Bir Eğitim Hikayesi: Varto
Yine bir eğitim hikayesi, bu sefer olaylar Muş'un varto ilçesinde geçiyor.
Sabiha gökçen havaalanından |
Yine sabahın ilk ışığında (05:10) yola düşüyoruz ve her zamanki gibi sevgili eşim Ezgi güzel gülümsemesi ve neşesiyle beni uğurluyor. 11 TZE (UzE) ile birlikte Varto’ya gitmek için Muş yolundayız artık. Tabii bu saatte yola çıkabilmek için biraz erken kalkmak lazım bunun sonuçlarını da yandaki fotoğrafta bulabilirsiniz.
Ankara aktarmalı uçağımızla öğlen 11:00 civarında Muş’a vardık. İndiğimizde her tarafta kar ile karşılaşmak beklenmedik bir durumdu doğrusu. Bizi bir arkadaş karşıladı, ben kim olduğunu tam çıkartamadığım için Mert’e sorduğumda kendisinin Varto’daki AR-GE’de çalıştığını öğrendim (Adının Mehmet Osman Çetiner olduğunu sonradan öğrendim). Bizim için bir minibüs kiralanmış, minibüse bindiğimde her koltukta bir poşet, poşetlerde peçete, su, puşi ve bir kitap gördük (Her poşetteki kitap farklıymış bunu sonradan öğrendim).
Osman her eğitim grubundaki eğitmenlere birer dosya uzattı. Dosyaların ilk sayfalarında üç günlük programımız vardı. Üç günlük programımız derken nerede ne yiyeceğimiz, kaçta nereye gideceğimiz gibi bilgilerden bahsediyorum J. Dosyaların ikinci sayfalarında önemli telefonlar bulunuyordu. Mert (operasyonda sorumlu arkadaşımız) dâhil herkes çok şaşırmıştı. Beni asıl şaşırtan planlamanın tam anlamıyla işlemesiydi. Havaalanından merkeze giderken Osman bizimle başından geçen bir olayı paylaştı. İlk Varto’ya atandığında bir öğrenci sormuş “Türk müsünüz, Kürt müsünüz?” diye. Osman Türk’üm deyince öğrenci “Canınız sağ olsun hocam” demiş :-)
Varto Öğretmen Evi’nde boş yer olmayınca Muş Merkez’deki öğretmen evinde yer ayırtılmış. Aslına bakarsanız öğretmen evi biraz beklentilerimizin altındaydı, yani en azından tuvalet kâğıdını dışarıdan almak zorunda kalmasak iyi olurdu. En iyi oda bizimmiş, hem göreceli sıcak hem de klozet kapağımız varmış.
Muş’u tanımlamak gerekirse; dört-beş trafik ışığı, bir tane üst geçit, bir tane de sinema, bir tekel bayii var (tanımlamak o kadar da zor değil gibi). Bu sene çok gelişmiş, mesela geçen sene geldiğimde Garanti Bankası yoktu, yeni açılmış (merkezde toplam beş banka var).
Muş’un ilçesi olan Varto’nun durumunu gelin siz düşünün artık. Üstelik biz Varto’nun Çaylar Köyü’ne gideceğiz (aşağıdaki haritadan bakabilirsiniz). Benim gördüğüm kadarıyla Muş’a özel bir yemek yok, yakın illerin yemeklerini/kebaplarını yapıyorlar.
Muş-Varto |
Çaylar Köyü |
Muş-Varto arası yaklaşık bir saat süren bir yol. Yol boyunda güzel kar görüntülerini seyretmek hoştu doğrusu. Biraz radyo dinlemeye çalıştım, burada radyo çekmez dediler ama ben telefonumun radyo özelliğine güvendim ve haklı çıktım. Bir radyo buldum, biraz ilginçti çünkü her parça çok farklı tipteydi (Kürtçe, THM, Türk pop ve yabancı). Kanalın adını akşam öğrendim.
Yolda bir araç (kamyonet) bize selektör yaptı ve durdurdu. Şoföre birşeyler sordu. Sonradan öğrendim ki “çevirme var mı?” diye sormuş.
“İlginç o araçla hız mı yapacak?” diye etrafıma laf atarken “görmedin mi? önde beş kişi vardı” dediler. Şoför lafa karıştı: “arkadaki koyunlar kaçaktır muhtemelen ondan soruyordur” dedi (kaçak koyun ne ki acaba?). Burada üç farklı bakış açısını görmek ilginç oldu doğrusu.
Yola devam ederken manzaranın güzelliğine dayanamayıp aracımızı durdurduk ve birkaç fotoğraf çektik. Burcu’nun kelebek pozu muhteşemdi doğrusu.
İşte size bir kelebek |
Varto merkezden Çaylar’a gidiyoruz |
Varto’ya vardığımızda üç dakikalık bir turla tüm şehri dolaşıp İlçe Milli Eğitim’e geldik. Bizim çalışacağımız okul (aslında sayısı az olan üç okulun birleşimi) Çaylar Köyü’ndeydi (yaklaşık 30 dakika mesafede). Bizi başka bir minibüsün götüreceğini söylediler. O minibüse geçtiğimizde minibüs öğretmenlerle doluydu. Bu işteki garipliğin ne olduğunu sorarak, çözme yoluna gittim. Meğer bizim okuldaki diğer iki okulun öğretmenleri Varto’nun başka köylerinden geliyormuş. Köyleri yaklaşık 30 dakika mesafedeymiş. Toplamda çalışmaya katılmak için bir saate yakın yol yaptılar, beklemeler de cabası.
Bilmiyorum sizin dikkatinizi çekti mi tüm gidilecek yollar 30 ve 30’un katları şeklinde bu bana da ilk başta inandırıcı gelmemişti ama doğru.
Yolda aracımızı Jandarma çevirdi.
Jandarma: “Muhtar! Önün dolu.” (Ben birşey anlamadım, öndeki yolcuları mı kastediyordu acaba?)
Şoför: [sessizlik] …(bence şoför de birşey anlamadı)
Jandarma: “Önündeki ayıları kaldır, onlar görüşünü engelliyor” (ben hala birşey anlamadım)
Şoför: “Komutan, siz de her şeye karışıyorsunuz”.
Jandarma: “O ıvır zıvırları kaldır, onlar yasak.” (Sanırım camda asılı duran iki adet mendil [halay çekmede kullanılan pullu mendiller], bir bebek, tanımlayamadığım bilezik seti, iki küçük patik, araba kokusu, vb. şeylerden bahsediyordu).
Şoför: “Siz hiç görünmüyonuz, gelmiyonuz bir çay içmeye” (şoförün konuyu saptırma çalışması yaptığını bu sefer anladım).
Jandarma: “Hiç görünmüyorsun ki sen de”
… (konu kaynadı)
Şoför konuyu kapatıp yola devam ederken için için söyleniyordu: “Ne var ki? Incık cıncıklar bizim kültürümüz”. Bu arada kendi kendime ne kadar laubali bir asker dedim, önüne gelene muhtar diye sesleniyor. Meğer bizim şoför gerçekten de gittiğimiz köyün muhtarıymış :-)
Akşam dönerken muhtarın bu ıncık cıncıkların bir kısmını topladığını fark ettim ve neden bir kısmını kaldırdığını sorduğumda cevap netti: “Alışmaya çalışıyorum”.
Alışmaya çalıştıktan sonrası (Torpidoda diğer malzemeler var) |
Yazının ikinci kısmına ulaşmak için buraya tıklayın
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...