Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
GÜRÇEŞME SIRTLARINDA BİR HAFTASONU VE ORAV’DA İLK DENEYİM

GÜRÇEŞME SIRTLARINDA BİR HAFTASONU VE ORAV’DA İLK DENEYİM

İstanbul’da 23 – 29 Ağustos 2012 tarihleri arasında Özyeğin Üniversitesinde Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından gerçekleştirilen 4. Temel Eğitici Eğitiminde kısmi zamanlı eğitmen adayı olarak eğitim aldım. Aradan uzun zaman geçti tabi, geçen zaman i&cc...

SESİN Kİ...

SESİN Kİ...

Sesin ki; kutsal şarkılardan yükselen ilahi bir tınıydı…

Ne zaman yağmurlu bir günde yolculuğa çıksam, sen geliyorsun aklıma. Ne zaman bir sahilde yürüsem çıplak ayaklarımla; ıslansam, üşüsem, seni anımsıyorum. Her yağmur, gözlerindeki hüzün gibi ıslatıyor beni. Her yağmurda titriyorum, üşüyorum, kederleniyorum. Önceleri anlamsız gelirdi bu bana. Neden yağmurlar bu denli acıtıyor içimi diye. Sonradan anladım, sen gittiğinde mevsim sonbahardı, sararmış yaprakların üzerine yeşil bir yağmur yağıyordu. Hatırlıyor musun? O şose yolun ortasında dikelmiş, yağmurun altında öylece kalakalmıştım. Titriyordum, titremem biraz sinirimden, biraz üşümemdendi. “hoşça kal” dediğinde, aslında yüreğimin tam üstüne bir hançer indirmiştin.

O anın öncesi, sonrası var mıydı? O şose yol neresiydi? Ne işimiz vardı orada? Yağmur neden yağıyordu, ben neden üşüyordum? Sorular, dipsiz bir kuyu karanlığında yankılanıyordu usumda. Sonra sesini anımsıyorum bir de. Yüzün giderek solgun bir resim gibi silinse de sesinin tınısını anımsıyorum. Sesin içli bir şarkının en güzel yerinde ağlayan aşık gibi kırgındı.

Doğanın sesini dinledim bütün gece… Rüzgârın otlara, çiçeklere, ağaçlara çarparken çıkardığı sesi… Sonra kuş cıvıltılarını, çekirgelerin, cırcır böceklerinin cırıltılarını dinledim. Doğanın sesinde, senin sesini aradım. Bir nehrin kıyısına her oturduğumda uğultulara, kalabalık bir orkestranın melodilerine dalıp uzakları dinledim, sesin bu güzelliğin neresindeydi?

Sesinin o büyüleyici tını değişti mi? Değişmişse, sen de değişmişsindir. Yaşamın özünde değişim var, biliyorsun. Bir gün çıkıp gelsen, 'merhaba' desen arkamdan, sadece sesini duysam, dönüp bakar mıyım? Sesinin o kadife yumuşaklığı çeker mi beni? Yani yine titrer miyim, yani içimdeki delikanlı coşku ayaklanır mı dersin. Sesin, sesin ki güzelliğine anlam katan bir doğaüstü şelale… Sesin ki eskiyen bir türkünün ezgisi, uçup giden boşlukta… Sesin ki; bir kutsal mevsimden yükselen ilahi tını…

Sesini yitirdikçe, yüreğimde gece gündüz yankılanan coşkunun akışı da zayıfladı. İçimi titreten, beni sevince boğan o kutsal ahenk kayboldu… Sesin ki... Sesin nerede?

RUHUMUN KARANLIĞINA YAĞMUR YAĞIYOR

RUHUMUN KARANLIĞINA YAĞMUR YAĞIYOR

Ruhumun karanlığına yağmur yağıyor.

Çamur doluyor içime. Boğulmak üzereyim. Neredesin?

Ruhumun karanlığına yağmur yağıyor… Gececi sarhoşlar teselli ediyor beni. Hepsi de aşk mağduru, incinmiş ruhlu adamlar. Şehrin kaldırımlarında kusmuk kokusu var,  bu karanlığa şafak doğar mı emin değilim. Ruhum derin bir kuyuya baş aşağı düşmekte. Uzatsam ellerimi, baksam gözlerine ah, neredesin? Karanlık içime işlemekte, sadece sessizliğin sesi gelmekte…

Yok… Sesin yok, bakışlarının duru güzelliği yok. Ellerin yok. Kırılgan bir korkuyla karanlığı deliyor haykırışım. Şehrin kaldırımlarında ceset kokusu var… Cam kırıkları yüreğime batıyor. Bıçaklı adamlar sokak başlarında, talandan yeni çıkmış bu şehir. Korkunun krallığı hüküm sürüyor.

Aşk yok, bu yüzden solgun insan suretleri. Sokaklar cinayet kokuyor, gebe kadınların karnını deşiyor tinerciler… Şehirlerin bir de arka sokakları var artık. Her gece çamurlu ayaklarımla adımlıyorum bulvarları. Ruhumun karanlığına yağmur yağıyor.

Yüreğim sıkıntılı, zelal sularda durulmayı bekliyor. Islak ormanları özledim. Bir de Kıtaro’nun ezgilerini. Yani diyorum ki, bir ormanda olsam, yavaştan yağmur yağsa, ıslansam saçlarımdan ayaklarıma kadar. Çıplak ayaklarımla bassam çimenlere, başım sislere değse, gökkuşağına uzatsam ellerimi, kuş seslerini dinlesem, rüzgâr esse, bir aşk şarkısı dinlesem, bir destandan bir destana atlasam, uykum gelse, yorulsam, susasam, acıksam…

Acıksam, yufka ekmek arasına keçi peyniri ve ıslak tere koyup dürüm yapsam. Acıksam, gözlerine baksam, acıksam ellerini tutsam, acıksam şarkılarını dinlesem. Sen ruhumun tüm açlığını bastırırdın… Ne zaman gözlerine baksam, içimden bir ateş harlanır, yüreğimden bir ışıltı akar sana. Ellerini tutsam, ateşin yalımları sarar bedenimi, sesim, sesine karışır. Hüznüm biter, dumanı kaybolan bir dağın doruğu gibi ışıldar gözlerim.

Bulanık sularda yüzen bir nilüfer gibi ruhum…

Yoksun, ruhumun karanlığına yağmur yağıyor…