilir, sen baba olup da ne yapacaksın?” diyor. Öğrenci de “Ben baba olup soğanın cücüğünü yiyeceğim” diye cevap veriyor.

 
Hafifçe gülümseten bu masum ifade, öğrencimizin değerlendirme düzeyinde düşünüp gözlemlediği davranışlarla geleceğe dair akıllıca çıkarımlar yaptığını gösteriyor. Öğrenilen bir şeyler var… Evde otorite babadır. Yiyeceğin kıymetli bölümünü o yer. Bir nevi karar verme yetkisini elinde tutar. “Şimdi çocuğum, kuracağım ailede baba olduğumda bu yetki bana geçer.” Haksız da değil. Eğer ona okullarımızda anlatamazsak aile içi “eşit paylaşımı”, hem karar vermede hem de sorumluluk paylaşımında ve sonuçta ailede üretileni bölüşümde, “eşit paylaşımı” anlatamazsak o da bu çıkarımını geleceğe olduğu gibi aktarır. Acaba ne kadarını anlatabiliyoruz okul sistemi içinde? Bu çocuklarımıza sınıf içi yaşamda gerçekten ne kadar örnek olabiliyoruz? Aile yaşantılarımıza bir bakmak gerek!


Meziyet Mozakoğlu

BİR YIL SONRA BURSA’DA ZAMAN

BİR YIL SONRA BURSA’DA ZAMAN

Gerçek bir meslektaş buluşmasıydı bizimki; Uludağ İlköğretim Okulu Müdür’ü, Müdür Yardımcı’sı ve birkaç öğretmeni, ben ve genç arkadaşım Volkan. Görüşmenin ardından yalnız kaldığımda Azra Erhat’ın aklımda kalan sözü zihnimde yankılandı: “İnsanım, seni sana anlatıyorum; gökyüzündeki yıldızlar kadar çok, deniz kıyısındaki çakıl taşları kadar çeşitli, hep didindim durdum sen olayım diye bir de baktım ki sen de didinip durmuşsun “ben” olayım diye.

Kurulu düzen, işleyen sistem bazılarını düşünmeye, sorun çözmeye, sorunları çözerken “insan” kalmanın yollarını aramaya itiyor. Bu küçük grupta da farklılıklarımıza rağmen sorunlar karşısında oluşturduğumuz benzer düşünceleri ve yolları paylaştık. Hep bir arayış hep bir sorgulama zihinlerde. Birbirimize söyleyecek ne çok sözümüz vardı! Okul Müdürü Arkadaşım konuşmasının arasında “Oyunun dışında kalan oyunu bozar.” dedi. Evet okul yaşantılarımızı kuralları olan bir oyun olarak kabul edersek gerçekten de bir yönetici bir öğretmen bir “oyun kurucu” olarak sınıfımızda, grubumuzda olan herkesi oyuna dahil etmenin bir yolunu bulmalıyız. Oyun sürecindeki dengeler değişse de herkes oyunun içinde kalmalı. Ayrıca genç arkadaşımın vurguladığı gibi; “Bitmek bilmez bir dert bu; ömür diyorlar buna” şarkı sözündeki karamsar bakış olmadan, olumlu bir düşünce sistemine oturtmalıyız düşüncelerimizi ki hayatı zorunlu değil eğlenceli bir akışa çevirebilelim. Belki o zaman karşımızdakilerden beklediklerimizi azaltabiliriz.

Zihnimiz çeşitli şekillerde çeşitli zamanlarda öğrendiğimiz kavramlarımızla düşünüp kavramlarımızla karar veriyor. Bir zamanlar öğrendiğimiz kavramları dönem dönem gözden geçirmek yenilenmek için gerekli olabilir. Hayatı sorunlarına rağmen yaşanmaya değer bulan ve bu düşünceyi bize miras bırakanlardan biri olan Mevlana, açıklamaya çalıştığım hayat anlayışını çok güzel anlatmış ya da yazdıklarını ben öyle anlıyorum. Mevlana’nın hayat deneyiminin kavramsal dünyasını nasıl değiştirip geliştirdiğini izliyorum yazdıklarında.

…….

“Evreni öğrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.

Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.

Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.

Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim”

……. Mevlana

Bu güne kadar çok çeşitli illerde yüzlerce öğretmenle hayatımın bir kesitini paylaştım bu yaşantıma dayanarak değişen “öğretmen” algımla sizleri saygıyla selamlıyorum.