Eğitim Hayatın Neresinde?
Cilalı ve yontma taş devrini bilip, kendi ailemin yakın geçmişini bilmiyorsam bu eğitim ne kadar doğrudur?
Üniversitede okuduğum yıllardı. Bir gün düşünceli bir şekilde bir kampüsten diğerine doğru yürüyordum. Yabancı birisi beni durdurdu. Üniversitemiz yabancı dille eğitim verdiği için birçok yabancı öğretim görevlisi de üniversitemiz de ders veriyordu. Bu öğretim görevlilerinden biri olduğunu tahmin ettiğim 45-50 yaşlarındaki bir adam bana önünde durduğumuz ağacın adını sordu. Ağacın yapraklarına baktım. İncecik yaprakları vardı. Herhangi bir meyvesi de görünmüyordu. İki yıldır o ağacın önünden birçok defa geçmeme rağmen o ağacın ismini bilmiyordum. Dahası merak dahi etmemiştim. O öğretim görevlisi bana o gün şunları söyledi:
- Ne kadar ilginç değil mi? Üniversiteye gelene kadar, binlerce bilgi öğreniyoruz. Ne var ki yanı başımızdaki nesneleri bilmekten ve tanımaktan aciziz. Eğitim önce çevremize odaklanmalı değil mi?
Dün Eyüp’te bir çiçekçideydim. Genelde bahçe çiçekleri satan tanıdık bir çiçekçi. Bu mevsimde yetiştirilecek çiçekleri sordum. Birçok çiçek gösterdi. Hiçbirinin adını dahi bilmiyordum. Kendi düştüğüm bu duruma çocuklarımın düşmesini istemediğim için Kasımpatı çiçeği aldım. Çünkü biliyordum ki, okul çocuklarıma bu bilgileri vermeyecekti.
Okuduğum bir kitapta Osmanlı’daki eğitimin % 75’inin hayata dair bilgiler içerdiğini öğrenmiştim. Şimdiki eğitim ise sadece % 5 hayata dair bilgiler içeriyor.
Okul öncesinde 1 yıl, ilköğretimde 8 yıl, ortaöğretimde 4 yıl, yükseköğretimden 4 yıl olmak üzere hayatımızın en az 17 yılı sıralarda geçiyor. Acaba bu 17 yıl boyunca ne öğreniyoruz ve öğretiyoruz diye sorgulamamız gerekmiyor mu? Dile kolay 17 yıl. Gelin görün ki bu uzun yıllar sonrasında çevresindeki bitkileri tanıyamayan, patatesin ağaçta mı yoksa toprakta yetiştiğini bilmeyen bir insan yetişiyor. Havucun ağaçta yetiştiğini düşünen, çilek ağacı bulunduğunu zanneden binlerce öğrenci var.
Ben eğitimin, hayatın kendisini içermesinden yanayım. Yani ben hayatta neye temas ediyorsam eğitim bana onun bilgilerini vermeli. Evim de kalorifer görüyorsam, kaloriferin, kombi denen cihazın nasıl çalıştığını bilmek isterim. Kaloriferin olmadığı yerlerde ise eğitim bu sefer sobadan da bahsetmeli. Kapımı kilitliyorsam anahtarlarla, bana öğretilen bilginin içinde kilit sisteminin bulunmasını da arzu ederim. Pazardan havuç, portakal, çilek alıyorsam, bu bitkileri yapraklarından tanımak, nasıl yetiştiklerini bilmek isterim. Çeşmeyi açtığımda avucuma dökülen suyun, nasıl evimdeki çeşmeye kadar çıktığını, ne gibi aşamalardan geçerek bana geldiğinin okulda bana öğretilmesini beklerim.
Fizik dersinde elektrik konusunu görüyorsam velakin ampul değiştiremiyorsam, aldığım eğitimde sorun var demektir. Kimyadaki kaynama noktasını bilip iki yumurta kaynatamıyorsam eğitim bana asıl vermesi gerekeni vermiyor demektir. Biyolojide hücre organellerini öğrenip evimdeki ve çevremdeki canlıları tanıyamıyorsam eğitim beni yanlış yönlendiriyor demektir.
Cilalı ve yontma taş devrini bilip, kendi ailemin yakın geçmişini bilmiyorsam bu eğitim ne kadar doğrudur? Coğrafya dersinde Akdeniz bölgesinin bitki örtüsü olan makiyi öğrenip, kendi evimin önünde ne yetiştireceğimi bilmiyorsam ben neden 17 yılımı sıralarda çürütüyorum? Türkçe dersinde güzel yazma dersi varken güzel konuşma dersi neden yok? Ben yazmaktan daha çok konuşmuyor muyum?
Günümüz eğitiminin önemli bir sorunu hayata dair bilgiler içermemesi ise diğer önemli sorunu da sıra başında öğrenmeye bizi mahkum etmesidir. Halbuki yaşayarak ve yaparak öğrenmek gerekmez mi? Diş fırçalamanın önemini anlatan hiçbir derste diş fırçası görmedim ben. Maki bitki örtüsünü çok duydum ama eğitim hayatım boyunca maki nasıl bir şey görmedim bile. Peri bacalarını içinde perilerin bulunduğu hayali bir yer zannettim. Vadi denen coğrafi şekli yıllar sonra gördüm. Hücre denen şeyi hiç görmedim. Fizikteki aynalar konusunu işlerken bir ayna, çukur ayna, küresel ayna nedir sadece hayal ettim. Ehliyeti almak için yapılan motorlu taşıtlar sınavında motor bölümünden 100 aldım ama motoru sadece uzaktan görmüştüm. Soruyorum, ben 100 alıp en başarılı öğrenci oldum. Ancak neyin başarısı bu? Gerçekte ben başarılı mıyım sizce? Motor sınavından 50 alan, lakin her motoru tamir edebilen motor tamircisi mi başarılı yoksa ben mi? O başarılıysa bana verilen 100 puan neyin göstergesi?
Bu saydıklarım uzatılabilir. Görüşü ve dünyaya bakışı ne olursa olsun, her eğitimcinin kendine şu soruyu sorması gerekir: 17 yıllık bir eğitim neden gerekli? Bu kadar sürelik bir eğitim neden hayata dair bilgileri içermiyor? Neden yaşayarak ve yaparak öğrenmiyoruz? Bu durum bir gözden kaçma mı, yoksa bilinçli bir tercih mi? Bilinçli bir tercihse sistemi bu şekilde dizayn edenler acaba neyi hedefliyorlar?
Mehmet Teber Psikolojik Danışman & Pedagog
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...