Enver Demir "BAŞARI ÖYKÜSÜ"
Balıkesir - Ayvalık - Cunda bir eğitim hikayesinden;
Hiç ummadığınız zaman da ve yerlerde yollarınız kesişir, Yaşanmışlıklardan ortak noktalar çıkar ve en çok etki edenler paylaşılmaya başlanır. Anılar birbiri ardına sıralanır.
Yolumuz Ayavlık-Cunda'da güneşli bir cumartesi sabahı Maarif Müfettişi Enver Demir ile kesişti. Bu anlattıklarını izin verirseniz yazarak paylaşmak isterim dedim. Hiç zahmet etmeyin yazmak için ben de hazır yazılmış durum da var diyerek paylaşmam için naz etmeden hemen verdi.
İşte Enver Demir'in kaleminden;
BAŞARI ÖYKÜSÜ
Yaşantımın her safhasında başarı öykülerini görmek mümkündür. Eğitim ve öğretimimi Kars’ın Digor İlçesinin Derinoz İlkokulunda tamamladım. Köyümüzde okul binamız olmadığından Melik Çavuş’un yıkıntı evinin bir odasında birinci sınıfa başladım. Sıralarımız yoktu. Sarıkamış İlçesinden getirilen kaçak odunları asma hızarlarla keserek oluşturulan tahtalardan sıralarımız oluşturuldu. Oturaklarımız hasırdan örülmüş iskemlelerden ibaretti. Eğitim materyalimiz 30-40 sayfalı saman kâğıttan bir defter, bir kurşun kalem, “Uyu Uyu, Yat Uyu” cümlelerinin de yer aldığı bir alfabe kitabımızdan oluşmaktaydı. Kalemlerimizin ucunu babamız kullanmış olduğu eski tıraş bıçaklarıyla açar ve işaret koyardı. Kalemlerimiz serçe parmak kadar kalıncaya kadar kullanır, daha sonra arkasına kamış takarak son noktasına kadar, tamamen bitinceye kadar kullanırdık.
Her gün sabahleyin temizlik kontrolü yapılır, yakalarında, iç çamaşırlarında bit çıkanlar boğazına kadar kara gömülerek bitlerin ölmesi için en az yarım saat karın içerisinde bekletilirdi. Daha sonra öğretmenin “koşun talimatıyla” değirmenin boğazına kadar koşturulurduk. -25 derece soğukta donma noktasına gelirdik. Sınıfın soğuk ortamında bir köpek yavrusunun tir tir titrediği gibi titrerdik.
1957 yıllarında bu serüvenle başlayan eğitim hayatımız 4.sınıfta yeni okul binamızın yapılmasıyla birlikte eğitim ve öğretim ortamımız biraz daha iyileştirilmişti. Beş sınıf bir arada birleştirilmiş sınıf öğretimi gördük. Babalarımız öğretmene “ eti senin, kemiği bizimdir.” Diyerek bizi öğretmene teslim ederdi. O zamanki zihniyete göre başarı = dayak ve korku şeklinde tasavvur edildiğinden sık, sık dayak yiyerek, korku ve endişenin hâkim olduğu bir yaşantı kargaşasının içinde yuvarlanıp, gelecek yıllara adım atmaya çalışıyorduk.
Yavaş, yavaş yeni ortamların içerisine girerek hayalini bile kuramadığımız değişimlerle karşılaşmaya başlamıştık. Toprak evlerden oluşan köyümüzden Erzurum gibi büyük bir şehirde okumak için gelmiş, tiren, otobüs, taksi ve payton gibi ulaşım araçlarını ilk defa görmenin, büyük caddelerin, kaldırımların ve kaldırımlar boyunca sıralanmış dükkânların, alışveriş merkezlerinin, park ve bahçelerin, sinema afişlerinin süslediği bilbordları görmenin hazzını yaşamış ve görmüştük.
Orta öğrenimimi Erzurum İmam Hatip Okulunda okudum. Erzurum’a ilk geldiğim günlerde şehri gezerken yanmış kömür artıklarını toplayan çocukların Doğu Sinemasının karşısındaki askeriyeye ait uzanan bir duvarın önünde sıralanmış bir şekilde oturdukları, elleri, yüzleri kömür tozlarına bulanmış bu çocukların her birinin ellerinde daha sonra “ teksas ve tommiks” adı verilen kitaplar olduğunu ve bu kitapları hararetle değişim yaparak okuduklarını gördüm. Ben de yanlarına oturarak bu kitaplardan okumak istediğimde, benden 25 kuruş istediler, bende 20 kuruş vardı, zar zor ikna ederek kabul ettirdim ve bende onlarla birlikte her Cumartesi ve Pazar günleri teksas ve tommiks kitaplarını okumaya başladım. İlk okuma alışkanlığım böyle başlamıştı.
Bir gün yine kömür çocuklarıyla birlikte okurken başımda birisinin dikildiğini gördüm. Bu Fen Bilgisi ve Tabiat dersi öğretmenimiz Nurullah AKBABA’dan başkası değildi. Bana burada ne yapıyorsunuz? Diye sordu. Ben de kitap okuyorum dedim. Sen kitap okumak mı istiyorsun diye sordu, ben de evet dedim. Elimden tutarak beni Halk kütüphanesine götürerek oradaki görevliyle tanıştırdı ve bir giriş kartı çıkartarak; “bundan sonra Cumartesi ve Pazar günleri bu kütüphaneye gelerek buradaki kitapları okuyacaksın “ dedi. Böylece ilk defa kütüphane ile tanışmıştım. Ömer SEYFETTİN’i, Yakup KADRİ’yi, Reşat Nuri’yi, Mehmet AKİF’i, Mustafa Kemal ATAÜRK’ü burada tanıdım. Dokuzuncu Hariciye Koğuşunu, Yabanı, Diyeti burada okudum. Destanlarımızı, Kültürümüzün nüvelerini basamak basamak burada kazanmaya başladım.
İleriki Yıllarda Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanı olarak Yunus EMRE piyesini sahneye koydum ve büyük bir Başarı ile Erzurum Halkına Sundum. Alkışlar arasında sevgi yumağına dönüştürüldüm. Bu benim için başarıların en büyük öyküsü olarak daima hatırladığım ve aklımdan hiç çıkmayan bir başarı öyküsüdür.
DUYRULUR: Enver Demir kitabı için hazırlığını yapmış bile desteğe ihtiyacı var.
Kalemine ve kelamına sağlık...
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...